Küçük ülkelerin bayramları da mı küçük olur! Galiba öyle… Nitekim bunca yıldır kaç “bayram” geçti, birinci günün ötesini yaşamadım o bayramların! Ne olursa birinci gün oluyor: “El çabukluğu marifet, git gel ziyaret, hoşamediler, el öpmeler, bazen ailecek kurulan sofralar yemeler içmeler” derken, ikinci güne bomboş giriliyor…
Dolayısıyle mesaiye devam! Devam da artık bu “işin” yönden tadı kaçtı! Çünkü “fikir özgürlüğü” kulpu takılmış, demokrasi salçası ile rafine edilmiş, AB’nin avroları ile gaza getirilmiş, Türkiye düşmanlığı ile sarmalanıp halkın önüne konan Kıbrıs sorunu etrafındaki türlü çeşitli düşüncelerin insanları, Güney Rum’unun elini hürmet ve sevgiyle sıkarken; Kuzey Kıbrıs Türk halkının “varlığına, özgürlük ve egemenliğine tükürüyorlar!” Tutun ki bu yeni fakat tehlikeli trend sorunun sadece bir parçası oluyor… Buna karşın Hükümet, “ulusal değerlerden yana oluşu ile zıt güçler dengesinde çözümün emniyet süpabı olabiliyor, en azından soruna “ulusal dava” diyebiliyor.
FAKAT: ayni düşünceleri “siyasi iktidar erki olarak” sürdürdüğü sosyoekonomik politikalarına yansıtmak mümkün olmuyor! Çünkü ve çok kısaca “sadece popülizmi hortlatmakla kalmıyor, önümüzdeki dönemlerde seçimi kazanmak üzerine oluşturduğu strateji ile yaratmaya çalıştığı “kadrosunu” kapkara şaibelerle töhmet altına itiyor!” *** TEKRAR SİYASİ SORUNA DÖNÜYORUM: Bu kez de çözüm Sn. Akıncı’nın politikasında sapmaya başladı! Ki önce soralım: “Kıbrıs’ta nedir aranan çözüm?” Rum’un Akdeniz’deki gazının sağ selim Türkiye’nin üzerinden geçirilmesi mi? Yoksa Kıbrıs’ta “gaz” var olmadan çok önce var olan Türk ve Rum halklarının sürüp giden siyasi çözümsüzlüğünü çözüme çevirmeleri mi?
MASKARALIK: Annan planında da ayni maskara politikalar yaşandıydı! “Çözüm olacak Kıbrıs Türk halkı da AB’li olacaktı!”
Ne oldu? Çözüm olmadı ama Güney Rum halkı AB’li oldu, Türk halkı da Kuzey’de ambargolar altında kalebent kaldı! Hem de Rum “hayır” Türk “evet” derken!
Benzer olay Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde de yaşandı: “KC’i birleşik Kıbrıs efkârında kuruldu, Rum tarafınca yıkıldı! Sonuç: Rum tarafı tüm adanın devleti olarak yoluna devam ederken, Türk tarafı da o Rum devleti tarafından beş yıl kıyım kıyım kıyıldı! Sonunda 1974 yaşandı. Şimdi ise Kıbrıs Türk halkı 1974’ün hesabını verip faturasını ödemek için müzakere masasında sıkıştırılıyor!
Şimdi soralım: Yıllardır süren onca siyaset maskaralığı yetmedi mi? Çünkü bakın şimdi de ne yapıyorlar? Mesela diyor ki Sn. Akıncı “Kıbrıs sorunu çözülmezse, Kıbrıs enerji denkleminin dışında kalır!”
Kalmaz efendim! Türk tarafı enerji denklemenin dışında kalır, Rum tarafı şu veya bu şekilde yine o enerji ile potada yerini alır!
“Hâlâ siyasi ve sosyoekonomik gelişmelerin “Güney odaklı kazanımların gözetilmesi ile oluşturulduğunu” göremiyorsak büyük hata!
********** KADROLANMA UĞRUNA MEMLEKET GİDİYOR! Bir kere yadsınamaz gerçektir: iktidara her gelen hükümet (zorunlu ve haklı olarak) kadrolarını oluşturur. Öncesi “bürokratlar, müsteşarlar, müşavirler, müdürler” gider yerlerine “yeni partililer” gelir! Fakat artık bu işin fıcırığı çıktı! Çünkü bürokraside hem parasal hem de sistem yönünden büyük sorunlar yaratıyor! Şöyle ki bu memur kadrosu ile eğer iki üç hükümet değişikliği daha olsa; memlekette müdür, müsteşar, müşavir, müfettiş olmayan tek bir “kamu görevlisi” kalmayacak!
Bu soruna çare bulunamadı! Hele Koalisyon hükümetlerinde! Çünkü iki parti ayrı ayrı kadrolamalara gidiyor bu kez de devletin tepesi katmer katmer oluyor! Diyoruz ki bu kadro hareketleri en azından iktidara gelen partiler tarafından yarış haline getirilmesin! Ve en azından “hükümet edenler imtiyazlı sınıflı tutumlar içinde memleketin canına okumasınlar!”
MESELA: Bayramdan önceki Meclis oturumunda CTP milletvekili Erkut Şahali önce Özgürgün’e taktıydı: “Kızının diploma törenine gidişi olayı ile ilgili olarak!” Sonra atamalara değinerek, atanan “kimyacıların, edebiyatçıların devlet kademelerinde hangi açığı kapatacaklarını” sorduydu!
Ve eklediydi: AB reform uyum grubuyla varılan mutabakat sonunda Bakanlıklara 30 özel sözleşmeli personel alınması konusunda karar verildiydi. Alınan personel bu kapsamda mı alındı?”
“Başbakanın dünürüne, neden önce verilmeyen hakların şimdi verildiğini” de sorduğunu kaydedelim..
UBP-DPUG HÜKÜMETİ: Tutun ki Türkiye ile uzun süredir kaygı verici olan sosyoekonomik ilişkileri yeniden kurmak ve Ankara ile barışmak yolunda başarılı oldu. Muhalefet bu hükümetin de nasılsa ayakta duramadan gidici olduğunu sanırken, karşısında “uyumlu bir irade” gördü. Fena halde canı sıkıldı. Ve tutun ki bu nedenle hükümete muhalefet görevinde yükleniyor!
Fakat insaf ama! Türkiye ile kurulan ve hükümetin kendini güvence altında hissetmesini sağlayan iyi ilişkiler, neden devlet kademelerinde “kadrolama” adıyla zıvanadan çıkmış sınırsız istihdamlar ve ulufeye dönüşmüş makam dağıtmalarla usulsüzlükler, esamesi okunmayan bozuk para gibi harcanıyor? Sanılmasın ki halk görmüyor işitmiyor! Ki olanlar çoktan dillerde sakız oldu!
*********
KISACA TAKILDIĞIM: (BUNGALAVLAR YIKILDI!)
Bayramdan önce polislik vakıa olduydu! Altın sahildeki bungolavlar Karpaz’dan bazı köylülerin ve de sahiplerinin direnmelerine karşın Çevre Koruma Dairesi tarafından yıkıldı. Tabi ki yıkılacaktı!
İyi de bu Çevre Dairesi bu bungolavlar oraya yapılır, turistlere kiralanırken falan yine yok muydu?
Ne anladık? Demek ki biri gelir “yap” der yaparlar! Bir diğeri gelir “yık” der yıkarlar! Padişahlık gibi bir rejim! Ne memleket ama!