Önümüzdeki Pazar seçim sandıklarına taşınacağız. Büyük olasılıkla can sıkıntısıyla.. Ki bizim gibi “nevi şahsına münhasır” dedikleri kendine özgü bir toplumun her yıl seçim yapacak kadar lüksü olmamalıydı! Üstelik en pespaye politikaların yerlerde sürüklendiği gerçeklerde!
Nitekim ülkede adlarından ibaret olsalar da çok politikacı yetişti ama “yönetici” çok az yetişti! Bu konuda yazık ki ulusal mücadelemizdeki şanımızla fedakârlığımıza yetişemedik!..
Layık olamadığımız ve hâlâ “kurulumuyla yapılandırmasını” bitiremediğimiz bir yana, artık yönetilmesini de beceremediğimiz KKKTC’nin kendisidir! Ankara gibi bir payandamız olmasaydı çoktan abuk sabuk çözüm sistemleriyle Rumun tuzaklarına düşer, tu baştan adada varlık savaşımına başlardık..
Kİ bu ülkede hâlâ aptalca düşüncelerde seslendirilen ve yavaştan küçük lobileri aşarak gençlerin de kafasını saran düşüncelerde “Türkiye dışarı” denilirken, Rum ile “sisteme” ve “KKTC’nin egemen devlet” olmasına aldırmadan “federasyon” savunulmaktadır!
HER NEYSE! Söylenip yazılacak, serzenişte bulunulacak tüm kusurlarımıza karşın tutun ki tümüne de “sanal düşünceler” tesellisiyle yaklaşıyoruz! Ve diyoruz ki elbet bir gün siyasi egemenlik ve bağımsızlık ilkesinde KKTC’i sanal alemden bir reel dünya devleti oluşa taşımayı da başaracağız.. ***
SEÇİMLERE DÖNÜYORUM: Peşin peşin kabul edelim. Sandıktan birinci ve ikinci partiler her zamanki gibi UBP ile CTP çıkacaktır..
Ki artık dışındaki tüm siyasi partiler bu iki partiye sandıklarda “koalisyon ortağı” olmak için yarışmaktadırlar!
BUNA KARŞIN: Henüz anketlere yansımadı.. Fakat bu iki köklü partinin gerisinden gelen siyasi partiler” gitgide güç dengelerini kendi ağırlıklarıyla bozuyorlar.. Büyüklerin yıllardır süren saltanatlarını alaşağı edebilecek çalışma ve partilerini gençleştirmeleriyle daha büyümüş daha iddialı konuma geliyorlar. Adlarını vermiyorum ama sözünü ettiğim bu geriden gelen siyasi partiler artık UBP ile CTP’nin oylarından nemalanmak yerine salt kendi partilerinin oylarıyla vardırlar veya az kaldı öyle oluyorlar…
NE var ki bu ülkede “koalisyon hükümetleri” bir kader haline getirildi! Bu da şu anlama gelmektedir.
Büyük dediğimiz UBP ile CTP demek ki çok kan kaybetti artık kaderde sadece “koalisyon hükümetleri” vardır. Demek ki bu iki büyük parti geçen zamana ve zemine uygun yenileşmeyi gerçekleştiremedi..
Demek ki yeni yetişen seçmenlerin bünyelerinde toplanacak güveni veremedi..
Hatta TC kökenlilerin kendi aralarında partilileşmelerini engelleyebilecek politikalarla güveni oluşturamadı.. ***
SONUÇTA önümüzdeki Pazar günü ya 8 siyasi partiden birini seçmek yada toplamda 534 olan milletvekili adaylarından bazılarını seçmek için sandıklara taşınacağız.. Aslında bıkmış ve usanmış olarak… *** KISACA TAKILDIĞIM: İtiraf edelim. Ankara bir kez daha parasal himmette bulunarak hem KKTC devletinin batmış hazinesi karşısında elleri ayakları bağlı kalan çaresiz ayni zamanda başarısız Sucuoğlu hükümetini kurtardı… HEM de aslında TC’de kendilerinin yarattığı dolar karşısındaki kur farkından doğan dehşetli pahalılığın tsunami etkisi gösteren vurgunundan kurtardı..
Kİ bu ay bankalardan maaşlarını almaya gidecek yurttaşlar beraberlerinde paralarını içine koymak için ya büyükçe çanta yada poşet götürecekler!
HATIRLAYANLAR bileceklerdir. Yıllar önce Yunanistan’ı ne zaman alay etmek ihtiyacı hissetsek resmi parası olan “drahmiden” söz ederdik! Bir Osmanlı degarası kadar bile kıymeti yoktu! Bugün TL’nin aynen dolar karşısında yaşadığı kur farkına benzer değersizliği nedeniyle!
***
Nitekim başımıza gelen bu istenmeyen mali ve ekonomik sorunların yabancısı değiliz. Tutun ki İngiliz bu adayı terk edip giderken Kıbrıs Türk halkına iki büyük bela bıraktı: Sürgit siyasi çözümsüzlük ve ekonomik zafiyet! Ki hâlâ her sabah “ne olacak bu çözümsüzlük” diye uyansak akşama yatırken “ne olacak bu ekonomi” demekteyiz. Yada tersi!
ANKARA bu kaderimizi değiştiremedi.. Çözümsüzlüğü çözüme dönüştüremedi. Son haberler “Azerbaycan bizi tanıyacak” gibilerindi ama her halde Amerika’dan çekindi, “Türkçe dili konuşan ülkeler” safında başı çekmesine karşın bizi bir kez daha sadece Türkçe konuşan toplum olarak kaderimizle baş başa bıraktı.
NEYSE ki Ankara grak dedik mi para gruk dedik mi para pompalayarak varlığımızı sürdürmemize en büyük katkıyı koyuyor..
YERİ geldiği için yazayım: KKTC Türkiye’deki siyasi partilerin, gelip giden iktidarların üzerinde bir “davadır.” Her şeyden önce “ulusal prestijidir!” Hem Güney’deki Rum toplumu karşısında hem Yunanistan’la AB ve BM’ler indinde.
Öte yandan eğer şu anda Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’in mihveri olacak kadar stratejik ve enerji odağına dönüştüğü için büyük önem kazandığı düşünülürse, TC için de ayni oranda stratejik önemdedir..
YANİ Türkiye’nin KKTC’yi siyasi dalaverelerle feda edecek lüksü yoktur! Hem Rum-Yunan karşısında hem kendi desteğiyle yardımlarındaki KKTC olarak…
Ne var ki Güney’le mukayese edildiğinde “büyük Türkiye’nin sayesinde büyük KKTC” demek mümkün olmuyor!! Adanın siyasi ve sosyoekonomik gerçeklerinde KKTC hem kendi içinde hem Güney Rum Devleti karşısındaki konumuyla, “geri kalmışlıkla” ifade ediliyor! Bütün umudumuz bir gün bu talihsiz döngüyü kırarken en az Güney’deki Rum devleti kadar büyümüş bir KKTC olabilmemizdir…