“Politika” siyasi etkinlikse, “politikacı” da siyaset yapan insandır. “Siyaset” dediğinizse yasası ile kuralı olan, nereden başlayıp nerede biteceği belli bir olgu değildir. Zamana zemine, duruma gelişmelere göre değişir de değiştirir de!
Dolayısıyla Ankara’nın AB ile “vize muafiyeti çerçevesinde” başlayan çalışmalar sonucunda Türkiye’nin de AB üyesi ülkelere girişlerde vizeyi kaldırması kararı “politika” gereği bir uygulamadır. Bu nedenle AB üyesi olan Güney Rum Yönetiminin bu uygulamadan yararlanması olağandır. Nitekim Türkiye Güney Kıbrıs’ın da vize muafiyetinden yararlanacağını ancak bunun “resmi tanıma” anlamına gelmeyeceğini açıklamıştır. “Politika” budur ve gerektiği yerde gerektiği şekilde doğru yapılırsa, “yapan ülkelerin” çıkarlarına çıkar katar.. Hatta günü geldiğinde, eğer Rum tarafı gazını Türkiye üzerinden sevk etme kararı alırsa Türkiye hem Ankara Anlaşmasına uygunluğunca limanlarını Rum gemi ve uçaklarına açar hem de Güneyi resmen tanır!
ANLAMAMIZ GEREKİR. Önümüzde Türkiye’nin yanlış dış politikalarından kaynaklı başlara dert olan sorunlarının örnekleri vardır. Mesela Suriye sorunu, İsrail’le olan mayfoşi ilişkiler, Mısır’la kopartılan bağlar, Irakla bir türlü kurulamayan “doğru” ilişkiler. Kürt sorununun PKK eksenli sürdürülmesi.. Hatta ABD ile zaman zaman yaşanan ciddi anlaşmazlıklar…
Hemen tümü kendilerine özgü “siyasetlerin” sonucudurlar! Ve tabi bu siyasi gelişmeler yaşanırken Kıbrıs’ı vazodaki nadide zambak gibi dışta tutmak mümkün değildir. Kaldı ki kader haline gelmişlikte ve her hal’u kârda bu adayı Rum halkı ile paylaşacağımız dünyanın dönmesi kadar gerçektir.
TC AVRUPA YOLUNDA MI? Hatırlamakta yarar vardır. Neydi AB’nin mihver ülkelerinden Almanya Fransa gibi üyelerin Türkiye’ye teklifi? “Gel seni özel konumlu üye yapalım.” Ankara bu teklifi hiç kabul etmeyerek “tam üyelikte” ısrar ettiydi.
Bugüne bakalım. Koşullar değişti ve gelişti! Bölgedeki savaş, mülteci sorunu derken bu kez hem Türkiye hem de AB birbirlerine ne kadar “muhtaç” olduklarını anladılar. Vize olayı (bu satırları yazarken henüz kesin sonucu öğrenemediydim) bu dayanışma ve gereksinmenin bir parçasıdır ve Türkiye “yarı üyelik” yolunda önemli bir kazanım elde etmiştir. BİZE GELİNCE: Her zamanki gibi sapla samanı birbirine karıştırırken “kamplarımızdan” uzattığımız vizyonu eksik çok akıllı başlarımızla ya “işte tanımam dediğin Rum’u sana zorla tanıttılar” deyip Türkiye’ye nanik çektik, yahut da “gitti elden Kuzey” korkularına sarmalandık! Oysa olan olması gerekendi.
KIBRIS’A YANSIMALARI: (VİZE OLAYI KIBRIS’I OLUMLU ETKİLEYECEKTİR.)
Türk vatandaşlarının “AB’de vize muafiyeti” ile serbest dolaşım hakkı elde etmeleri konusu henüz netleşmemiş olsa da belli ki bazı “şartlarla” bu uygulama başlayacaktır. Dikkat seksen milyon TC’li AB’nin Şhengen bölgesinde bulunmayan bir iki ülkesi dışında (ki Güney Kıbrıs da bu ülkelerden birisidir) öteki tüm ülkelerde vizesiz seyahat edebilecektir.
Vize muafiyeti konusu sadece siyasi yönden değil, ekonomik yönden de çok önemli olmalıdır. Türkiye insanının çok zor koşullarda bile nasıl çalıştığı gerçeği bir yana; her girdiği ülkede kısa sürede ses soluk getiren orta hatta büyük ölçekli işletmeler sahibi olduğu da bir gerçektir ve bunun en somut örneği KKTC’de yaşanmaktadır.
ÖRNEĞİN: Kıbrıs Türk insanı kamu görevlerinde yığılır, her beş altı ayda bir hükümet düşürür, her yıl bir erken seçim yapar, siyasi partiler hiyarerşisinde sen ben kavgası sürdürür ve güney’le aşna fişne olurken… TC’li yurttaşlar Lokantalardan otellere, inşaat sektöründen tarıma, zanaattan sanata, turizmden ticari toptancılığa kadar akla hangi “iş” gelse hepsini de aidiyetlerinde sürdürüp götürmektedirler…
GÜNEY İÇİN SORUNLU: Güney “Shengen bölgesinde” değildir. Bu durumda TC vatandaşlarının Güney’e “vizeli” girmesi gerekecek. Biz “buna rağmen” diyoruz eğer Güney’den TC’ye akış başlarsa, Rum Yönetimi de mütekabiliyeti dikkate alarak bu konuda özel bazı tedbirleri gündeme getirebilir. Böylesi ikili ilişkilerde bakın neler olabilir:
Turizm Güney’den TC’ye TC’den Güney’e akar. Kıbrıs turizmi Yunan adaları turizmi ile bütünleşir.
İthalat ve ihraç potansiyeli devasa TC pazarıyla tavan yapar.
Kuzey’le Güney arasındaki ticari ve turizme yönelik ilişkiler gelişip artar..
Artı “ekonominin insanları refahla sarıp sarmaladığı ülkelerde barış da gerçekleşir çözüm de..
Ekonomik gücün artması düşmanlıkları izale eder..
KISACA: Çözüm olur veya olmaz.. Fakat özellikle KKTC’nin sonrası gelişmelerde ambargoların kaldırılması ile birlikte AB’ye kapı açmaya kadar varacak hatta AB ile bütünleşmesini sağlayacak bu “vize” olayını önemsemek ve değerlendirmek zorundayız.
KISACA TAKILDIĞIM.: (GAZİMAĞUSA BELEDİYESİNİN KÜÇÜK FAKAT OLUMLU İŞLERİ.)
Parmaklarını bile oynatmaya takatları kalmamış belediyelerimizden “hizmet beklemeyi” bıraktık! Yapabileceklerini yapsınlar, insanların günlük hayatlarını olumsuz etkileyen mesela trafik gibi sorunlara çözüm getirmeye çalışsınlar yeter.
Gazimağusa Belediyesini bu son cümlemin içine koyuyorum. Mesela son aylarda kaldırım yapıyor. İnsan bir şeylerin yapıldığını gördükte mutlu oluyor. Sonra TC’den gelen suya ilk talip olan Mağusa belediyesi oldu.. Aklı ve mantığı görmek de güzel.
YENİ TRAFİK DÜZENİ: Mağusa’nın “çok” kelimesi ile ifade edeceğimiz “trafik ışıklarına” ihtiyacı var ya! Oysa sadece iki yerde var onlar da işlevlerini yapamıyorlar.
İşte Mağusa belediyesi Yaşam Hastahanesinden Sulu Çemberdeki trafik ışığına uzanan anayoldaki Küçük Sanayi bölgesine dönen, dönmek için de yolda uzun araç kuyrukları yaratan ve trafik tıkanmalarına neden olan “uygunsuzluğu” söz konusu “dönüş yerini” bariyerlerle kapatarak halletti.
Demek istediğimiz şudur: “Büyük giderleri gerektirmeyen küçük işlerle tedbirler de bazen insanların günlük yaşamlarında sanıldığından büyük olumlu etkiler yaratır. Devam diyoruz.