PAZAR SOHBETİMDİR: (KKTC’YE YAĞMUR YAĞDI!) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

PAZAR SOHBETİMDİR: (KKTC’YE YAĞMUR YAĞDI!)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

 

Bir kara parçasının yada Kıbrıs gibi adanın,  var mıdır bir “kaderi?”  

     Olmaz mı? Bakın anlatayım:Öğrendiğimde ilkokul öğrencisiydim. Coğrafya dersinde, “Kıbrıs’ın alın yazısını” anlatıyordu öğretmenim..

     O yıllarda öğrencilerin öğrenmesi gerekenler, şimdilerde olduğu gibi  iki üç “başlık” altında  kategorilere ayrılmazdı! Ayrılarak birleştirilmez, adı “dersler” olan  müfredatta ayrı ayrı  yer alırlardı!

     Söz konusu o “dersler” asli adlarıyla anılırdı. “Türkçe”  ise “Türkçe dersi..” Tarih ise “tarih dersi.” Coğrafya, tabiat, fizik, dersleri gibi..

     Bu nedenle bilirdik ki “Biz ada olan Kıbrıs’ımızın doğasını, iklimlerini falan “Coğrafya dersinde” öğreneceğiz.. Bilirdik ki “tarihini” tarih dersinde..

     Doğrusu ya şimdilerde eğitime de çağ atlattılar.  Ama sonuçta bir öğrencinin öğrenmesi gereken temel bilgiler” hiç değişmedi.. Tutun ki daha ilkokulun ilk sınıflarında,  “Hayat Bilgisi” başlığının altındaki müfredat da Tarihtir, coğrafyadır, biyolojidir, fiziktir  hatta kimyaya bile giriştir…

**********


BU uzun ve serzenişli “eğitim” tiradından sonra sadede geleyim:

İşte o 1950’lili yıllarda, daha ilkokulu bitirmeden öğrendiydik ki  Kıbrıs’ın iklimi kuraktır!

Uzun yıllar sonra biz de öğrencilerimize Kıbrıs’ın iklimini anlatmak gereğini duyduğumuzda   adeta şu sloganlaşmış tarifi yapardık.

“Kıbrıs’ın iklimi yazları çok sıcak ve kurak, kışları ise az yağışlı ve ılıktır!”

Bu tarife uygun olarak da  “Kıbrıs’ın  coğrafi kaderini” çizer ve şöyle derdik: “Kıbrıs yarı kurak bir adadır!”

Bu nedenle insanlar da “yaşamlarıyla işlerini” bu “yarı kuraklılığı” dikkate alarak saptarlardı.                                                         O zaman şunu da öğrendiydik: İnsanın doğaya hükmü geçmez! Doğa ile mücadele de edilmez! Neyse ülkelerin “doğasal kaderleri” insanlar buna uymak zorundadırlar!                                          **********

(HA! Geçen yıllar içinde ne oldu ama? Ülkeler, önce bilim sonra daha çok üretim adına,  doğayı iklimleri çıldırttılar! Zıvanadan çıkarttılar ki artık çocukluğumuzun “coğrafyaları” da şaşkın! Dünya gitgide ısınırken mevsimler kaymakta!  “Yaz” denilen aylarda seller olmakta, kışta yağmura hasret kalınmakta!

Oysa bizim çocukluğumuzda dört mevsim tam tamına yaşanır, Saatli Maarif Takvimi yapraklarında “iklimlerle” ilgili ne yazarsa, sıcağı soğuğu, rüzgârı fırtınası ile tastamam doğru çıkardı…

Ekim’se “ekme mevsimi” geldi demekti.. Topraklara tohumlar serpilir, fidanlar dikilirdi..  Haziran temmuz hasat zamanıydı..

Vesselam doğada bir düzen, bir dikkat, bir rikkat vardı.. Bir günde iki üç defa soyunup giyinmez, üşüyüp terlemez, sıcaktan kaçarken doluya tutulmaz, yağmurdan ıslanan bedenlerimizi az sonrası güneşte kurutmazdık!

Yazık ki “büyük insanlık” dünyanın doğasını  darmadağın etti..                                                      **********

GEÇTİĞİMİZ gün yine klasik ifadesiyle bardaktan boşanırcasına yağmurlar yağdı adamıza!

Biz yağmurlarda büyüdük.. Yağmasını beklerdik hep.. Bir ucu kara bulutlarda, diğer ucu yeryüzünde.. Sicim sicim inerek göklerden ve Kırbaç gibi şaklarken.. Bedenimizi, acıtan damlalarına teslim ederdik..                                                         Yağmur bereketti! Bugün de hâlâ yolda yürürken ve yağmaya başlamışsa  yağmur, koşup kaçmam! Aksine “Allah’ın lütfudur” derim.. “Tam sırasıdır” derim..   Hadi derim.. Bu kutsal sularla yıkan, arın.. Bir köpek gibi  silkinircesine silkin ve derisinden soyulan bir yılan gibi soyu, kurtul günahlarından!..

**********

KIBRIS Türk halkı öteden beri yağmuru çok sevdi! Sevgilisini bekleyen aşık gibi yağmasını bekledi.  Kış geldi mi başı hep yukarılardaydı! Gelip geçen bulutları sayardı. Ve bir yağdı mıydı boy veren ekinlerine meyve yüklü ağaçlarına bakıp bakıp, “çok şükür sana tanrım” dedi…

**********

YA ŞİMDİ: “Vatan mahzun Kıbrıs Türk halkı mahzun!”                                              Artık, “aman ha”  demekte, yağmasın! Zarar yok ıslatmasın! Bereketi kendine kalsın!                                                                                         *****

ÇÜNKÜ biz öyle bir milletin nesliyiz  ki ekilip biçilecek topraklarımızı apartmanlara  çevirdik!

Yağan yağmurun derelerini, ırmaklarını, akıp gittiği su yollarını ranta kurban konutlarla doldurduk!

Ve yağan yağmurları “bereketimiz” değil, önüne geleni süpürüp götüren sellere çevirdik! Artık “yağmasın” diyoruz! Varsın kurak kalsın  memleket…

Amannn! Bu satırları yazarken, başladı gene yağmaya! Mil pardon! Sellerine kapılıp sürüklenmeden  kaçmam gerek! Bana bay bay!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                             

 

 

                                                                                                                                                              

               

 

 

 

 

 

 

    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

  

 

  

 

 

 

                                   

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar