Savaş hiç bitmiyecekmiş gibi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

Savaş hiç bitmiyecekmiş gibi

Birçok insan 3. Dünya Savaşı’ndan söz ediyor oldu. Özellikle de Paris saldırılarından sonra. Papa Hazretleri bile “Bu parçalı 3. Dünya Savaşı’nın bir parçasıdır” deyiverdi. Dünya savaşının parçalısı nasıl olur anlayamadım. Ama olsun, bunu bir Papa söylüyorsa elbette var bir hikmeti. 
Zamanlar, Samuel Huntington’u haklı çıkarıyor galiba. Bir “Medeniyetler Çatışması”na doğru sürükleniyoruz. Zaten bu çatışmanın fitilini Amerikan Orduları Başkomutanı George Bush tutuşturmuştu “Haçlı Seferleri”nden dem vurduğu günlerde. Suudi diktatörünü yanına alarak Irak’ı Saddam Hüseyin diktatörlüğünden kurtarmaya gitti. Irak’a bir güzel demokrasi götürüp Teksas’taki çiftliğine çekildi. (Irak ve Suriye göçmelerinin tümünün Teksas’a yerleştirilmesi gerekmiyor mu?)
Harvard profesörlerinden ve Beyaz Saray danışmanlarından Huntington, 1996’da yayımladığı “The Clash of Civilizations and the Remaking of the World Order” (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Yapılandırılması) adlı kitabında sömürgeler ve Soğuk Savaş dönemlerinde çatışmaların temelinde ekonomik ve politik gerekçeler bulunuyordu ama Sosyalist blokun çöküşünden sonra çatışmaların temel kaynağı kültürel ve dinsel unsurlar gibi kimlik konuları olacaktır tezini ileri sürmüştü. Ve bu trendin 21. yüzyılda sürüp gideceği öngörüsünde bulunmuştu. 
Huntington yeryüzünü 8 medeniyete bölmüştü: 1. Batı medeniyeti (AB ülkeleri, Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda. Yani Katolik ve Protestan Hristiyanların çoğunlukta olduğu ülkeler.) 2. Ortodoks medeniyeti (Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Ermenistan.) 3. Çin medeniyeti. 4. Hindu medeniyeti. 5. Japonya medeniyeti. 6. İslâm medeniyeti (Fas’tan Endonezya’ya müslüman ülkeler.) 7. Latin Amerika medeniyeti. 8. Afrika medeniyeti (Sahara ötesi Afrika ülkeleri).
Bunların ilk beşinin merkezleri bulunmakta ve o merkezler tarafından temsil edilmektedirler. Ekonomik açıdan güçlüdürler veya güçlenmek yönünde ciddi adımlar atıyorlar. Çoğu nükleer silâhlara sahiptirler. Son üç medeniyet, güçlü bir merkezden yoksundurlar. Ekonomikman güçlü değildirler. Dünya politika arenasında etkin değiller. Sonuç olarak bu üç medeniyet, dünyanın ikinci ligini oluşturmaktadırlar.
Bizim açımızdan enteresan olan nokta şu ki Huntington Türkiye’yi iki arada bir derede kalmış bir ülke olarak tanımlamaktadır. Batı, Ortodoks, İslâm medeniyetleri ortasında bulunan ve nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen ona göre, Türkiye bir “Torn country” (Parçalanmış ülke, Kararsız ülke) olarak göze batıyor. Ne Avrupalı olabildi, ne de tam Müslüman. (Kitabını bugünlerde yazıyor olsaydı büyük bir ihtimalle Türkiye’yi de İslâm ülkeleri arasında sayacaktı.)
Alışılagelmiş geleneksel anlamda yeni bir dünya savaşı çıkar mı? Bu ihtimali , hiç yanılmayan Papa öngörse bile ben şahsen pek gerçekçi bulmuyorum. Nükleer silâhlara sahip ülkelerin birbirleriyle savaşa girişmeleri hiç mantıklı değil. Eskiden olduğu gibi, proksi savaşlar olabilir. Vietnam’da Amerika’nın yenilmesi için Çin ile Sovyetler Birliği’nin ellerinden geleni yapmaları; Sovyetler’in Afganistan’da yenilmesi için Amerika’nın elinden geleni ardına koymaması gibi.
İslâm Devleti’ne (İD’e) karşı yürütülen savaş bir medeniyetler çatışmasını anımsatıyor mu? Bazı yönlerden evet, bazı yönlerden ise hayır. Suriye’de savaşın başını çeken iki Hristiyan merkezi, Batılı Amerika ve Ortodoks Rusya. Öte yandan Müslüman bazı ülkeler de İslâm Devleti’ne karşı savaşıyorlar ya da savaşıyor gibi yapıyorlar. Sunni Müslümanların çoğunun sanki gönülleri İD’den yana, kafaları da İD’e karşıymış gibi duruyor.
İD militanları ise “Müslümanlara karşı şevkatli, kâfirlere karşı şiddetli”olmaya özen gösteriyorlar. Peki, kimin müslüman, kimin kâfir olduğuna nasıl ve kim karar veriyor? Gayet basit: Kendi gibi olanlar Müslüman, kendileri gibi olmayanlar kâfir. Lübnan’da Şii mahallesini bombaladılar. Ankara’da barışseverleri, Alevileri ve solcuları parçaladılar. Paris’te konsere gidenleri, lokanta ve kafelerde yiyip içenleri, bir de stada maç izlemeye gidenleri kurşunladılar. Kimlerin kâfir olduğu anlaşılmıyor mu?
Aslında bizler dünya savaşını beklerken savaşın tam da ortasında olduğumuzu galiba ıskalıyoruz. Yıllardan beridir sürdürülen asimetrik bir savaş söz konusu. Bu savaş, radikal müslümanlar ile eski sömürgeciler yani Batı medeniyeti temsilcileri arasında sürdürülmektedir.
Bu savaşa yol açan en önemli iki neden şöyle sıralanabilir: Biri, Filistinlilere karşı onyıllardır sürdürülen vahşet. İkincisi de Sovyetler Birliğini kuşatmak amacıyla Amerika’nın oluşturduğu “Yeşil Kuşak”. Taliban da, El-Kaide de, El Nusra da, Boko Haram da, İD de bu kuşağın yavruları. Radikalleşen müslümanlar yoksulluğun da katkısıyla tehlikeli bir güç haline dönüştüler.        
Asimetrik savaş daha uzun yıllar süreceğe benziyor. Varlıklılar denizden cruise füzeleriyle, havadan lazer bombalarıyla Müslümanları vuracaklar. Onların belki de ortada görülecek cesetleri kalmayacak ve mezarlarına çiçek koyan olmayacak. Öte yandan Müslümanlar kendilerini havaya uçurup kâfirleri öldürecekler. Biz de televizyonlarda katliam yerlerine konan çiçekleri ve yakılan mumları seyredeceğiz.
İslâm medeniyetinin de bir merkezi oluşunca, günün birinde şayet oluşursa, bu asimetrik savaş da, o zaman, ola ki son bulur. Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar