Ölü gözünden yaş beklemek... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Ölü gözünden yaş beklemek…

Gazetelerde bir resim ve haber. Sendikalar UBP’yi ziyaret ederek, destek istemişler. Kimler yok ki, KTOEÖS Başkanı Tahir Gökçebel, KTAMS Başkanı Ahmet Kaptan, Kamu-Sen Başkanı Mehmet Özkardaş ve Hür-İş Başkanı Yakup Latifoğlu… Ne istiyor bu arkadaşlar, “Kamu Çalışanlarının Maaş, Ücret ve Diğer Ödeneklerin Düzenlenmesi Yasası’nın görüşülmesi için Meclis’te UBP’nin de desteğiyle ivedilik kararının alındığını fakat bugüne kadar Meclis komitesinde görüşülmediğini” belirtmişler, Özgürgün’den destek istemişler… Bu yasanın UBP iktidarı döneminde geçtiğini unuttular herhalde… Bu konuda UBP’ye ne kadar güvenebilirsiniz? Verdiği sözlerin arkasında durmadığını, dün verdiği sözlerin tam tersini yaptığını yakın geçmişte birlikte görüp yaşamadık mı?.. Nisan 2009 seçimleri öncesinde Derviş Eroğlu başkanlığındaki UBP, sendikalara yazılı taahhütler vermiş ve maaşları %20 artırmaktan söz etmiş, eşelmobilin 2 ayda bir düzenlenmesine asla dokunulmayacağı vaadinde bulunmuştu… Eroğlu’nun, verdiği bu yazılı taahhütlere karşı, iktidara gelir gelmez hepsini unutup, tam tersini yaptığını, bugün tepki koydukları “Göç Yasası”nın da UBP iktidarında hayata geçirildiğini ne çabuk unuttular… Emekli maaşlarından yasaya aykırı olarak kesinti yapanlar bunlar değil miydi, mahkeme kararına rağmen, emekliden kestikleri paraları hala daha ödemeyen, sorulduğunda ise, “şimdiki hükümet ödesin” pişkinliğini sergileyen yine bu kapısını çaldığınız UBP değil mi ey sendikacı kardeşlerim… Dedim ya, önceki gün gazetelerde yer alan ve önünde dizilip, “kurtarıcı” diye yalvardığınız aynı zihniyetin temsilcileri değil mi..? Yıllardır aynı oyunu oynayanlara ne kadar güvenebilirsiniz ki..?

KYHY’yi kurtarma operasyonunu, sırf Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak adına yerle bir eden, yüzlerce aileyi açlığa terk eden, KTHY’nin batmasına ilk çiviyi çakan, dönemin UBP Genel Başkanı Derviş Eroğlu değil miydi..?
Ama aslına bakarsanız suçlu hepimiziz. 4 yıllık UBP iktidarına isyan ederek onları alaşağı eden, bunlardan daha kötüsü olamaz diyerek ve de “emekçilerin partisi” masalına kanarak iktidara getirdiğimiz CTP’nin hiç mi suçu yok..? Var tabii… Ne yazık ki onlar da, ikinci kez kendilerine verilen hükümet etme görevinde beklenen başarıyı gerçekleştiremediler…
Sonuçta da, aynı kısır döngü devam ediyor ve bir kez daha, bu düzenin baş yaratıcısı UBP “kurtarıcı” olarak görülebiliyor.
Kabulde ne diyor Sayın Özgürgün,
“Bugün görmekteyiz ki, bu yasada değişmesi gereken maddeler vardır. Bu yasa hazırlanırken o gün düşünüldüğü gibi amacına ulaşmamıştır. Onun için mutlaka değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz.”
Yarın iktidar olduklarında, bu “inançlarının” bir dakikada değişmeyeceğini kim garanti edebilir ki…
En azından bugünkü UBP’de, o Göç Yasası’nın altına imzalarını atanlar değişmiş olsaydı. O da yok. Tam takım aynı kadro…
Sonuç olarak ben ne UBP’ye, ne de şimdiki Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün’e kızmıyorum. Kızılması gerekenler, 40 yıldır bu ülkede vurgun ve talana dayalı düzenin baş mimarı olan partiyi hala daha kurtarıcı olarak görüp de inananlaradır…
Bu kadar mı çaresizsiniz ki, ölü gözünden yaş beklemektesiniz…


YERİN KULAĞI VAR
BİR MARAŞ’TIR GİDİYOR: Aralarında Cumhurbaşkanı adaylarının da bulunduğu bir kesim, Maraş’ın iadesinden söz ettikçe, Rum tarafı da bunun üstüne politikalar üretiyor. Tamam, Maraş’ın 40 yıldır bu şekilde viran olması hepimizi üzüyor. Ancak tam da masadan kaçan taraf çıkış yolu ararken, konunun bu şekilde gündeme getirilmesi ne kadar doğru? İşte bakın hemen ısıtmışlar, Brüksel’in gündemine getirmişler. Maraş’ı hemen, derhal iade etsek, bunun bir anlaşmaya ne katkısı olacak ki? Masaya mı gelecekler, yoksa haklarımızı mı kabul edecekler. Kaş yapayım derken göz çıkartmak bu olsa gerek…

ÇALIŞMA İZNİ TEŞVİK EDİLİYOR: Bu memleketin düz işçiye ihtiyacı var, orası kesin. Malum artık Kıbrıs Türkü bu işleri yapmıyor. Ancak çok açık ki, ihtiyaçtan fazlası var bu ülkede. Çalışma izniyle gelip, halen işsiz olan, yani kaçak durumuna düşenlerle dolu sokaklar. Kaçak avına çıkanları pek duyduğumuz yok son zamanlarda. Muhaceret affı, şu bu tamam da, çalışma izni için de yeni bir düzenleme yapılması gerekmiyor mu? Bir de altı aylık çalışma izni yeni zamla ancak 150 liraya yükselmiş. Neredeyse bedava. Bence yeni ve kapsamlı bir planlama, teşvik edici değil, caydırıcı olmalı. Zira artık bu ülke bu yükü taşıyamaz hale geldi…

HIZLA FAKİRLEŞİYORUZ: Sosyal devlet, adalet, gelir düzeyi, refah, hepsi palavra. Maaşına 32 lira zam alan sigorta emeklisi ehliyet harcı mı ödemeyecek, yoksa kimlik harcı mı, yoksa seyrüsefer mi? Herhangi birinden muaf mı? Değil… Bir yapılan maaş artışına bakın, bir de harç zammına. Bir o kadar daha fakirleşme.

İNŞALLAH İDDİADIR: Türkiye’den KKTC’ye su getirme çalışmaları kapsamında, dere yatağı içerisine beton kütle inşaatının Gönyeli Belediye ekiplerince durdurulması krize neden oldu. Belediye ekiplerinin inşaatın durdurulmasını istemesi üzerine, şirket yetkililerinin durdurmak için Türkiye Devlet Su İşleri’nden izin alınmasını istedikleri, ısrar üzerine ise “Değil siz, sizin devletinizden kimse bu inşaatı durduramaz” dedikleri iddia edildi. İnşallah sadece iddiadır, yoksa bu sözler ne yenir, ne yutulur…

İNSANLIĞIMIZI DA YİTİRDİK: Önceki gün Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde, sadece değerlerimizi değil, insanlığımızı da kaybettiğimize şahit oldum. Şeker hastası bir bayan vatandaş, sıra beklerken bir anda yere yığılıp kaldı. Ne gariptir ki, sırada olan bir-iki kişi dışında diğerleri yardım etmek yerine, sıra kavgası vermeye devam etmeyi tercih ettiler. Ta ki yardıma koşan hemşire ve doktorlar gelene kadar. Etrafıma baktım. Orayı dolduranların hiçbirinin ne yüzleri, ne de konuşmaları tanıdık gelmedi. Yardıma gelen bir bayan doktor, “Memleketin geldiği durum bu, bırakın yardım etmeyi, insanlığımızı da unuttuk” deyince, ben kendi adıma utandım…
AYNAYA BAKMAK LAZIM: Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mustafa Naimoğluları, ithal ürünlerle rekabet etmek için kırmızı peynir, çocuk süt ve maması, keçi sütü, kaşar peyniri gibi altı yeni ürün piyasaya sunulacağını söyleyerek, vatandaşın ithal ürünleri tercih etmelerini eleştirmiş. Bu devlet kurulalı, aradan 32 sene geçmiş. Eğer hala daha yerli ürünleri cazip hale getirmeyi başaramamışsak, suçu sadece idarede değil, biraz da kendimizde aramalıyız…

ZİRVEDEKİLER
Ahmet Saydam: “Hiç mi ders almadık..? Yalancılıkta master yapmışlarla yeni yol yürünür mü..? Onlar kendilerini bu yollarda ispatlamadılar mı, söz verip de caymadılar mı..?”… 40 yıldır yaşananlardan ders alamıyoruz madem ki, bu yaşadıklarımız da müstehakımız değil mi Sevgili Saydam.

DİPTEKİLER
Siyasette Giderek Düşen Seviye: Başbakan’ın oğlunun bir arkadaşıyla yazışması, siyasi malzeme yapıldı. Burada önemli olan, yazışmanın, “sosyal medya”da, Facebook ya da Twitter gibi, tamamen ya da kısmen açık bir serviste değil, “özel mesajlaşma servisi” üzerinden yapılmış olması. Yani birinin mektubunu açıp okumak ve yayınlamak gibi bir şey. Bunu etikle falan da izah edemezsiniz, tamamen özel hayatın gizliliğine tecavüz eden bir suç. Mesajı medyaya düşürenin suçu var, ama en çirkini, üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlayan ve dağıttıran siyasi zihniyet. Bilişim Suçları Yasası’nı daha bekletsinler. Bizde bu seviyesiz siyaset oldukça daha kim bilir kimlerin başına neler gelecek…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar