Karşılıklı demeçler çok sert! Kimin sesi daha çok çıkarsa o “kazanacak” tutumu, sağduyuyu çoktan diskalifiye etti! Kelimeler “diplomatik dilin” ötesinde çok tahrik edici! Karşılıklı efelenmeler tehditler gırla!
OLAY Rum ve Yunan ikilisinin Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgelerindeki “faaliyetleriyle” ilgili.
Geçtiğimiz gün Erdoğan “her halde bundan daha sert bir uyarı olamaz” dediğimizce, Rum ve Yunan ikilisinin Kıbrıslı Türk halkının ve Türkiye’nin dışlanarak Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının tek yanlı gasp edilmesini” kesinlikle kabul etmeyeceklerini söylerken, “Suriye’deki teröristlere nasıl günlerini gösterdiysek, denizlerdeki haydutlara da meydanı bırakmayacağız” diyerek adeta Yunanistan’la arasındaki köprüleri atıverdi.
HATIRIMA 1974 öncesi geldi!.. Erenköy savaşları.. Türk savaş uçaklarının müdahalesi.. Daha bir öncesinde ABD Cumhurbaşkanı Johnson’un İsmet İnönü’ye gönderdiği tehditkâr mektubu ve İnönü’nün,
“yeni bir dünya kurulur Türkiye orada yerini alır” sözleri.. 1963 Kanlı Noeli…
KISACA EOKA’nın 1954’de Enosisi gerçekleştirmek için faaliyete geçtiği yıllardan bugünlere; kendisi küçük fakat olayları dünyasal “Kıbrıs sorunu” halâ çözümsüzlüğü ile yerini korurken… Siyasi benzer olaylara gebe ayni minval devam ediyor!
OLAMAZ ama! Tam da “Anastasaidis’in “tartışmaya değer” dediğim desantralizasyon yani “gevşek federasyonu” çözüm şekli olarak tartışmaya açılırken…
Doğu Akdeniz’de çatışmaya neden olacak “MEB’lerle, Rum Yunan tarafının “tek yanlı tasarrufları,” çözüm umutlarını bir kez daha dinamitledi!
Ki bu olaylar devam ederken eğer Rum-Yunan ikilisi geri adım atmazsa değil Guterres, gökten Hz. İsa gelse müzakereleri başlatamaz, başlatsa bile kısa sürede darmadağın olur!
…Kıbrıs sorununa yönelik “son söz” hâlâ söylenmedi.. Fakat artık anlaşılıyor ki “son sözümüzü” söylemek için, müzakerelerin önce Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşmesi gerekir! **********
“KENDİMİZ ETTİK, KENDİMİZ BULDUK!”
Gün gelecek, “patates domates” gibi ürünlerimiz Kıbrıs sorunu gibi “ulusal sorunlarımız olacaktır” deselerdi, gülerdik, çünkü bu toplum 1974 Barış harekâtında bile “patatessiz domatessiz” kalmadıydı!
Sn. Bakan Şahali’yi tenzih ederek yazıyorum, çünkü bu kadar kısa sürede ne ülke tarımı kurtulur sorunlarından ne de ötesi sorunlar kavuşur salâha!
Yılları boşuna harcamışız ki kurulduğu 1983 yılından beridir zaten bu millet ne KKTC’e inandı ki sahibi olsundu ne de Kuzey vatanına inandıydı ki tırnaklarını geçireceği toprağı ekip biçip “vatan” yapsındı!
Kuzey Kıbrıs türk vatanı “siyasi soruna” harcattırıldı, yedirildi!
Çözümün peşinde koşarken toprağı, eğitimi, sağlığı, kısaca “kurumlarımızı” unuttuk. Unuttuk ne lâf! Gözden çıkardık! Çünkü gözlediğimiz, “çözümle birlikte AB’li olup beleşinden ve terlemeden refah ve saadete ulaşacağımızı düiledik! Breh brehhh! Şimdi iktidarda olanlar da gelip geçenler de ne “plan” yaptılar ne “program!” Ne “makrosu” ne “mikrosu!” Hatta TC ile imzaladıkları “kalkınma protokollerine” bile iltifat etmediler…
Düşünebilir misiniz? KKTC’nin en bereketli tarım alanı olması gereken Güzelyurt bölgemiz, Rum’a iade edileceği” beklentilerinde kırk yıl rölantiye yatırıldı, seksen bin dönümlük narenciyesi 30 binlere düştü de artık iade edilmeyeceği varsayılarak ancak şimdilerde kendini toparlamak için harekete geçildi!
Peki ama o 44 yılın “kayıplarını” öyle şıp diye kolay mı kapatmak?
Şimdi tu baştan başlasak, bir kırk yıl daha istemez miyiz adam olmak için!
Kaldı ki: Yıllarca aramızdaki “ajan provokatörler” KKTC’nin” zafiyet ve geri kalmışlığını bertaraf etmek için değil; aksine “beterin beteri” olsun diye Türkiye ile ilişkileri bile yokuşa sürüp dumura uğratırlarken; doğan olumsuz sorunları da ya “nasıl olursa olsun yeter ki çözüm” olsun “teslimiyetçiliği” için kullandılar yada “üniter Kıbrıs çözümünü” yeniden hortlatma ortamı oluşturdular. Hâlâ da devamdalar!
Ki bu yazacağıma inanmalısınız! “Patates” gibi yokluklar, döviz gibi vurgunlar, ötesi tüm sorunlar; “bazı kesimler” için mutlaka olmalıydı! Ki insanları canlarından bezdirip “nasıl olursa olsun, yeter ki bir çözüm olsun” dedirtecek kerteye getirsin!
Ben yine de (artık kimselere meramını anlatamayan Başbakan durumuna düşse de) Sn. Erhürman’nın (belki kendileri umudu kestiği için tekrarından vazgeçti ama) şu “seferberlik” çağrısına kulak verelim diyorum. Çünkü “toplumsal silkinişe, yeniden dirilmeye” ihtiyacımız vardır..
**********
KISACA TAKILDIKLARIM: (BİN DEFA DÜŞÜNMELİSİNİZ?)
Geçen hafta YÖDAK başkanı Akile Büke KKTC’de 138 farklı ülkeden 100 bini aşkın üniversite öğrencisi olduğunu, üniversitelerimizin hızlı ve kontrolsüz büyüdüğünü açıklıyordu!
Belki milyonlarca nüfusuyla ifade edilen ülkelerle kıyaslandığında, öyle büyütülecek bir rakam değil ama..
Neden 138 farklı ülkeden genç insanlar; tanınmamış, Kariyeri ile niteliği dünya üniversiteler standartları içinde yerini alamamış, bazan bir apartman dairesine sıkışmış yapısallık ve ilkel altyapılarıyla faaliyetlerini sürdüren bu üniversitelerimize, ta Uzak Doğudan, Afrika’dan, Yakın Doğudan binlercesiyle akıp, patatesini bile üretemeyecek durumdaki bu KKTC’e doluşsunlar?
Sn. Yetkililer bir defa değil, bin defa düşünmelisiniz bu “acaip” durumu!