Önce ciddiyetle sorgulanması gerekir. “Var mı KKTC’nin siyasi yelpazesinde Sol ile Sağ?” Yada beynelmilel ifadeleriyle “radikal sağ” ile “sosyal demokratlar?” Yahut din ağırlıklı “Müslüman parti?”
Ki çocukluğumuz bu tartışmalar içinde geçti. Tutun ki bugünkü gibi yine “milliyetçiler” vardı.
Ve tutun ki Rum Akel partisinden kaynaklı “Solcular” vardı, Sağa göre “komünistler!”
Fakat İngiliz sömürge idaresinden dolayı bu fraksiyonların Kıbrıs siyasi sorununa odaklı tartışmalar haline gelmesinin hiç şansı yoktu! Dolayısıyla Solcular da Sağcılar da mücadelelerini, şimdilerde de devam ettirildiğince “iş, aş, para” kısaca “hayat hakkı” üzerine odaklaştırırlardı..
DEMEK istediğim “siyasi partilileşmeler” bugünlere de bu minval üzere geldi tek farkla:
Artık Sol’un da Sağ’ın da kendi misyonları kapsamında savundukları bir de Kıbrıs sorunları vardır.
O kadar vardır ki mesela Rumun Eoka’sı 1974’de Yunan cuntası ile birlikte Makarios’a karşı yapılan darbe sırasında fırsat bu fırsat diyerek Solcu avına çıkıp, yüzlercesini kurşunlayarak öldürdülerdi!
Yani bazan ideolojik ayrılıklar da ayni ırktan kandan hatta aileden insanları bile kanlı bıçaklı karşı karşıya getirir, öteden beri dünyada olagelen “ihtilaller, rejim kavgaları” bunun ispatıdır…
KKTC’ye dönüyorum. Kıbrıs siyasi sorunu nedeniyle süregelen çözüm arayışlarında açıktır ki “Sağ UBP ile Sol CTP ve genelde “Sağ” görüşlü kesimlerle “Sol” görüşlü kesimlerin tutumları ayrı gayrı ve zıttır!
Geçen gün UBP’nin yeni Başkanı Ersin Tatar önce Dışişleri Bakanı Özersay’ın “müzakerelerin başlaması için ortak vizyonun olmadığı” açıklamasına vurgu yaparken.. Türkiye’nin tutumunun da mesela (Anastasiadis’in basın toplantısında ifşa ettiğince) Çavuşoğlu’nun kendisine konfederasyon önerdiğini açıkladığını.. Bunlara karşılık ise Sn. Akıncı’nın Federasyon’dan başka çözümü görüşmeyeceğini” açıklamasının çelişkili gelişmelerine dikkat çekti!
HER ne kadar Sn. Akıncı’nın basın toplantısındaki açıklamalarında kesinlik taşıyan böyle bir iddia yoksa da Tatar’ın “KKTC bünyesinde hâlâ Kıbrıs siyasi sorununa yönelik ortak bir çözüm anlayışının oluşmamasına” vurgu yapan eleştirisini yabana atmamak gerekir.
Ki sorun “ne Sol ne Sağ’dır.” Sorun (beğenmeseniz de yazayım) “vatan, millet, beka sorunudur!” Türk halkı olarak kendimizi Rum’a yem ve yama yaptırmamak zorunudur!
**********
KURAKLIK TAZMİNATLARININ HATIRLATTIKLARI
Bakanlar Kurulu aldığı kararla kuraklıktan zarar gören 8 bin civarındaki üreticiye 66 milyon TL. tazminat ödenmesine karar verdi.
Doğrusu rakamlar hem “üretici sayısı” hem de “tazminat paraları” açısından nüfusumuzla toprağımıza göre bayağı iyi..
Mesela ben bu rakamsal verilere tosladığımda, kaç zamandır, “kırsalda çalışacak insan kalmadı” diye yazıp zırlanmamdan utandım!
Meğer topraklarımız (her halde çoğunluğu arpa olmalı) 8 bin üretici tarafından ekilip biçilmekte.. Bu kesimin aile fertleri ile yanlarında çalıştırdıkları işçileri falan da hesaba kattıkta, demek ki “kuru ziraatta” küçümsenemeyecek oranda insanımız faaliyet göstermektedir..
TABİ bu üretici kesimin Tarım Sigorta Fonundaki parasal birikimlerini ve fona katkılarını (hükümet bilse de) bizler bilmiyoruz!
Kuraklıktan yararlanacak üreticilerin tümden ve gerçekten “toprağa” bağlı rençberler olduklarını da bilmiyoruz!
Denetimlerin nanay, eş dost akraba kayırmalarının şinanay, popülizmin partizanlığın ya hey olduğu ülkede tespitler doğru mu onu da bilmiyoruz!
VE tabi merak ediyoruz: Çünkü bu ülkede “çalışanlara” nazire, “emekliye çıkıp da türlü çeşitli işlerde istihdam olanağı bulan çalışanların sayısı sandığımızın üstünde olmalıdır ve sorunlarımızdan birisi de budur!”
Nitekim çok açık seçik biliyoruz. Emekliye çıkıp da şu veya bu işte çalışanlar için daha çok vergi öngörülmektedir de kimden doğru dürüst vergi alınabildi ki bu kesim de ciddi denetim altında olsun?
Kaldı ki işsizliğin tavan yaptığı ülkede (zaten çalışmaması gerekir) bu kez “hak yiyicilik” söz konusu olmakta!
Bunlar kuraklık tazminatları etrafındaki yuvarlak laflarımızdır. Asıl söylemek istediğimiz tarım kesiminde çalışan 8 bin kişiye 66 milyon tazminat ödenebilmesine karşın tutun ki yurttaşın patatesi 15 TL’ye satın alması zorunda bırakılmasından kaynaklı ucube çelişkidir?
Sebze meyve üretiminin yetersiz dolayısıyla pahalı olmasıdır!
Tüm uyarı ve tedbirlere karşın ilaçlı sebze meyveler tehlikesinden hâlâ kendimizi kurtaramamış olmamızdır!
Tarım için suyun büyük ve hayati önemine karşın, TC’den akacak ve akmakta olan suya bile siyasi mıymıntılıkla karşı çıkışlarımızın tarihe kazınan büyük akılsızlığıdır!
Sonuç? Bu devlet sonuçta KKTC’e yar olamayan tarım kesimine bile 66 milyon kuraklık tazminatı vererek, tutun ki Kıbrıs Türk halkını bu küçük coğrafyada sırtarıp varlığını sürdürmesi için elinden geleni yapandır..
Keşke bugün 35. Kuruluş yılını kutladığımız
KKTC’nin kadir kıymeti bilinseydi!
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (BUGÜN O TARİHİ GÜNDÜR..)
Rahmetlik Denktaş’ı bir kez daha rahmetle anıyorum.
Belki Kuzey’de varlık oluşumumuzu, bir “yönetim erki” olarak da şu aradan geçen 35 yıl süresince sürdürürdük.. Fakat siyasi arenada “de fakto” olsak da “devlet mertebesinin gücü oranında erk sahibi olamazdık..
Ve masada Güney’i bile “kurucu” oluşa zorlayan bu siyasi erkimizle, karşısında “kurucu devlet” olarak yer alamazdık..
Devlet adamı sadece “anı” değil, uzağı görendir de…