KÖŞEMDEN
Hocaya sormuşlar “ay eskiyince ne yaparlar?” Cevap vermiş “kırpıp kırpıp yıldız yaparlar!”
Esprinin tadı güzel ama sadece o kadar değil. Çünkü “eğer eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı” lafı da var!
Yani her “eski” makbul ne de “özlemle anılacak” kadar güzeldir! Hele “Kıbrıs” gibi bir adada yaşarken geçen zamanları, “meğer neymiş o eski günler” tadında düşünmek isterseniz!
Çünkü ne o geçen hayatlar kırpılıp kırpılıp yıldız yapılacaklar kadar güzeldiler ne de özlemlerle anılacak kadardılar!
NİTEKİM dedemle ninem, babamla anam daha ben çocukken, “nasıl meşakkat ve yokluklar içinde büyüdüklerini” anlatırlarken çok üzülürdüm. “Bu insanlar yaşam savaşının gerçek kahramanlarıdır derdim.”
Sonraları ben de çocuklarıma “neler çektik” diyerek başlayan hikâyelerimle benzer olaylar anlatacaktım. Ve anlayacaktım ki her devrin bir hikâyesi vardır. Şöyle ki:
*****
BİR varmış bir yokmuş: Eski zamanlarda Doğu Akdeniz’de coğrafi ve siyasi konumu itibarıyla önemli olan bir Kıbrıs adası varmış. Bilmem hangi dönemin “yaratılışı” olarak 35 milyon yıl önce sürekli denize batıp çıkarak son şeklini almış ki esas doğası 15 milyon yıl önce şekillenmeye başlamış. KIBRIS’ta ilk insan uygarlığı ki MÖ 1500 olmalı, Bronz çağı ile başlamış. Evlerini yukarıya doğru değil, toprağı kazıp odalar halinde yerin altında yapmışlar.
Hatta bakırı bile bilirlermiş ki eritip Doğu Akdeniz’deki ülkelere satarlarmış!
BU insanlar çağlar itibarıyla evrimleşmişler ama hiç mi hiç kendi adalarının sahipleri olamamışlar.
Nitekim adaya ilk gelenler MÖ 1300 yıllarında “Mısırlılarla Mezopotamyalılar” olmuş. Ki insanlık tarihinin ilk “medeniyetlerindenmişler.”
Sonra Hitit’ler, Asurlular, İranlılar, Yunanılar, Ptolomeler, yine Roma Bizanslılar, Haçlılar, Lüzinyanlar, Venedikliler, Osmanlılar, İngilizler… DERKEN aradan asırlar geçmiş, Kıbrıs hiçbir devrede “Kıbrıslıların” olamadan hep üzerinden gelip geçen “imparatorlukların” egemenliklerinde kalakalmış! Çünkü hiçbir zaman adada bir “Kıbrıslılık” oluşmamış!
Nitekim 1571 yılında da Venediklilerin egemenliğini sonlandıran Osmanlı İmparatorluğu adaya sahip olurken “Latin kökenli Rumlardan oluşan yerli ahalinin yanında bugünlere kadar “Kıbrıslı Türk kimliğiyle anılan” Türkler de yerleşmiş.
O günden beridir de adada “kendilerini Helen sanan Rumlarla, Osmanlı’dan kalma Türkler vardır. Vardır ama nesillerden nesillere süren kavgalarla savaşlarla! Çünkü hiç “Kıbrıslı” olamadılar! Ya “Helen” demelerine karşın “Rum” olarak kaldılar yada Anadolu’dan gelen Türkler olarak Türk…
***** OLAY Adanın Lozan anlaşmasıyla resmen İngiltere’nin kolonisi durumuna girmesi sonrasında 1954’lerde Rum kilisesi ve liderliğinin EOKA ile harekete geçmesiyle başladı. , İki asırlık Enosis yeminini gerçekleştirip adayı Yunanistan’a bağlamak için mücadeleye girmeleriyle…
(TÜRK halkı Rum’ların İngilize, sonraları kendine yönelik “terör olaylarından” çok çekti. Yıllarca öldürülme korkularıyla yaşadı ve zaten kıyıldı, öldürüldü göç etti.) VE derken bir “mucize” oldu. Türkiye önce “okulları ve öğretmenleri” sonra da Mehter takımıyla adaya ayak bastı ki “yer gök inlete!”
Ki Mehter Takımı Mağusa kapısından surlar içine davullu zurnalı girerken, Ermeni Kirkor efendi kulağıma eğilerek, “oğlum Eşref” diyecekti, “Türkiye bir yere böyle girdi mi bil ki artık bir daha çıkmaz. Bak göreceksin!”
GİRİŞ o giriş… Ki şimdilerde Kıbrıs adasının bundan sonrası tarihini artık “Kıbrıslı Türk halkı” olarak Rum halkı ile birlikte yazacağız. “Bir varmış bir yokmuş” diyerek!
KENDİNİ Helenizmin evladı zanneden Anastasiadis ile hempaları ve kilise, eğer adadaki Türklerle Türkiye’yi, bu tarihi sürecin verilecek olan son ve büyük kararında doğru analiz etmezlerse bu adada “yeni bir tarih yazılır fakat orada Rum’un adı olmaz! *****
DESTİYİ KIRMAYIN Tarihe bir nokta koyarak Türkiye’nin üzerimize açtığı güvenlik şemsiyesine karşın neden “huzurun ve refahın” tadına varamadığımızı düşünüyorum. Neden bu kadar “karamsar” bu kadar “fevri” olduk?
Şöyle ki artık “siyasi iktidar erkine” meydan okurken, “Allah belanızı” versin diyen genç insanların sesleri ayyuka çıkmaktadır!
BİLİYORSUNUZ bir süre önce bir yurttaşın Feyisbuktaki “feryadı” yükseldiydi “Allah gara belanızı versin” kadarasında!
Halkın Partisinden Tarım ve İçişleri Bakanına kadar.. Nasibini alan tabi ki Koalisyon Hükümetiydi çünkü şikâyeti vardı. Hayvanları için ekip biçtiği Devletten kiralık “rezerv toprağının” bir kısmını alinden alıp emekli bir polise kiralamışlar..
Ancak olay bu kadar basit değil! Bu KKTC yurttaşı Kıbrıslı Türk, Yaşadığı hayattan, yaptığı işten, kazancından, çocuklarının işsizliğinden de memnun değil.. Kendisine haksızlık yapıldığını, Kıbrıs Türk halkının Kötü yönetimler elinde harcandığını iddia ediyor.
ANCAK bunları, “örneğin benim şu anda yazdığımca ifade etmeye çalıştığım gibi” değil.. O Feyisbuk hesabından sesli sesli ve “kürrei arzı patlatırcasına” yapıyor!
Öylesi bir feryat ki! Hayır yürekleri yakıp dağlamıyor! Gözleri yaşartmıyor! Gönülleri kırmıyor!
Fakat 45 yılın “bozuk düzenlerinin” ağıtını yakıyor!
FAKAT neden? Siyasi İktidar Bir yandan yolsuzlukların, gaspların, kısaca kanunsuzlukların üzerine giderken neden ayni anda yeni usulsüzlükler yaratıyor ki insanları çıldırtırcasına!
KOALİSYON Hükümetini en ağır kelimelerle suçlayan sosyal medyadaki bu “feryadın” karşısında, Kudret Özersay’lı Halkın Partisi’nin tepkisi ne olacak merak ediyorum da desti kırıldıktan sonra ne kıymeti var ki?