Suçu başkalarında aramayın... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Suçu başkalarında aramayın…

Uzun bir aradan sonra Lefkoşa’yı uzun uzun dolaştım. Surlariçi, Köşklüçiftlik ve Çağlayan bölgelerine farklı bir açıdan bakmaya çalıştım.

Öncelikle söylemeliyim ki, 1974’ün üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen özellikle başkent Lefkoşa’da özlenen dönüşümü gerçekleştiremedik. Güzelleştirmek, çağdaş bir kent yapma adına hiçbir çaba göstermedik. Aksine, terk ettik, bıraktık, kaçtık.
Var olan da, 40 senede yıprandı, döküldü… Kentin, özellikle eski yerleşim yerleri birer viraneye döndü. Bir bakışta fakir bir Orta Doğu ülkesinin bakımsızlığı göze çarpıyor. Yıkıntıların yoğunlukta olduğunu, güzel güzel evlerin hemen yanı başında enkazların hala durduğunu gördüm. Ülke olarak en büyük sorunumuz olan çevre konusunda ne kadar duyarsız olduğumuzu bir kez daha gördüm.
Bir zamanların en gözde bölgesi olan ve adını dönemin en gözde mekanı olan “Çağlayan’dan” alan, çocuk bahçesi ve sinemalarıyla da akşamları Lefkoşalının uğrak yeri olan bölgenin, bugünkü durumu içler acısı. Sınıra yakın olmasının da etkisiyle, geçmişte en seçkin insanların oturduğu bölge, şimdilerde bizimkinin çok dışında bir kültüre terk edilmiş. Eskiden kalan ve direnen birkaç aile dışında, bölgenin o eski şaşaalı günlerinden eser yok. İmkanı olan, canı için yaptığı evleri yok pahasına kiralayıp, başka bölgelere gidiyor. Çok değil, az bir süre sonra orası da, hatıralarımızla birlikte tarihe gömülecek…
Surlariçi’ni anlatmama gerek yok bile. Asmaaltı ve Arasta’da Lokmacı Kapısı’nın etkisi ve Lefkoşalının nostaljik ilgisi ile sadece biraz nefes alsa da, varoşları için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Yıkılan, yıkıldığı şekliyle bırakılıyor, kaderine terk ediliyor. Ne arayan var, ne soran var. Çoğunu sahibinin kim olduğu bile bilinmiyor belki. Etrafa saçtığı tehlike bir yana, özellikle yabancı turistlerin dolaştığı bu bölgelerden yürümek değil, arabayla geçmek bile insanı tedirgin ediyor…
Her geçen gün üzerine koyarak, büyüyüp gelişen Köşklüçiftlik ve Dereboyu bölgesi bu gelişmeye karşın, hala plansızlık ve umursamazlık sonucu istendiği kadar canlı, çağdaş, düzenli olamıyor. Dereboyu olarak bilinen caddeyi, yıllardır herkesin hemfikir olduğu şekilde, bir türlü tek yönlü hale getiremedik. Milyonlarca liralık yeni yatırımların yapıldığı bölge, ne yazık ki trafiğe teslim olmuş ve her gün yaşanan keşmekeş de azalacağına daha da karmaşaya dönmüştür… Yanlış bilmiyorsam asker ile olan sorun aşıldı. Şimdi sorun yine vizyon, yine para…
1963 yıllarında bu manzaraları görsem, pek umursamaz, hatta imkansızlıklar nedeniyle hoş görebilirdim. Ama o gün dahi bu viranelik yoktu. Bugünkü imkanlarla dünyanın birçok ülkesini gezip, oralardaki sosyal hayatı görmüş bir toplum olarak, bu duruma bahane bulmakta zorlanıyorum. Yönetimlerimiz, yurt dışı temasları inceleme, görgüyü arttırma yerine, gezme olarak gördüler. Orada gördüklerine imrendiler, ama sıra aynısını yapmaya gelince, her nedense hep “Yok canım, bizde olmaz” dediler…
Turizm Bakanı, Çevre Bakanı ve de Lefkoşa’nın belediye başkanı… Buralara hangi gözlükle bakıyorlar acaba. Herhalde kanıksamış gözlerle bakıyorlar. Sanki kader gibi. Sanki düzeltmek ellerinde değilmiş gibi.
Örneğin, Lefkoşa Surlariçi’ndeki birçok ev yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. Onarmak, ne kiralayanın, ne de mal sahibinin aklından bile geçmiyor. “Yıkılırsa yıkılsın” mantığı toplumun tüm kesimlerine hakim olmuş.
Zamanın “Taksim Sineması” kompleksinin durumunu görmemek imkansız. Harabeye dönmüş dış görüntüsü, yıkılmayı bekleyen duvarları var artık… Evsizlerin ve içicilerin kafayı bulma ve fantezi alanına dönmüş, iç kısımlarında kuru otlar, çöpler, insan dışkıları mekânın son halini anlatıyor…
Oradan geçerken insanın içi ürperiyor. Hemen yanı başında ise yeni yapılmış modern bir apartman yükseliyor. Ama 40 yıldır aynen duran o sinema harabesinin çevreye verdiği çirkin görüntüye çare bulmak, kimsenin aklına gelmiyor. Elinizde yetki de var, yasa da var. Gidin sahibini bulun, o çirkin görüntüyü temizlemesini isteyin. O yapmazsa siz devletsiniz, gereği neyse yapar, faturasını da kesersiniz. Aynı şey, diğer mahalleler için de geçerli. Yeni yerleşim yerlerinde de dış sıvaları dökülmüş, bakımsız evler görüntüyü bozuyor. Kaldırımlar, kırık dökük, boş arsalar pislik yuvası.
Ama yıllardır, “Onun adamı, bunun adamı, yarın oy istemeye gideceğiz” mantığıyla gözünüzü kaparsanız, ülkenin viraneye dönüştüğünü göremezsiniz…
Bugün yaşadığımız ve başkent diye kendimizi kandırdığımız Lefkoşa, aslında bir çöplük. Ve biz bu çöplüğün oluşmasına umursamazlığımızla katkı koymuş insanlarız. Kendi elimizle yarattığımız bu çöplükte yaşamayı kabullenip hiçbir şey yapmamak, ardından da şikayet etmek tek yaptığımız iş.
Hani bir söz var, insanlar layık oldukları idarelerle yönetilirler diye. Şikayet etmeye hakkımız yok, çünkü biz bunlara layığız…


YERİN KULAĞI VAR
CTP’LİLER DE ÖFKELİ: Hükümetin beklenen icraatları yapacağına dair inançlar bir bir yok olmakta. İcraatlardan vazgeçtik, devlet yönetiminde sergilenen kaos, yasa-kural tanımazlık, bir de DP’nin sanki burnuna halka takmış gibi CTP’yi sürükleyen görüntüsü, CTP’lileri de çıldırtıyor. Sosyal medyada taban, CTP’nin iktidar kanadını ti’ye alırken, Mehmet Ali Talat açık konuşuyor. Ve bir tek Tiyatrolar Müdürü olayından bile hükümetin istifası gerektiğini söylüyor, “Partinin başına dönmeyi dışlamıştım, şimdi bu tutumumu değiştirdim” diyor. Böyle giderse, erken seçim konusunda, Eroğlu’nun dediğine gelecekler, bunu herkes görüyor, bir tek hükümette yer alanlar görmüyor…

HAY ALLAH:
Unutan varsa hatırlatalım; CAS çalışanlarının başına gelen felaketin başlangıcı, Eroğlu’nun Başbakanlığı, Hasan Taçoy’un Ulaştırma Bakanlığı dönemi. Hani hem KTHY’yi bitiren, hem CAS sorununu ortaya çıkaran 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi popülizm…. Dün baktım, CAS çalışanları dertlerine çare diye, Eroğlu ve Taçoy’u ziyaret etmişler. Söyleyecek söz bulamadım…

NASIL İNANALIM:
AKEL Genel Sekreteri Kiprianu ve CTP Genel Başkanı Yorgancıoğlu, Kıbrıs konusunda yaşanan son gelişmelerden endişe duyduklarını ifade ederek, müzakerelerin yeniden başlaması için ortak çağrı yapmışlar. AKEL’in bu çağrıda samimi olduğuna nasıl inanalım. Annan Planı referandumu döneminde çözüme açılan kapıyı verdikleri “Hayır” oylarıyla kapatan bunlar değil miydi..?

SULARDA EGEMENLİK:
Bugünlerin en çok telaffuz edilen kelimesi su… “Türkiye’den gelecek olan su”; “Kıbrıs’ın sularında egemenlik” ve bir de Lefkoşa’ya denizi getiren su… İlk ikisini anladık da, Lefkoşa’yı her ikide birde felakete sürükleyen suyun egemenliği kimde sizce? Bir avuç kentin altyapısında bile hakimiyet kuramayan insanların, büyük büyük laflar, büyük büyük projeler hakkında ahkam kesmesine dayanamıyorum…

LAFLA PEYNİR GEMİSİ:
Rumlar masadan kaçtı ya, bizim tarafta birileri kapılarda “masaya dön” ağlarken, diğerlerinde bir hamaset, bir hamaset… Hatta bazı açıklamalardan, “İyi oldu, zaten olmayacaktı” gibi bir ima çıkıyor. E iyi de kardeşim, madem Rum tarafı şantaj yapıyor, dünya da ona baskı yapmıyor, o zaman biraz inisiyatif almak gerekmez mi? Yeni bir strateji, yeni bir yol haritası? Rumların kararından bugüne, bir hafta oldu, Türk tarafı sanki şoka girmiş gibi, hala daha sağlam bir duruş, net bir tutum, ortak bir tavır yok…

MUTLU OLDUNUZ MU:
Üniversiteyi bataktan alıp düzlüğe çıkaran DAÜ Rektörü Abdullah Öztoprak’ı yemeyi de başardılar. Hükümetin DP kanadı, özellikle de Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, Öztoprak’ın görevden alınması için inanılmaz bir çaba gösterdi. Ortaya koyduğu gerekçeye aslında kendisi de inanmıyor. Hele de, “DAÜ’yü siyasetten arındıracağız” safsatasına kuşlar bile güler. DAÜ aslında şimdi siyasete teslim oldu. Temenni etmem ama korkarım yakında orada yaşananları birlikte görüp duyacağız…

ZİRVEDEKİLER
Mehmet Ali Talat: Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları müdür atama krizinin hükümetin istifasını gerektiren bir durum olduğunu söyleyen İkinci Cumhurbaşkanı Talat, “Böyle hükümet olamaz. Üstelik hapisteki adam fen bilgisi öğretmeni. Fen bilgisi öğretmenini sen nasıl atayabilirsin Tiyatro Müdürlüğü’ne… Dalga mı geçiyorsun vatandaşla…” diyerek, vatandaşın bakış açısını özetliyor.

DİPTEKİLER
Ersin Tatar: UBP Lefkoşa Milletvekili Ersin Tatar, uluslararası piyasalarda benzinin varil başına fiyatının 88 dolar seviyesine düştüğünü belirterek, hükümetten benzin fiyatlarının düşürülmesini istemiş. Kendisi Maliye Bakanı iken öyle yapardı ya!.. Hani bir laf var, “bekara karı boşamak kolay” diye. Sayın Tatar’ın da durumu aynen öyle… Tabii Tatar’ın bu durumu, hükümetin cebimizden haksızca para almaya devam etmesini haklı çıkartmaz, o da ayrı mesele.

Lefkoşa’nın viran görüntüsünün bir parçası; Belgün Belevi’nin objektifinden Taksim Sineması…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar