Bin parçaya bölünen kırık testiden farksız memleket.
Un ufak olmuş parçacıkları, bir araya getirmenin mümkünü yok artık.
Elbirliğiyle yerle bir edilen bu coğrafyaya yabancılaşmış insan topluluklarından ibaret yaşam.
Geleceğe ilişkin umutlarımız çoktan tüketmedik mi?
Ne kaldı geriye vatana dair…
* * *
Meraklılarına fıkradır; “Nasreddin Hoca, bardaktan boşanırcasına yağmurun altında kahveye gidiyormuş. Komşusu şemsiyeyle imdadına yetişmiş Hoca’nın.
Islanmaktan kurtarmış ve kahveye kadar götürmüş.
Aradan günler geçmiş, komşu ha bire hocanın yüzüne vuruyor yağmurlu günü, “Hatırlıyor musun Hoca Efendi seni yağmurdan nasıl kurtarmıştım ama” deyip duruyor.
Bir, iki, beş, on…
Hoca yine böyle bir hatırlatmadan sonra bir kova su istemiş kahveciden.
Ve herkesin şaşkın bakışları arasında başından aşağıya boca etmiş.
– “Şimdi ödeştik işte” demiş komşusuna.
* * *
Hangi hükümet ne yapar bilmiyorum.
Aslında işin gerçeği pek dilim varmıyor işbaşında olanları eleştirmeye.
“Gara gara Mercedesler, boy boy çelenkler, özel alışverişlerde kullanılan makam arabaları” bittiğinde, memleket yine düze çıkmayacak.
Statüko bir bir tüketiyor bu ülkenin çocuklarını.
Gara Mercedes düşkünü değillerdi bir öncekiler ama yine değişen bir şey olmadı.
Aynı film aynı senaristlerin eşliğinde tekrarlanıp duruyor.
Aktörler değişiyor sadece.
Dekor bile aynı dekor.
* * *
Kırık hayatların simgesi kırık testiden farksız memleket.
Kim, kırılan parçaları bir araya toplama becerisi gösterecek?
Kim, nasıl çıkaracak bizi bu karanlıktan?
Kim, hangi yöntemle?
En zor koşullarda bile canı ve kanı pahasına direnen Kıbrıs Türkü bir çıkış yolu bulacak mı?
Neslini bu topraklarda özgür ve refah içinde sürdürebilecek mi?
İşte tarihin önümüze koyduğu kutsal soru.
Yanıtını hep birlikte bulacağız…