Şarkılarla geçti aramızdan - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

Şarkılarla geçti aramızdan

Bedia Balses

Kazım Koyuncu’nun Anısına

Bu kenti ayrılıklar yıkacak bir gün biliyorum
Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin ama
Bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor
Acılar dehşetli kinlendiriyor beni
Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus
Yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim
Yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında…


Şair ceketli çocukla “Ceketini yıldızlara astığından beridir ne çok türkü söyledik.” Bazen “ben seni sevdiğimi da dünyalara bildirdim” diyen sözlerle göğüs kafesimize sığmayan aşkları haykırdık. Bazen Lazca, Pontusça, Türkçe, Gürcüce türkülerle aynı duyguda buluştuk… Nazım Hikmet’in “Türküleri anladım hangi dilden söylenirlerse söylensin”in ne demek olduğunu bizzat anlattı bizlere. Kalbimizin sol yanında atan organın yaşamsal işlevinin kandan, damardan, kastan farklı bir anlam taşıdığını şarkılarına yükleyerek gitti Şair Ceketli Çocuk.

Gözlerindeki Karadeniz’de şarkılar söylediğimiz Denizin asi çocuğu Kazım Koyuncu’nun şarkılarıyla aramızdan geçişinin 11. yıl dönümüydü 25 Haziran. Laz halk müziğini rock tabanlı yorumlayan çevre sorunlarına karşı duran müziği ile duruşu kimliğine sahip çıkışı ile bir ekol oldu genç yaşında. O, Karadeniz’in hırçın mavisiydi.

Şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi
Sonsuz bir yangın gibi
Sevmesem öyle kolay çekip gitmek
Yaralı bir kuş gibi

Düşlüyorum bu kenti
Son bir aşk gibi

Diyen şarkılardan yapılma kumaşlardan ceketini giyip söyletti bize şarkılarını. Hoşça kallar terk edişler, gidişler upuzun saçlarında dalgalandı giderken. Aşkı, coşkuyu, kavgayı, sevdayı anlattı bizlere. Söyledik, dinledik, ağladık, umutlandık. Şarkıların bir çığlığa sığınmak olduğu bir zamanda gidiyorum dedi sonsuz bir yangın gibi. Yaralı bir kuş, kumral çocuğun asi vedasını gizledi ötüşünde. Upuzun susuşlar aktı notalardan türküler ağıtlar aktı çığlık çığlığa mavi bir denizin köpüklerinden.

İşte gidiyorum
Bir şey demeden
Arkamı dönmeden
Şikayet etmeden
Hiçbir şey almadan
Bir şey vermeden
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum
Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında
Sesin uzaklaşır her bir adımda
Ayak izim kalmadan gidiyorum

Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
Gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
Bana kimse sen gibi sarılmadı
Işığımız sönmeden gidiyorum

Gidişinin öyküsünde dilini öne eğmeyen bir çocuğun şavkı vurdu yüzümüze. Unutmak, kalbimizin yarısını, tarihimizi unutmaktırı hatırlattı. Sadece hayat bilgisinden değil hayal bilgisinden de geride kalan şarkılar bıraktı bizlere. Bu asi çocuğun türkülerini anlamak kalbimize sahip çıkmak demekti. Karadeniz’in asi çocuğu kıyı boyunca yükselen Lazca, Pontusça, Türkçe, Gürcüce… Şarkıların kardeşliğinde uyuyor şimdi.

“Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
Gece trenlerine binme kaybolursun
Sokaklarda mızıka çalma çocuk, vurulursun…”

ZAMANA ASILI MEKTUPLAR

Hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar’a, ateş hırsızlarına, Ernesto “Che” Guevara’ya, yollara yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz.  Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük.
Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.
Teşekkürler dünya.

Kazım Koyuncu 7 Kasım 1971-25 Haziran 2005

Artvin’in Hopa ilçesine bağlı Sugören köyünde doğdu. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başladı. Çocukluğu, “üstadım” dediği, “Kemençeci Yaşar” lakabı ile tanınan Yaşar Turna’nın yanında türkü dinleyerek geçti. İstanbul’a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden siyasi nedenlerle ayrıldı. 20 yaşında iken, 1992’de Ali Elver’le “Dinmeyen” adlı rock müzik grubunu kurdu ve profesyonel müzik yapmaya başladı. Daha sonra Lazca müzik yapmak için bu gruptan ayrılsa da rock’tan kopamadı ve Laz etnik müziğini rock tabanlı yorumlamaya başladı.

1993’te Mehmedali Barış Beşli ile birlikte Zuğaşi Berepe (Lazca: Denizin Çocukları) adlı rock müzik grubunu kurdu. Lazca rock yapma iddiası ile yola çıkan ve 1995’te Va Mişkunan (Bilmiyoruz), 1998’de de İgzas (Gidiyor) adlı albümleri yaparak bu iddialarını da gerçekleştiren grup, sınırlı sayıda (yalnızca 130 adet) basılmış bir konser albümü çıkardıktan sonra 1999 yılında dağıldı.

Kazım Koyuncu, tek başına müziğe devam etti ve Salkım Söğüt adlı projelerin ikincisinde 3 şarkıyla yer aldı. 2001’de Viya adlı ilk solo albümünü çıkardı. Daha sonra Kanal D televizyonunda yayınlanan ve çok sevilen Gülbeyaz adlı dizinin hem müziklerini yaptı, hem de dizinin bazı bölümlerinde oyuncu olarak görev aldı ve bundan sonra yurt çapında tanınmaya başlandı. Daha sonra da Kemal Sahir Gürel ile birlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müziklerini hazırladı.
Karadeniz müziğinin güçlü temsilcilerinden Fuat Saka, Volkan Konak ve Bayar Şahin ile birlikte düzenledikleri, büyük ilgi gören Hey Gidi Karadeniz konserler dizisinin de öncülüğünü yaptı. Nisan 2004’te çıkardığı ikinci solo albümü Hayde, sanatçının popülaritesini daha da arttırdı.

2004’ün sonlarında akciğer kanseri teşhisi konuldu ve tedavi görmeye başladı. 25 Haziran 2005’te, 33 yaşında, tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.

Ayrılık Şarkısı

Ardımda bırakıp gül çağrısını,
Ayrılık anı bu sisli şarkıyı,
Irmaklar gibi akıp uzun uzun,
Terk ediyorum bu kenti,
Ahh, ölüler gibi…

Şarkılar bir çığlığa sığınmaksa
Şimdi, sonsuz bir yangın gibi…
Sevmesem öyle kolay çekip gitmek;
Yaralı bir kuş gibi…

Kumral bir çocuğun yaz öyküsü bu,
Şarkılarla geçtim aranızdan…
Yalnızlar gibi susup uzun uzun,
Düşlüyorum bu kenti…
Ahh, bir aşk gibi…

Şarkılar bir çığlığa sığınmaksa
Şimdi, sonsuz bir yangın gibi…
Sevmesem öyle kolay çekip gitmek;
Yaralı bir kuş gibi…

Düşlüyorum bu kenti,
Son bir aşk gibi…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar