Son Ağustos böceğinin sesi de çıkmaz oldu şimdi... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Son Ağustos böceğinin sesi de çıkmaz oldu şimdi…

Nazar Erişkin

 

Yaz bitiyor yine, günler kısalıyor. Yılın bu dönemini oldum olası hiç sevmem. Ayağını denizden kesmek, şort t-shirt ile geçen günlerin ardından bütün yaz yüzüne bile bakmadığın makyaj çantama yabancılık çekmek, parmak arası terlikten ayakkabıya geçmek, yani düzene geri dönmek… Düzen dediğimiz şey aslında düzensizlikler bütünü olduğunda, o dönüş yolunda isteksiz olmam son derece doğal değil mi? Yolumuz yol değil, eğitim sistemimiz, sağlık sistemimiz tam da bu sistemsizliğin örnekleri. Bir kamu dairesinden memnun ve yüzü gülerek ayrılanımız var mı mesela. Şaka gibi ama bilmem kaç paralık pul olmdan iş yapamıyoruz. Son çıkan onbinlerce liralık cep telefonlarından var oysa pek çoğumuzun cebinde. Sokak röportajlarındaki “şikayet ediyorsun ama çıkar bakalım telefonunu” diyen amcalara benzemek istemem ama  görüntüdeki biz ile işleyişteki biz arasında yaklaşık yarım asır kadar fark var.


“Gelişmişlik” denen şeyi farklı algılıyoruz

Geçenlerde bir arkadaşım, Girne’de annesiyle yemek yemiş. Hep gittikleri bir mekanın sahibi, o gün farklı ülkelerden misafir ağırladıklarını söylemiş mutlulukla. Enteresan kısmı, gelenlerin hemen hepsi, anlaşmış gibi aynı soruyu sormuşlar. Biraz da çekinerek ama anlamamışlıklarını da belli ederek “neden ülkenizde bu kadar lüks araç var?”. Mükellef bir sofrada 4 kişi dünyayı yiyip, kendi ülkelerinde kahveye ödeyecekleri miktarı ödediklerinde, paramızın pul olduğunu anlayan gariplerin şaşkınlığı; sokaktaki bazılarının markasını bile bilmediğim otomobilleri görünce artmıştır tabi. Delik deşik ve gecenin zifiri karanlığında aydınlatma yoksunu yolları, yaya olarak yürümenin mümkün olmadığı kaldırımları, bisikletlilerin asla düşünülmediği şehirleri falan görüp metrekareye düşen lüks araç sayısını farkedince kafaları karışmış anlayacağınız. Mantıklı bir cevap verebilmiş midir mekanın sahibi orasını bilmem. Ama itiraf edin, hepimizin var aslında bir yanıtı. Kendimizi kandırmayalım. Pek çoğumuzun bu tarz durumları eleştirirken aslında “neden benim yok” hissiyatı güttüğünü de hesaba katarak ve kendimi bundan ayırarak söyleyeceğim. Çünkü bu durumu normalleştiremeyenlerdenim.

Ortalama bir işte çalışan Avrupalı, işinden çıkıp bir iki kadeh içip evinin yolunu tutuyor. Orta standartta bir evde oturuyor. Tiyatro, opera, kitap için bütçesinin bir bölümünü ayırıryor. Müze geziyor. Yurt dışına gittiğinde oranın kültürüne ilgi duyuyor. Takıyor sırt çantasını. Ayağında bir sandalet yürüyor babam yürüyor. Ülkesinin eğitim sistemi, sağlık sistemi en temel ihtiyaçları konusunda onu yarıyolda bırakmayacağından emin, kendini güvende hissediyor. Pek çoğumuzun öykündüğü o içi boş “lüks”; onun yapılacaklar listesine girmiyor. Entellektüel bir alt yapıya oturmayan maddi varlık, korkarım nerede olursa olsun korkunç sırıtıyor.

Yaşadığın coğrafyaya ve seni yönetenlere güvenmek önemli şey. O güven duygusu oluşmayınca bizdeki gibi gemisini kurtaran kaptanlar etrafımızı sarıyor. Aslında herkes kendi iktidar alanında bir şekilde yolsuzluk yapıyor. Çalışma saatlerini her gün esnetmek; hizmet almak için bekleyen birini azarlayıp işini de yapmayarak onun vaktini, enerjisi çalmak; trafik kurallarından muaf olabilmek için kırk takla atmak, araya tanıdık koyup işlerini erken bitirme ayrıcalığı yaratmak, günlük hayatta kanıksadığımız yolsuzluklar. Güç ve etki alanı arttıkça yolsuzkuğun çapı da büyüyor. İşe gitmeden çekilen maaşlar, dosya takibi yapıp payını alan yetkililer, ihaleye karıştırılan fesatlar, peşkeşler… Korkarım aslında kimse düzen müzen de istemiyor. Çünkü bunca söylenmeye karşın herkes yolunu buluyor. Adına düzen denen şey böyle işliyor. Sistem kurmaktan bahseden, isteyerek ya da istemeyerek bu sistemsizliğin çarkında eziliyor. En sonunda milyonluk araçlarda karanlık ve delik deşik yollarda oradan oraya savrulan bir grup insan, sanki bu durumdan şikayetçiymiş gibi sabah akşam konuşuyor. Asıl ezilen ise hep sesi duyulmayan oluyor.

İran’da ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra ölen Mahsa Amini’nin ardından ülkenin dört bir yanında protesto gösterileri yapılıyor. Yerimiz elbette hür iradesiyle saçlarını özgürce savurmak isteyen ve bunun için her bedeli ödemeye hazır direnenlerin yanı. Selam olsun
İran’da ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra ölen Mahsa Amini’nin ardından ülkenin dört bir yanında protesto gösterileri yapılıyor. Yerimiz elbette hür iradesiyle saçlarını özgürce savurmak isteyen ve bunun için her bedeli ödemeye hazır direnenlerin yanı. Selam olsun

Son Örnek çıkamayan imar planı, kaldırılan Emirname, alınan ara emri

Planlı yaşamın önemi, bunca plansızlıkla geldiğimiz durumu gören herkesin önceliği olmalı. Ancak önceliklerimizi yukarıda anlattığım hedeflere göre belirleyince, talan olmuş bir ülke kalıyor elimizde. Ortada Girne gibi bir örnek varken, yeni Girneler yaratmak konusundaki azim göz yaşartıcı. Hükümetin Gazimağusa, İskele, Yeniboğaziçi Emirnmesi’ni gece yarısı iptali ve iptalin durudrulması için başvurulan mahkemini ara emri alması ancak o kısa sürede verilen izinler tam da gemisini kurtaran kaptanlar örneği. Gelişmeye asla karşı değilim. Sadece; her konuda olduğu gibi “gelişme” denen şeyin de nicelikle değil nitelikle ilintili olduğunu görmek isterim. Birbiri ardına dikilen binalara gelişme demem örneğin. O binaların bölge halkına, toplumun ihtiyaç ve beklentilerine cevap vermesi; soruna değil çözüme hizmet etmesi benim gelişmekten anladığım. Alt yapı ile paralel gidebilmesi mesela üst yapının. Edinilen gelirin, yatırım olarak topluma dönebilmesi… Oysa biz hep toplumsal değil, zümresel kazanca hizmet edeceği aşikar adımlar görüyoruz. Sonuç: CMIRS ‘ın Eylül anketine göre hükümete duyulan güvenin giderek düşmesi, ekonomik kaygıların, mutsuzluk ve endişe seviyesinin artması.

15 Kasım’a Ne Kaldı… Tanınıyoruz!

Hafta başında yine bir haber patlatıldı. Rusya Ercan’dan doğrudan uçuş başlatacak. Aynı günün ilerleyen saatlerinde de Rusya’nın (hani şu BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan) güneydeki elçiliğinden ve ilgili makamlarından doğrudan uçuşla ilgili herhangi bir çalışma olmadığı açıklaması geldi. Hemen akabinde New York’ta bulunan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Kurulu’na hitaben yaptığı konuşmanın bir bölümünde KKTC’nin tanınması gerektiğni söyledi. Yani aslında KKTC’nin tanınmaması yönünde karar üretmiş olan makamdan tanınma talep etmiş oldu. Alın size aynı güne sığan bir başka gelişme; Rusya’da kısmi seferberlik ilan edilerek yüzbinlerce kişinin silah altına alınacağı açıklandı. Açıklama öncesi 50bin Lira’lara dayanan bilet ücretleriyle ülkeden kaçmayı başaranlar, soluğu yakın ülkelerde aldı. Buna haftaya daha geniş değineceğim. Rusya ve KKTC’nin tanınması konusuna dönecek olursak; Türkiye’de seçim tarihi yaklaştıkça dış politika bağlamında biz, ana malzemelerden biri olacağız. Buna hazırlıklı olmakta fayda var.

Bir haftada kaç kez “geri zekalı” oldum?

Toplam 5 kez.

İlki bir kediyi ezmemek için yavaşladığımda, arkamdan kornaya basmak suretiyle

İkincisi ana yoldan tali yola döndüğümde, karşıdan karşıya geçmekte olan yayanın üzerinden geçmediğim için,

Üçüncüsü, seyir halindeyken yediği herşeyin çöpünü yola atması nedeniyle uyardığımdan (“geri zekalı”dan fazlasını da söyledi ama neyse…)

Böyle böyle 5’i tamamladık… Haftaya kısmet…

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar