PAZAR SOHBETİMDİR. (MAĞUSA’DA BİR PAZAR GÜNÜ) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

PAZAR SOHBETİMDİR. (MAĞUSA’DA BİR PAZAR GÜNÜ)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Henüz uzun sürecek bir yolculuğun başındaydık.  Hem de hiç bitmeyeceğini sandığımızca!

Yıl kaçtı? 1950’ler mi? Öncesinde sonrasında işte.. Bilir misiniz Mağusa Surlar içi Venedikli’den beridir  hiç değişmedi! Ne yolları ne evleri ne kiliseleriyle.. Biraz değişiklik dışında   yürüdüğümüz yollar, içlerinde yaşamaya çalıştığımız evleriyle Mağusa yine ayni kasaba!


“O yıllarda da vardı tatiliyle Pazar günleri” diyecektim.. Akkule’nin sırtına yaslanmış  Mağusa kapısını girdiniz miydi surlar içine, bugün de sadece restorasyonları yapılan evlerle dükkânlar çıkardı karşınıza. Tam ortalarında da İngiliz’in kırmızı posta kutusu vardı, hemen yolun kenarında.

Şimdilerin 28 Ocak meydanı yine ayni meydandı, bir farkla: Girişte ve sağda hisardan aşağılara doğru küçük bir yamaç gibi inen ve meydanın büyük bölümünü kaplayan toprak yığınları vardı… Sonraları kaldırdılar o toprakları, Akkule meydanı daha bir açıldı…

***

ŞİMDİLERDE  İstiklal Caddesi dediğimiz yol bu küçük meydandan başlayarak önce “Çarşı meydanına” (Namık Kemal Meydanı) sonra da “aslanlı liman kapısına” kadar uzanırdı. Bu yolun Sağında  Solunda   kahvehaneler, meyhaneler, bakkal dükkânları, kasaplar falan vardı..

Pazar günleri çoğunluğu liman işçileri olan Mağusa’lılar sadece haftada tek bir gün uykudan kalkma telaşı duymadan evden sabahın beşinde değil, bir  iki  saat geç çıkarlardı..

Böylesi mevsimlerle, mevsim yaz’sa eğer beyaz gömlekleri, beyaz pantolonları, “kahverengili beyazlı” yabanlık potinlerini giyerlerdi.. Akkule meydanından İstiklal Caddesine doğru açılan yolun başından Aslanlı Liman kapısına kadar “kahvehanelerle  meyhahanelere” taşınırlardı. Tutun ki saat sabahın dokuz onu! Yavaştan yavaştan meyhanelerin önünde yanan mangallardan kebap dumanlarıyla kokuları sarardı etrafı.

Hemen solda, Nebil Nabi’nin eczanesi vardı. Girişin tam köşesinde ve Sağda  bir de Andrea’nın eczanesi. Daha sonra Eoka’nın harekete geçmesiyle Mağusa’daki diğer bazı Rum aileler gibi o da kaçıp Maraş’a gidecekti!

***

PAZAR gün yavaştan yavaştan Mağusa Surlar içi bir nabız gibi atmaya başlardı işte! Doğumdan öncesi anlarda ana rahmindeki  bebeğin sancılı yaşam kıpırdanmaları gibi… 

Mangallar çoktan yandı meyhanelerin önünde! “Anglia” şişeleri çoktan açıldı! Çoktan dolmaya başladı bodiriler konyaklarla..

Her Pazar olduğu gibi eczacı Andrea çoktan tünedi kel Süleyman’nın, sonraları “Cadde”nin meyhanesindeki banko başına.. Fanoromeni kilisesinden canlı yayın yapan radyoyu,  işitmeyen kalmasın diye ilahi ayinleri açarken sonuna kadar,  çoktan aldı dalgayı!

Mağusa kapısından küme küme Rum aileler başladı girmeye.. Akkule  Meydanından sola sarkarak ve Kuru Çeşme yolunu takip ederek Pertev Paşa İlkokulunun yolundan aşağı sarkıp, çoktan gittiler Ayakserino kilisesine.. Çoktan çaldı çanlar, peş peşe, kulakları delerlerken “dan dun” seslerinde.. “Pazar gün” başladı işte!

***

MAĞUSA’nın Akkule meydanından sağa Altun Tapya yoluna saptınız mı Cambulat Kapısına çıkardınız.. O yolda Sağlı Sollu Limanda çalışan Rum aileler otururlardı. Karışmazlardı Türklerin arasına! Birlikte  oturmazlardı nedense! Nedense “yassu yassu” derken tokuşturmazlardı konyak dolu bodirilerini! Ama ne onlar korkar çekinirlerdi Türk komşularından ne de Türk komşular onlardan..

Sonra aramıza hikâyelerin kötü huylu “karaçolları” girdi Eoka ile beraber.. Hepsi kaçıp Maraş’a gittilerdi!

Bir Kirkor efendi kaldıydı.. Hatta dayandıydı sonuna kadar.. Bir gün iki evladı gelip aldılar.. Maraş’a taşıdılar..Giderken artık yurdu yuvası bildiği Mağusa’dan ve dayanamadığı için ayrılık acısına, ağla ağla bir olduydu Kirkor efendi!

Kirkor efendi Türkiye’nin Aydın şehrinde doğduydu. Tehcirde Kıbrıs’a geldiklerini söyler sonra “ah Eşrefim” derdi, O Aydın’ı görmelisin.. Sularını bahçelerini, bereketini güzelliklerini.. Ağlardı.. “İnsanın vatanı gibisi yok” derdim, gözlerim yaşarırken..

…Mağusa’daki Rumlarla hiç sorunumuz olmadı.. Hiç incitmedik birbirimizi! Ama onlar, 1958’lerden bugünlere dek kanımızı çok döktüler, çok yaktılar canlarımızı, ocaklarımızı yaktıkları gibi! Acaba diyorum fırsat bulsalar yine yaparlar mı?

***

ÖĞLE uykusuna yatılırdı sonra.. Saat akşamüzeri dört beş.. Beyaz pantolon, beyaz gömlekleri ve ellerinde hurma dalına dizi dizi dizilmiş yaseminleriyle “beyaz Güverciler” gibi “bembeyazlar” içinde düşerlerdi  çarşı meydanına liman işçileri..

Akşama yeni bir hazırlık başlardı.. Meyhanelerdeki masaların örtüleri değiştirilir kahvehaneler yeniden süpürülüp temizlenir, müşteriler beklenirdi kapılarda..

Fakat sabahki kadar coşkulu olmazdı! Her yudum her lokma bazan çok zor geçerdi boğazlardan, “yarın iş var mı acaba” sorularında!

Mağusa limanında işlemek (çalışmak) ne her zaman kolay ne her zaman  “imkân dahilindeydi!” Şanstı! Bazan haftalar geçerdi eve bir ekmek parası götüremezdi çoğu “hammal!..”

“Düşünceler,” gün batarken Pazar akşamları gibi kararırdı, yürekler sıkışırdı “ya iş yoksa” ihtimalinde!  

Ve “gamlı” içilirdi “anglia” bu nedenle!

***

PAZAR günlerini hiç sevmediydim ta ki pazartesi gününü sevene kadar.. Bir sevgilim vardı lisede. Sevmiştim ki Pazar gün oldu muydu “yarın pazartesi” derdim.. “Göreceğim. Konuşacağım..” “Ne kadar çok sevdiğimi anlatırken onu, yine kahkahalarla güldüreceğim..

Bilir misiniz bizim o yıllarda sevgiler, akmayan duru sular gibiydi. Neysek oyduk. Sadece sevdiğimizi hissederdik. Ötesi hayaller beslemezdik.

***

BİR gün Pazar günlerini anlatacağımı bilseydim başka türlü mü yaşardım, anlatacağım çok şeylerim olsun diye! Laf işte! Ve doğrusu şu ki artık her ne kadar kalmamışsa da günlerin manası, Pazar günlerini sevmiyorum yine.. Bir anlamsız gün oldu benim için. Mesela bir “Pazartesi” yok artık, özlemle beklediğim.. Hatta ne diyordu şarkıda, bir kedim bile yok!

Fakat “iyi pazarlar diliyorum efendim sizlere..”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar