SAĞLIKTA DEVLET POLİTİKASI ŞART... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 18, 2024
Köşe Yazarları

SAĞLIKTA DEVLET POLİTİKASI ŞART…

Hekime verilen ücret 3-4 bin lira olamaz…
Sırasında devlette çalışan bir odacıdan az. Bu devletin ayıbı…
Ancak yeterli ücret veremedikleri için, yasa dışılığa göz yumulması da, beraberinde daha ciddi sorunlar getiriyor.
Adaletsizlik gibi, kaos gibi…
Madem hekim, sonuçta bir memurdur ve memurun ikinci iş yapma yasağı vardır, o kural esnetilecekse, adaleti bozmadan başka yöntemler bulunmalıdır…
Mesela part-time ödeneği gibi, mesela hastane içinde randevulu hasta kabulü gibi.
Hepsinden önemlisi, Genel Sağlık Sigortası’nın bir an önce çıkması gibi.
Devletin bunca yıldır yarattığı paradigma, hekimleri de birbirine düşman etti.
Yasalar kitapta yazılı dururken, devletin acizliği, yasaların çiğnenmesine göz yumulmasını getirdi.
Geçmişten gelen “tam gün” ya da “ikinci iş” kavgasına hükümet de müdahil oldu ve ikinci işe yasa dışı bir şekilde müsamaha edeceğini açıkladı…
Yasa değişikliğine gidileceği belirtildi de, nasıl bir değişiklik ondan bahsedilmedi.
Eğer, ikinci işi Genel Sağlık Sigortası çıkmadan yasal hale getirirlerse, sadece bir kesimin leyhine büyük bir adaletsizlik  olacak.
Sesi çok çıkan, tehdid eden kazanmış olacak…
Serbest Çalışan Hekimler Birliği’nin de haklı olarak savunduğu gibi, bir kaos ortamı…
Biz de istemeyiz, can kurtarmakla meşgul olması gerekenler, paranın peşinde, çalışma şartlarının peşinde olsunlar…
Başları rahat olmalı, tatmin olmalılar…
Diğer yandan bizler, doktorları olmaları gereken saatlerde hastanede bulmak isteriz.
Yasa dışı yöntemleri savunduklarını da görmek istemeyiz.
Kusura bakmasınlar ama, mesai yapmaları gereken saatlerde, özel hastanelerde gezmesinler.
Kimse aksini söylemesin. Bu laçkalık gerçek. Sadece hekimlerde değil, hastane yönetimlerinde de…
Ve ne yazık ki çoğunluğun durumu bu…
Çünkü bizler de çoğu kez, mesai saatleri içinde hastane doktorlarının özel kliniklerinde muayene olanlardanız.
Daha geçenlerde hem hastanede, hem özel klinikte aynı anda ameliyata giren doktorun durumu gibi bir durumu içimize sindirmemiz, hatta hakkını savunmamız beklenmesin.
Haksızlık, yeni bir haksızlıkla giderilemez.
Bulacağınız çare, adil olmalı, hukuk düzenine uymalı, başkalarını enayi yerine koymamalı, başkalarının haklarına halel getirmemeli.
“Yasa değişene kadar ikinci iş için soruşturma yapılmayacak” diyen hükümet, çıkacak yasal değişikliği, diğer paydaşların görüşlerine de açsın lütfen.
İşin aslı şu ki, sağlık aynen eğitimin olması gerektiği gibi, bir devlet politikası olmak zorunda…
Şu anda Meclis’te sağlık konusunda bekleyen tam 5 yasa var. Kendisi de bir hekim olan Meclis Başkanı Sibel Siber’in başkanlığında bir ad-hoc komite kurularak, tüm milletvekillerinin katılacağı ve hükümet değişimlerinde bozulmayacak bir sağlık politikası şart…
Yapbozlarla, her gelen iktidarın orasından burasından ellemesiyle olacak iş değil.
Yeni kavga mecralarına, yeni kaoslara ise gerçekten hiç ihtiyacımız yok… 

 


UPB’NİN SORUNU LİDER TAKINTISI…
Dün radyoda, yine UBP kurultayına değindik. Muhalefette olsalar umurumuzda olmayacak da, hükümetin ortağı durumundalar ve eğer başkan değişirse, muhtemelen hükümet bozulacak. CTP’nin yeni şartları benimsemeyeceği en yüksek ağızlardan açıklandı.
Konunun diğer yönü, demokrasi geleneğimizle ilgili.
Severdiniz, sevmezdiniz, partisi Eroğlu’nu lider yapmıştı. Modası geçmiş bir siyaset anlayışının belki de son temsilcisiydi. Liderin peşinden gitmek artık bu devirde çok da kabul edilebilir bir durum değil. Başkan seçilir, görev yapar, yapamazsa gider. Hatta iyi yapsa da, görev süresi kısıtlı olur. Çünkü artık  modern toplumlarda liderlik diye bir kavram yok. Görev adamlığı var.
Sanırım UBP’nin sorunu da bu. Hep bir liderin peşinden gitti. Düşünmedi, aklını kullanmadı, sadece onun düşünmesini istedi. Herşeyin kararını ona havale etti, itiraz etmedi. Tek seçici gibi.
Şimdi Eroğlu gittikten sonra, sudan çıkmış balığa döndüler. Herkes liderlik hevesinde.
Ne yapsalar alışacaklar… Alışacaklar da, o güne kadar parçalanmazlarsa…

 

YERİN KULAĞI VAR
ÇÖZÜME EVET AMA:
Bu ülkede kimsenin, iki tarafı da mutlu edecek kalıcı bir çözüme “hayır” diyeceğine inanmıyorum. Ancak çözüm olmazsa neler olacağı yönünde çizilen karamsar tablolara da inamıyorum. İki bölgeli, iki toplumlu federal bir Kıbrıs söyleminden tarafların ne anladığı önemli. Bizde bu farklı algılanırken, Rum tarafında bir başka telaffuz ediliyor. Keşke birileri çıkıp da bu kalıplaşmış söylemden ne anladıklarını toplumlarına anlatabilseler…

İNANDIRICI DEĞİL:
Müzakere sürecinde bizim tarafta hakim olan iyimserliğin nedenlerinden birisi de, “ekonomisi zorda olan Rum Yönetimi’nin antlaşmadan başka çaresi olmadığı” yönündeki söylemlerdir. Zaman zaman o tarafa geçiyor ve görüyoruz. Öncelikle, o bahsedilen krizden eser yok. Megaola İdea takıntısı yüzünden adanın yarısını bile kaybetmeyi göze alan, Annan Planı gibi bir planı bile rdddeden bir toplumun, sırf ekonomik nedenlerle inanmadıkları bir antlaşmaya imza atacaklarını söylemek ne kadar doğru bir tespit olabilir…  

SAĞLIK NEREYE KOŞUYOR:
Son günlerin tartışılan konusu sağlıkta ardı ardına gelen istifalar, bu konuda ortak bir görüşün ortaya konmasının zamanın çoktan geldiğinin işaretleridir. Son günlerde 3 kardiyolog istifa etti. Bunun arkası daha da gelecek. Kalıcı bir çözüm üretmenin tek yolu, sağlığın hükümet değil, devlet politkası haline getirilmesidir. Yoksa her yeni atanan bakan kendine göre bir politika uygularsa, hastanelerin kapısına uğrayamaz olacağız… Ödediğimiz vergilerin hesabını bile soramadan…

ÖNEMLİ OLAN SONUÇ: 
Önce 25 yaşındaki Arda’nın kuşkulu ölümü ve ardından, yine uyuşturucu nedeniyle kaybedilen 20 yaşındaki Muhammet. Her iki olayda da polis bazı şüpheler üzerinde duruyor. Tutuklamalar da oldu ancak, Arda olayı bir yere geldi ve tıkandı. Muhammet’in şüpheli ölümü ile ilgili de tutuklama yapılmış. Önemli olan birkaç kişinin tutuklanması değil, olayın gerçek boyutunu ortaya çıkarmaktır. Sanırım Polisin de yapması gereken budur…

BU YOLLARA UYGUN DEĞİL:
Üniversitelerin öğrencilerini taşımak için otobüs taşımacılığını eleştirecek değilim ama, son günlerde bir üniversitemizin trafiğe koyduğu uzun ve körüklü otobüsler, trafikte büyük bir kaosa neden oluyor. Zaten normal araçlar için bile yetersiz olan yollarımızda bir de normalin üzerinde otobüslerin trafiğe çıkması, özellikle de iş çıkışlarında trafiğin allak bullak olmasına neden oluyor… Yok mu bir kriter?

TEHLİKE SAÇIYORLAR:
Çevre Koruma Dairesi, trafikteki araçların egzoz emisyon ölçümlerini denetlemiş. İyi de yapmış ancak, keşke ilgili birimler eksoz emisyonu yanında, trafikte olması tehlike yaratan araçları da kontrol edebilse. Ne yazık ki yollarımızda hem kendileri, hem de karşı taraf için tehlike arzeden, muayeneden geçemeyecek  yüzlerce araç dolaşıyor…

ZİRVEDEKİLER
Demokrasi: Pazartesi gününe hem Türkiye’de, hem de KKTC’de iki demokrasi sınavını geçmiş olarak gireceğiz. Her ikisinde de, oy verenler özgür iradelerini kullanarak, geleceklerini belirleyecekler. Her ne kadar seçim rüşvetlerinden bahsedilse de, rüşvete göre oy vermek de bir irade sonucu. Netice, halkın vicdanıyla ilgili. O nedenle kimse şikayet etmeyecek. Eğer demokrasiler olgunlaşmamışsa, sorunu başka yerde aramak lazım. Hani eğitim gibi, refah gibi…

DİPTEKİLER
Zorlama Kimlik: Adadaki din adamları, eski eserler gibi oldu. Neredeyse adayı ziyaret edecek turistlerin de önüne çıkacaklar. Dün baktım, İsveç Dışişleri Bakanı’yla görüşmüşler. Meğer İsveç’in yürüttüğü “Kıbrıs Barış Sürecinde Dini Yol” adlı bir çalışma varmış. Dünya ülkeleri vatandaşın nabzını merak ediyorsa, onların seçilmiş gerçek temsilcilerine sormalı. Belki Güney’de kilisenin rolü yadsınamaz, ancak Kuzey için bunu söylemek mümkün değil. Lider dedikleri, devletin bir memuru o kadar. Üstelik de siyasetle alakadar olması hukuken yasak…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar