Hikâye malum. Hoca Nasrettin’e sormuşlar. “Hoca efendi kıyamet ne zaman kopacak?” Hoca demiş ki “karım öldüğünde küçük kıyamet, ben öldüğümde büyük kıyamet kopacak!”
Şimdi ve daha henüz “küçük kıyameti” bile görmedik kötümser bir düşünceyle görmemiz için uğraşıyorlar. Sonuçta Cenevre’ye taşınmayı bir daha kabul ettiler! Diğer “büyük kıyamete” geleceğim de bu “küçüğüne” bir bakalım.
KÜÇÜK KIYAMET: New York sonrası Türk ve Rum taraflarından bu kez çok daha farklı sesler çıktı. Hani seksen yüz kişilik orkestralar konserlerine başlamadan enstrümanlarının akortlarını yaparlar da kulakları tırmalayan kakafoni sesler çıkar ya! Öylesi sesler işte! Rum tarafı için Anastasiadis bir “u dönüşü” ile Sn. Akıncı’ya ödünler vermiş! Türk tarafı karşısında yenik düşmüş, tüm şartlarından geri adım atmış..
Tabi biliyoruz ki başkanlık seçimleri öncesinde “muhalefet kanadının” daha başka türlü davranması beklenemezdi. Ama yeniden aday olan Anastasiadis’in de “çözüm uğruna” başkan seçilmesini rizikoya sokacak ödünlerde bulunması, hele TC’nin hangi şekilde ve sistemde olursa olsun garantörlüğünün devamına onay vermesi mümkün değil!
TÜRK tarafına gelince: Yarattığı türlü çeşitli sorunlarla zaten her gün “kıyameti” yaşarken çok uzaklardaki New York’a şöyle bir bakıp “hayırlısı olsun” mu dedi? Diyenler de oldu.. Fakat bugüne kadar tam tamına ve altına imzalarını atacakları kesinlikte hangi konuda uzlaşmaya vardıklarını “müzakerecilerin” bizzat kendilerinin de söyleyemediği gerçeklerde “gene bir sonuç çıkmaz” diyenler de oldu!
Yanı sıra Sn. Akıncı’yı, Anastasiadis’i masaya oturtmak için ödünler vermekle suçlayanlar da az değildir..
YANİ Cenevre’ye öyle “oldu da bitti maşallah”la gidilmeyecek! Hatta orada da “büyük kıyametin” haberini verecek kıyasıya bir savaş bekleyebiliriz.
Nitekim Sn. Akıncı kılıcını çekip Anastasiadis’in kellesini uçurmak hedefinde adı ile müsemma “akına” geçmeden önce Bakanlar Kurulundaki konuşmasında şunları söyledi: “Başlıkların tümü eşdeğerdedir tümünün önceliği vardır. Artık tek tek konuların müzakere edileceği dönemi geride bıraktık… Cenevre sonuç konferansı olsun…” “Bir 50 yıl daha bekleyemeyiz…” (Bu sözleri Sn. Akıncı Mont Pelerinden önce de sonra da söyledi. Her defasında dönüp masaya oturdu! Sonuncu kriz “TC’nin garantörlüğü” konusu ile patladı, masaya dönmem diyen Sn. Akıncı ta New York’a gitti)
Yarın da o “büyük kıyameti” anlatırız.
BİTMEYEN “SÜT” SORUNLARI!
Pahalı yiyor, pahalı içiyor, pahalı geziyor, pahalı eğleniyor, pahalı izliyor, kısaca pahalı yaşıyoruz! Kapalı toplum ekonomisi ahkâmlarında “ucuz” yaşam koşullarını oluşturacak başka da bir olanağımız yoktur.
Olsa bile onları da mesleki “birlik, dernek örgütlenmesiyle” dışa itiyor, yerine de “rekabeti” olmayan sosyoekonomik bir düzen koyuyoruz.
Ve hâlâ “küçük küçük bireysel işletmelerle” yetiniyor, aile fertlerinin adlarını yazarak “limitet şirket” oluşturduğumuzun sanallığında, ticari tatmine ulaşıyoruz!
Ve her vergi yılında zarar ettiğimizi beyan ederek bir de üstünden devletten yardım ve himmet bekliyoruz!
SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL! Tabi ciddiyetle “iş” yapan ticaret erbabımıza, sanayicilerimize, tüccarlarımıza, üreticilerimize değildir serzenişimiz!
Fakat onlar da piyasada “büyük” oynarken “büyük ortaklıklara” imza atamıyor, sırası zamanı geldiğinde de mesela Kıbrıs Türk Hava yolları batarken seyirci kalıyorlar!
BUNA karşın TC’den gelen yatırımcılarla yatırımlara karşı da cephe oluşturuyorlar, hiç yoktan memlekette zaten başından beridir siyasi ve sosyal sorun haline getirilen “Kıbrıslı Türkiyeli” ayırımına katkıda bulunarak, “Kıbrıslıların yatırımları, Türkiyelilerin yatırımları” başlıklarında rekabete bile girmek gereğini duymadan ayrı gayrı oluşun memlekete yansıyan zararlarına zarar katıyorlar!
AYAN BEYAN. Her yurttaşın çıplak gözle zaten görebildiği kadar bu yalın gerçeklerdir ki yıllardır çiftçilerle hayvancılar tahıl fiyatları ile süt ve süt ürünleri sorunu nedeniyle kavga ediyorlar!
BİR yenisi “yeni” başladı! Bir yanda “süt üreticileri, öte yanda SÜTEK, beride ise “Süt Ürünleri imalatçıları Birliği… Süt üreticileri, süt imalatçıları, SÜTEK almışlar devleti aralarına, “hadi diyorlar sorunlarımızı çöz! Alış satış ayarlarını sen yap! Fakat benden yana olsun ha” demeyi de unutmuyorlar!
İŞTE SORUN! Yıllardır ne sorunları çözülüyor ne ikide birde yapılan ayarları tutuyor ama! Ve ne oluyor? Hayvancının da , sütün de, süt imalatçılarının da ayarları bozuluyor asıl kazığı da halk yiyor! “Bu son cümleyi söylemek için yazdıktı bunca yazıyı!)
KISACA TAKILDIĞIM. (BİRİLERİ BAKAR BİRİLERİ DE BALIKLARI KAPAR!)
Yıllardır yazar söyleriz. 1974’den önce Mağusa’da ezan sesinden önce limandaki “drada” dediğimiz Rum balıkçı teknelerinin motor sesleri ile uyanırdık. Bir çıkarlar, bazan 24 bazan 48 saat sonra dönerlerdi.. “Balıkçıydılar” çünkü!
Aradan 42 yıl geçti.. Ayni liman fakat bu kez balıkçılar Türk! İnanın kendileri bile istediklerinde taze balık bulup yiyemiyorlar kaldı ki Mağusa halkına hatta tüm KKTC’ye yetecek balık avlasınlar. İddialarına göre denizler kurumuş!
Ve kaç gündür gazetelerde TC’den Karpaz açıklarına gelen “gırgır teknelerinin” kaçak 3 bin 6 yüz torik ve orkinos avladıkları haberleri.. Ve tabi balıklarımızı avlayarak sularımızı kurutuyorlar” yollarında hiddetli şiddetli yorumlar! !”
Eee kardeşim ama ta Türkiye’den vapur gibi tekneleriyle gelen balıkçılar gözünün önünde kaçak tonlarca balık avlarken sen ne yapıyorsun? Tabanı kilometrelerce kumsal olan dolayısıyla balık fakiri kıyılarda avlanmaya çalışmıyor musun? Olmayınca da “balık yok deniz kurudu” diyorsun! Öte yandan adamlar, senin avlayamadığın tonlarca balığı toplayıp giderlerken sen de arkalarından bakıyorsun! Çare mi “Gerçek anlamda balıkçı olacaksın, gerekirse birleşecek Kooperatifleşeceksin!”
