“SAKIN GEÇ KALMA ERKEN GEL”(Kıbrıs kökenli Ahmet Rasim’in hayatından bir kesit) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

“SAKIN GEÇ KALMA ERKEN GEL”(Kıbrıs kökenli Ahmet Rasim’in hayatından bir kesit)

Ahmet OkanAhmet Okan

Menteşoğulları, 13. ve 15. asırda güneybatı Anadolu’da hüküm sürmüş “Menteşeoğulları” Beyliği olsa gerek.

Kıbrıslı Bahaeddin Efendi doğduğu Kıbrıs’tan küçük yaşta Ermenek’e gitti, bir müddet sonra tekrar Kıbrıs’a geri döndü.


Geri döndüğünde yetişkin yaşlarda olmalı ki posta telgraf memuru olarak çalıştı.

“Hikmet Neşriyat”ları arasında yayınlanan “Ahmet Rasim, Hayatı-Sanatı- Eserleri-Eserlerinden Seçmeler” adlı yayına bakılacak olursa, Bahaeddin Efendi tekrar Ermenek’e geri döndü ve burada evlendi.

Başka kaynaklara göre Bahaeddin Efendi posta telgraf memurluğundan Türkiye’ye tayin olmuştu.

Ermenek’te evlenen Menteşoğulları’ndan Bahaeddin Efendi İstanbul’a gideceğinde karısından ayrıldı ve gittiği İstanbul’da Nevbahar Hanımla evlendi ancak memuriyeti nedeniyle Tekirdağ’a giden Bahaeddin Efendi beraberinde getirdiği Nevbahar Hanımı da hamile iken boşadı ve onu geri İstanbul’a gönderdi.

Bahaeddin Efendinin hayatı boyunca altı kez evlendiği söylenir, hakkında bundan başka bilgi edinemedik.

Nevbahar Hanım hamile hali ile İstanbul’a döner ve yeni bir hayata başlar, 1865 (bazı kaynaklarda 1864) yılında bir erkek çocuk dünyaya getirir. O çocuk Menteşoğulları’ndan Bahaeddin Efendi’nin oğludur.

O erkek çocuğu gün gelecek yazar, gazeteci ve milletvekili olacak olan Ahmet Rasim’dir ama Rasim babasını hiç bilmeyeceği gibi Kıbrıs’la da yakından ilgisi olmayacaktır…

Kıbrıs’ta Ahmet Rasim dendi mi akla, 1950’li ve 60’lı yılların başında Atatürk hayranlığı nedeni ile onu taklit eden, Atatürk gibi giyinmeye çalışan, dönemin mitinglerinde bayrak elinde en ön saflarda yer alan, esas mesleğinin kunduracı olduğu söylenen Ahmet Rasim gelir.

Bu Ahmet Rasim’in yukarıda sözü edilen Ahmet Rasim ile hiçbir ilgisi yoktur sanırız.

Kıbrıs’tan Türkiye’ye gitmiş ve bir zamanlar paşa olmuş, hatta sadrazamlık yapmış, TBMM’de milletvekilliği yapmış birçok Kıbrıslı vardır.

Nerden gelip nereye gittiğini bilenler yanında, Kıbrıs diye bir şeyin hafızasından silindiği kişiler de vardır.

O dönemler Kıbrıs’ın Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bir vilayet olduğu unutmamalı.

Osmanlı döneminde ilk Meclisi Mebusan kurulduğunda bu mecliste Kıbrıs vilayetini temsilen Kıbrıslı Türkler arasından vekil tayin edildiği biliniyor.

1571 fethi ile birlikte ta İngiliz idaresine kadar Kıbrıs’taki Müslüman ahalinin Osmanlıya bağlı olduğunu söylemeye gerek yoktur.

Bu hissiyat çok sonraları yerini başka bir hissiyata bırakacaktı…

Bu yazı ile niyetimiz Osmanlı kimliği ya da ahalinin hissiyatı üzerinde durmak falan değildir.

Kökeni ta Menteşoğulları’na dayanan, sürekli karı boşayıp çocuklarını yüzüstü bırakan Kıbrıslı Bahaeddin Efendi’nin ne biçim insan olduğunu deşmek de değildir niyetimiz…

Bazı sözler rüzgar gibidir, bütün zamanlarda esen o rüzgar aynı rüzgardır.

Şarkılar da rüzgar gibidir eser durur…

Buna gelmezden önce kısaca Ahmet Rasim’den de bahsedelim:

Ahmet Rasim İstanbul’da önceleri Fatih semtine yerleşen annesinin yanında yetişti. Babasız büyüdüğünden oldukça hareketli ve yaramaz bir çocuktu. Bu yüzden okulda falakaya yatırılmışlığı da olmuştu. Zaten “Falaka” adında bir eseri bulunuyor.

Mahalle mektebinde yediği dayaktan sonra annesi bir daha onu o okula göndermedi.

Aile semtten semte dolaştığından birçok okul değiştirdi yazar.

Eniştesi hayatta iken onu himayesine aldı ancak eniştesi erken ölünce annesi bir fakirlik kağıdı alarak onu Darüşşafaka Lisesine yazdırdı.

İlk divan şiirlerini bu yıllarda okudu, ayrıca iyi derecede Fransızca öğrendi ve çeviriler yapmaya başladı.

Müziğe de meraklı olan Ahmet Rasim, bu konuda dersler de aldı.

Mezuniyetinin ardından Sadberk Hanımla evlendi ve altı çocuk sahibi oldu.

Bu arada babası gibi Posta ve Telgraf nezareti Fen Kalemi’nde memurluk yapmaya başladı ancak memurluk hayatı onun için sıkıcıydı, bu yüzden çeşitli gazetelere tercüme yazılar göndermeye başladı. Böylece gazetelerle ilgili hayatı giderek genişleyecek çeşitli gazetelerde çalışacaktı.

Bir ara öğretmenlik de yapan Rasim, II. Meşrutiyetin ilanından sonra gazetelerde yazı yazmayı sürdürdü, bu gazetelerde muhabirlik yaptı ve gazeteler adına dış ülkelere gitti.

Cumhuriyet kurulduktan sonra 1927 yılında İstanbul milletvekili oldu.

1932 yılında vefat etti.

Roman, hikaye ve tarih dallarında eserleri bulunan yazarın 70 civarında da söz ve bestesi bulunuyor.

Dedik ya “Bazı sözler rüzgar gibidir, bütün zamanlarda esen o rüzgar aynı rüzgardır. Şarkılar da rüzgar gibidir eser durur” diye.

Sözü buraya getireceğiz.

Ünlü yazarın hayatı yazıların içinde geçmiştir.

Onun dirsekleri iki masadan kalkmadı. Biri yazı masası diğeri meyhane masası.

Anlatıldığına göre Ahmet Rasim meyhane muhabbetlerini çok severmiş.

O kadar ki aylarca evine gelmediği bile olurmuş.

Gündüzleri yazılarıyla uğraşıp güneşi deviren yazar, akşamları da doğruca meyhanelere gider, kadim dostları ile muhabbet edermiş.

Böyle bir yaşam içinde, sırasında yazarın üstü başı kir içinde olur, günlerce de yıkanmazmış.

Böyle bir günmüş ve yazar epey zaman Bakırköy’deki evine uğramamış.

Evrensel gazetesi yazarlarından C. Hakkı Zariç olayı şöyle anlatır:

“Neden sonra günlerden bir gün, belki aylar sonra evin yolunu bulup kirden yağ bağlamış elbiseleriyle eve vardığında her zamanki müşfik tavırlarıyla karşıladı Sadberk Hanım eşini. Hamamı yaktı, kirlilerini yıkayıp ütüledi, yemek yedirdi Ahmet Rasim’e. Meyhanenin tahta sedirlerinde yatıp kalkmaktan perişan olan üstat kendine gelir gibi oldu Bakırköy’deki evinde.
Elbette çevresinde kendi gibi yaşayan insanlar da vardı üstadın. Aynanın karşısına geçip üstüne başına çeki düzen verdi ve seslendi Sadberk Hanıma: ‘Yolda gelirken Selami Paşa’ya tesadüf ettim, Miltiyadi Gazinosu’na çağırdı beni, bekliyor.’ Aylardır eşinin yüzünü görmeyen Sadberk Hanım kapıya kadar yolcu etti eşini, güler yüzlü, sitemsiz. Rasim çıkacağı sırada tebessümle ve hatta biraz mahcup seslendi kadın: “Bey sakın geç kalmayınız bu akşam erken geliniz.”

Ahmet Rasim evden çıkar. Ayakları onu Bakırköy sahiline kadar sürüklerken hanımın sözleri zihninde çoğalır melodilerle bütünleşir: “Sakın geç kalma erken gel.”

Gazinoda Selami Paşa ile buluşan üstat, rakı masasına oturduğunda aklında mısra mısra o satırlar vardır.

Durumu paşaya izah eder ve der ki:

“Evden çıkarken refikam bana tembih etti. ‘Geç kalma erken gel’ dedi, ben de buraya gelene kadar bunu bir kıta haline getirdim, besteledim.”

Böylece bütün zamanlara yayılacak bir şarkı meydana gelecekti.

Az sonra rakı muhabbetine dönemin bestekarlarından Tatyos Efendi (Tateos Enserciyan) de katılır.

Tatyos Efendi’nin günümüze kadar uzanan şarkılarından biri de “Gamzedeyim devam bulmam” adlı şarkıdır.

Anlaşılan odur ki Ahmet Rasim’in dizeleri Tatyos Efendi’nin ezgileri ile buluşur, “Bu akşam gün batarken gel” adlı eser meydana çıkmış olur ve bir rüzgar gibi bütün zamanlara yayılır…

Bu akşam gün batarken gel
Sakın geç kalma erken gel
Tahammül kalmadı artık
Sakın geç kalma erken gel

Cefa etme bana mâhım
Sonra tutar seni âhım
Üzme beni şivekârım
Sakın geç kalma erken gel

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar