Ortadoğu, küresel güçlerin kendi çıkarları için uygun bir zemin bulduğu, dünyanın farklı bölgelerinden bir tanesidir. Burada yaşanan sorunların temelinde, demokrasi eksikliği mi? doğal kaynakların bölge devletleri tarafından kullanılmasını engelemek için stratejimi anlamak zor değil.
10 yıllardır süregelen Ortadoğu’daki otoriter devletlerin baskıcı rejimleri, halkların isyanlarına ve tepkilerine neden olmuştur. Bu isyanlar, küresel güçler için fırsat yaratmıştır.
İşbirlikçi gruplar emperyal güçlerle işbirliği yaparak iktidara gelmek istemiştir. Bu işbirliği, bölgedeki bölünmeye, şiddete ve milyonlarca insanın ölümüne trajediye yol açmıştır.
Otoriter güçler, demokrasiyi kendi içlerinde gerçekleştirmeden, muhalifler de küresel güçlerin desteğiyle iktidara gelmek için işbirliği yapmıştır. Bu işbirliği, bölgenin bölünmesine, şiddete ve yüzbinlerce insanın ölümüne yol açmıştır. Bu nedenle, muhaliflerin ne pahasına olursa olsun, ülkelerini kaybetme pahasına, küresel güçlerden demokrasi getireceğine inanmak saflıktı.
Mesele demokrasi, insan hakları ve özgürlükler ise, kendi ülkenizde bu mücadeleyi uzun soluklu yapmanız ve kendi özeleştirisini vererek bu mücadeleyi sürdürmeniz gerekir. Anacak bu durum arap coğrafyasında başarılamamıştır.
Bunun yerine başkalarından beklediğiniz demokrasi ve insan hakları, Ortadoğu’da 20-21. yüzyılda katliamlar ve ölümler getirmiştir.
Otoriter ve baskıcı rejimden kurtulmak isteyen muhalif gruplar, kendi yurtlarını değişim için emperyal güçlerin çıkarları doğrultusunda hareket ederek iktidar olma savaşlarını Arap Baharı adı altında yaşasa da, bunun Ortadoğu’yu böl, parçala, yönet ve sömür anlamına geldiğini bilmemeleri zor olmamalıdır.
Ortadoğu, büyük bir İslam coğrafyası olmasına rağmen, bu coğrafyada dini veya etnik kökenine bakılmaksızın birbirleriyle savaşan devletler ve guruplar birçok trajedi ile birlikte sivillerin hayatlarına son vermeye devam ediyor.
Tabiki bu bölgede bir hami olmasına küresel güçlerin ihtiyacı var bu hami de son 100 yıl içerisinde küresel güçlerin beslediği ve büyüttüğü İsrail olduğunu gözden kaçırmayalım. Büyük Ortadoğu projesinin yıllar içerisinde nasıl işlediği, Filistin’in toprak bütünlüğünün nasıl yok edildiği ve bu durumun bu coğrafyada bununla kalmayacağı, bölgedeki devletlerin bölünmüşlüğü ve emperyal güçlere bağımlılığı, bölgenin savaş, şiddet ve katliamların devam edeceğini gösteriyor.
İsrail Devleti’nin Filistin halkına karşı husumet ve kini kabul edilemez. Binlerce insanın katledildiği, kadın, çocuk, yaşlı, sivil ayrımı yapılmaksızın bombaların yağdırıldığı ve bu durumun uluslararası hukuk tarafından hiçbir yaptırıma maruz kalmadan devam etmesi, dünyada barışı ve huzuru sağlamakla sorumlu görülen BM ve diğer uluslararası kuruluşların 44 günü aşkın insan ölümlerine mazeret aramanın bir anlamı olmadığını gösteriyor.
Yeni dünya düzeni ve küresel aktörler, her nerede insan ölüyorsa ve öldürülüyorsa, buna amasız karşı durulmalıdır, ancak insanlığın 21. yüzyılda geldiği nokta, ” güçlüyseniz öldürürsünüz” anlayışıdır. Bu bir insanlık suçudur. İnsanlığın kendi çıkarlarını, zenginliği korumak adına bir başka hayatlara son vermeyi insanlık dışı olduğunu görmedikler 20-21 yüzyılda çok açık görünmektedir.
Ortadoğu ve dünyanın neresinde olursa olsun, her kim insan öldürürse bu bir insanlık suçudur.
Emperyal güçlerin kendileri için yarattıkları vekalet güçleri terör örgütleri dünyanın birçok yerinde kendi adlarına savaştırarak insanları birbirlerine kırdırması kabul edilebilir bir durum değildir.
Terörizm, dünyanın her neresinde ve kime karşı yapılırsa yapılsın, bir suçtur ve insanlığa karşı bir saldırıdır. Terörizm, masum insanların hayatını hedef alan, şiddet ve korkuyu yaymayı amaçlayan bir eylemdir. Bu nedenle, nerede ve kime karşı yapılırsa yapılsın, her zaman suçtur.
Dünyanın büyük bir kısmı yoksulluk, açlık, hastalık ve savaşlarla mücadele ederken, daha küçük bir kısmı dünya zenginliklerinden faydalanarak kendilerini üstün görmektedir. Bu durum, dünya çapında eşitsizlik ve adaletsizlik yaratmaktadır. Bu eşitsizlik ve adaletsizlik, terörizmin temel nedenlerinden biridir.
21. yüzyılda, bu düzenin adil gelir dağılımı ve insan haklarına dönüşmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, dünya halklarının her bölgesinde savaşların olması kaçınılmaz olacaktır.
Dünya halklarının, terörizme karşı mücadele etmek için birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bu mücadelede, adil gelir dağılımı ve insan haklarına dayalı bir dünya düzeni inşa etmek için çabalamak önemlidir.
Meselelere bu çerçeveden baktığımızda, İsrail Devleti’nin Filistinlilere uyguladığı zulmün, öncelikle İsrail halkı zalimlik olduğunu anlamalıdır. Devletler Devletlerle savaşır, halklarla değil. Bu nedenle, İsrail’in orantısız güç kullanımı, kendi halkını tehlikeye sokanlara karşı meşru müdafa hakkını kullanması ile aynı şey değildir.
Bu intikamcı yaklaşımın, bir halka, bir ırka, bir inanca karşı olduğunu gösteren birçok kanıt var. Örneğin, İsrail, sadece 44 günden fazla süren bir saldırıda Gazzeyi yerle bir edip yıktı ve binlerce sivili öldürdü. Bu eylemler, savaş hukukuna ve uluslararası hukuka aykırıdır ve İsrail devleti bu duruma durdurmalıdır.
Uluslararası kuruluşların bu duruma kayıtsız kalmaması ve sonuç alıcı önlemler alması önemlidir. Ortadoğu’da yaşanan şiddeti durdurmak ve tüm dünyada insanlar ölmesin, savaşlar dursun diyebilecek bir insanlık anlayışına dönmek için birlikte savaşlara hayır, sivil ölümlere hayır diyebilmektir.