Pazar sohbetimizdir (eskiler satarım) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Pazar sohbetimizdir (eskiler satarım)

Pazar tatillerinin yüzü suyu hürmetine genellikle havadan sudan yazılır… Özellikle “köşeciler” ya geçmişteki hayatları ile tanıdıkları hayatlardan yahut yaşadıklarıyla yaşanan olaylardan söz ederler. Kısaca şimdilerdeki ifadesi ile nostalji tazelerler…
Zaten Hoca’ya da “eskimiş ay’ı ne yaparsın diye sorduklarında “kırpıp kırpıp yıldız yaparım” demiş… Bizim gibi “eskimişlerin” işi de eskiler satmaktır… Doğrusu iyi de reytingi vardır. Geçersiniz gençlerin karşısına, nereden bilecekler bir zamanlar bu memlekette “trenin” olduğunu, o treni anlatırsınız.
“Kapkara lokomotif dersiniz ateş yığını gibi görülen kazanına kürek kürek atılan kömürleri yakmaya başladıkta, arkasına bağlı iki vagonunu çekerek ve de “çuf çuf” sesleri çıkartarak, gıcırdıya horlaya Mağusa’da şimdiki Tapu Dairesinin arkasındaki devasa garajından hareket eder, eski hastanenin liman yoluna açılan kapısından geçerek sola kıvrıldıktan sonra yol üzerindeki türbelerin yanından tünele girip ve rahmetlik Karaderi’nin evinin yanından çıkıp yola revan olurdu…”          
Tabii Lefkoşa’ya varana dek nerelerden geçip nerelerde durduğunu, abartıların en cafcaflısı ile ballandıra ballandıra anlatırsınız ki gerçekte artık işe yaramaz “yaşlılığınızı” işte böylesi “eskileri satıp” kurtarmasına!
Zaten hayatın bir amacı da işe yaramak değil midir? Ne var ki kemale erip de eskiyiverince hayatlar, yapacak iş kalmadığından, işte o zaman “eskiler” anlatılırlar…
Oysa geçen gün beş yaşındaki torunuma “büyüyünce ne olacaksın” diye sorduğumda “Pilot olacağım” dediydi…      
Beş yaşında çocuk işte. Oyuncak uçağı ile oynarken o uçağa bir de pilotun gerektiğini anlamaya başlıyor ve yavaştan yavaştan hayatının merdivenlerini çıkarken, “gelecekleri” seslendirmeye başlıyordu…
Tabi düşündümdü: Bizse o merdivenleri çoktan çıkmışız ki artık ne daha yukarılara tırmanacağımız basamakları kalmış ne tırmanacak takat… Çoktan varmışız pirili oynayıp döndürek çevirdiğimiz çocukluk yıllarımızda “fakat ne kadar da uzakta” dediğimiz “geleceklere!”
Ve işte şimdilerde, o gelecekleri gözleyerek kuşak kuşak arkamızdan gelirlerken “iş, aş, hayat hakkı arayan gençlere, “eskileri” satıyoruz!
BİZİ ANLIYORLAR MI? Biz kuşaklar arası çatışmalarla büyümedik… Buna bile fırsat vermedilerdi. Nitekim ne zaman doğum tarihimi söylemem gerekse “2. Dünya savaşının başladığı yıldı” derim… Ve ne zaman doğduğum kasabayı anlatmak durumunda kalsam, “Mağusa surlar içinin Akkule Mahallesi’nde iki buçuk kemerli eski Osmanlı hanlarından bozma evimiz” diye başlarım…
Ve başımı iki yana sallaya sallaya, yüzüme “neler çektik” ifadelerini koya yapıştıra, “işte biz böyle yaşayarak geldik bugünlere” yakınmasında, dinleyenlerin gözlerinin içine bakarak, “siz talihlisiniz, çekmediniz bizim çektiklerimizi” deriz…
Sonra durup az biraz soluklanırken, bekleriz ki “meğer neler çekmişsiniz” desinler… Biz de dönüp “yaa, neler çektik” diyelim yeniden…
Bu nedenle olacak, varacağımız anlık tatminler uğruna, arkamızdan gelen kuşak kuşak insanlara, onların da bir “gelecekleri” olacağını düşünmeden kim bilir kaç kez anlattık geçmişimizi…
FAKAT BİZ ÇATIŞMADIYDIK BÜYÜKLERİMİZLE: El ele, kol kola yürüdüktü hep. Tüm adada nüfusumuzun doksan binleri bile bulmadığı “cemaat” esamesindeki kasabalarımızla köylerimizde, zaten bir başka ayrımız gayrımız da olamazdı…
Onlar eskiyip köşelerine çekildikçe, geride bıraktıkları boşluklarına biz “yeniler” fellik olduk… Ve fukaralıklarından düşüncelerine, davalarından mücadelelerine varınca dek hangi mirası bırakmışlarsa bize, hep onların sahiplendik…
KIBRIS SORUNU O MİRASLARDAN BİRİSİDİR. Türk Rum çatışmaları o mirasın bir parçasıdır… Bu adada özgür ve egemen olma davamız o mirastan elimizde kalandır… Önce İngiliz’e ardından Rum’a asla güvenemeyeceğimiz o mirasta kayıtlıdır… Bizi ancak Türkiye’nin kurtarabileceği inancıdır ki o mirası hayatımızın kutsalı yapmaktadır…
Biz “büyüklerimizden” devir aldığımız o mirasın insanlarıyız…
Fakat devir aldığımız ve “ulusal dava” deyip kutsal saydığımız bu mirasımızı artık yeni jenerasyonlara bırakamayacağımızı biliyoruz. Çünkü gençlerimiz bizimle büyümüyorlar…
Cemaattik ki Türklerin ilk örgütlü ulusal hareketi olması gereken “Kıbrıs Azınlıkları Türk Kurumu” (KATAK) adıyla başlayan bu adadaki mücadele, artık Kuzey Kıbrıs Türk Devleti”ne kadar varan altmış yıllık bir sürecin sonucudur…
Ki çocuklarımıza okullarda hep söylerdik: “Bugünün çocuğu yarının büyüğüdür.”
O yarınları yaşıyoruz… Çocuklarımız çoktan büyüdü. Çoktan çocuklarımızın çocukları büyümekteler.
Buna karşın Rahmetlik lider Denktaş ölürken bile son sözleri Kıbrıs siyasi sorunu ile ilgiliydi. Çözümü göremeden gittiydi…
YOKSA: Biz de mi çözümü göremeden gideceğiz? Geçmişte çocuklarımız, şimdilerde ise torunlarımız adına kuşku duyuyoruz… Ve korkuyoruz da: Çünkü bu adada en az Rum kadar hayat hakkımız olduğunu, en azından Rum kadar özgür ve egemen olmamız gerektiğini, “aydınlık gelecekler” vadedemediğimizdendir ki artık çocuklarımıza anlatamıyoruz…
Nasıl anlatabiliriz ki? Hâlâ onlara “açamadığımız aydınlık geleceklerin yollarını değil, nereye niçin yürüyeceklerini bilmedikleri karanlık yolları gösteriyoruz… Neden bize güven duysunlar ki?”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar