Neden kendi propaganda mekanizmamızı çalıştıramıyoruz? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Neden kendi propaganda mekanizmamızı çalıştıramıyoruz?

Türkiye’nin dış politikası nedeniyle Kıbrıs siyasi sorununun etkilenmediğini iddia etmek mümkün değildir. Aksine olumsuzlukları gün günden daha çok hissediyoruz. Çünkü her zaman söylenegeldiğince “Türkiye hapşırsa KKTC nezle olur” benzetmesi maalesef doğrudur. Nitekim müzakerelerin kesilmesine kadar varan gelişmeler de Türkiye’den kaynaklı dış politika yansımalı nedenden dolayıdır.
BUNA KARŞIN. Türkiye’ye göbekten bu kadar bağlı olmadan acaba Kuzey’de kendi propaganda mekanizmalarımızla kendi “varlık” iddiamızı dış dünyada yansıtacak bir etkinliğin sahibi olmaz mıydık? Yahut olamaz mıyız?   
Çünkü Türkiye bölgedeki “liderlik” konumu ile prestijini zedelerken kendi kendini siyasi yalnızlığa mahkûm eder duruma düşmüştür! Dolayısıyla bunun olumsuz etkilerini gerek Ortadoğu’da gerekse AB ile Amerika ilişkilerinde “sürtüşmelere” varan olumsuzluklar ve Rum’dan yana çıkan siyasi tavırlarda görmeye başladık!
Mesela yadsınamaz gerçektir. Eğer vakti zamanında Erdoğan şu ünlü “van minitini” çekmemiş olsaydı bugün İsrail Türkiye ilişkileri çok farklı bir iş birliğinde ve bizi de olumlu yönden etkileyen politik kazanımlarda olacaktı.
Örneklemek gerekirse bugün Güney Rum Yönetimi, Mısır ve Rusya ile Akdeniz’de Savaş tatbikatı yapan İsrail, muhtemelen bu tatbikatı mesela “Mısır Türkiye ikilisi ile yapacaktı…” Böylesi bir ittifakın ise Güney’deki Rum’un tüm politik ve ekonomik “iddiaları ile propagandalarını” nasıl olumsuz etkileyeceğini söylemeye gerek yoktur. Fakat bu fırsat şimdi Rum’un eline düşen bir koz haline gelmiştir ki tepe tepe kullanmaktadır!
TABİİ ŞUNU DA İTİRAF ETMEK ZORUNDAYIZ: Eğer Türkiye olmasa siyasi, ekonomik ve güvenlik yönünden varlığımızı idame ettirmenin mümkün olmadığını biliyoruz. Mesela uluslar arası titrek ve cılız ilişkilerimizi bile elimizden tutup bizi o ülkelere empoze eden Türkiye Büyükelçileri sayesinde gerçekleştirdiğimizi de biliyoruz. Tanınmamış bir devlet olmamıza karşın daha dün Macaristan’da temsilcilik açmışsak bunu da Ankara’nın destek ve himmeti sayesinde başardığımızı söylemek durumundayız.
Fakat buna rağmen diyoruz: KKTC olarak yapacağımız propagandalarımız, tanıtımımız, etkinliğimiz, en azından Rum’un tezlerini çürütecek bir lobimiz hiç mi yoktur? Mesela:
İŞTE İÇİMİZDEKİ AZINLIKLAR. Bundan önce de İsrail’in Kuzey’e, özellikle Karpaz Yarımadası’na nasıl büyük bir ilgi ve iştiyakla yaklaştığının tarihi nedenlerini yazdıydık. Tanınmamış devlet olmamıza ve Türkiye’nin yarattığı boşluğa Rum’un konmasına karşılık şu anda da İsrail yine marinası, bankası, satın aldığı toprakları evleri ile Kuzey’de vardır. Kulağıma daha dün fısıldadılardı. Yahudiler Karpaz’da on binlerce dönümlük arazi satın almak istiyorlar…
Öte yandan aramızda ev sahibi İngilizler, Almanlar, Maronitler vardır. KKTC olarak bu azınlıklarla bu ülkede bir propaganda mekanizması oluşturmak da mümkündür mesela İsrail gibi ülkelerle turizm ve teknoloji alanında iş ve güç birliği yapmak da mümkündür. Hatta İsrail’e denizden feribot, Ercan’dan uçak seferleri bile başlatılabilir eğer “içimizdeki iş insanı Yahudileri” devreye sokmasını becerirsek…
KISACA. Kendi “varlığımızı” kolay ve avanta olduğu için salt Türkiye’ye bağlayıp tevekküle yatarken, Rum’dan çözüm için insaf ve izan beklemek yerine; kendimizi ayağa kaldırıp dış dünyaya lanse edecek “o büyük olayın” neden sahibi olmayalım? Fakat bunun için evvel emirde “Kuzey Türk devletine inanmak gerekir, peşin peşin söyleyelim!”             
**********      
Kısaca takıldığım: (Turizmi böyle mi patlatacağız?)

Rum tarafı için çözüm masasının ne anlama geldiğini eğer anlamışsak o halde önce umutlarımızla varlığımızı müzakerelere bağlayıp “dur bakalım ne olacak” demekten vazgeçelim. Ha, müzakereleri kopartalım mı? Sümme haşa! Devam etsin! Bu ülkede bırakın BM’leri, yirmi beş yıldır önce Çekoslavakya sonra Slovakya bile iki halkı “birleştirmek” için müzakerelerden müzakerelere masalar kurup “dünya barışını Kıbrıs’ta kurtarmaya” ne kadar çok kararlı olduklarının ispatında tepiniyorlar! Yani müzakereler o kadar önemlidir ki “koparmak” ne haddimize! Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın!
İŞİMİZE BAKALIM: Oysa işimiz iş! Çünkü iyi gitmiyor! Mesela dün Havadis gazetesinin manşetinde sadece bir karesi yayımlandıydı. Ötesi Kuzey’in her yanında yıllardır gözlerimize diken gibi batarken, utancımızın karası haline gelmişler! Şu “yarım inşaatlar!” Artık Maraş gibi onlar da kadavralar olarak öbek öbek ortalarda kalmışlar!
Kaldı ki bırakın bunların yarattığı çevre kirliliğini. Biz o “kirliği” zaten “naturamız” yapmışız!” Fakat olayın asıl sırıtan kısmı “peş peşine yaşanan iflaslar, satışları yapılamayan binalar, satılsalar bile ipotekli olduklarından verilemeyen tapular!”
Yürekler acısı bir durum. Ki 2003’den önce KKTC’de saysanız otuz müteahhidimiz yoktu. Sınır kapıları açıldıktan sonra ise üç yüzleri orsa ettilerdi. Memleketi bir baştan bir başa şantiyeye dönüştürdüktü ki işte şimdilerde “Turizme, Natura 2000 darbesi” diye manşetlere çıkan olayları yaratarak!
Bir de demez miyiz “turizmi patlatacağız!”      
**********
Asıl büyük sorun: (Zorunlu işsizlik nihayet kapıya dayandı!)

Yıllar önce Bozkurt Gazetesi’nde yazarken bir yandan da rahmetlik Dr. Fazıl Küçük’ün diline pelesenk “ati”ye yani “geleceklere” bakıyor ve korkuyorduk!
Çünkü: Bir yandan çözümsüzlük öte yandan ekonomik sıkıntılar en önemlisi Rum’un üzerimize çökmüş heyulâ gibi ağırlığı altında ezilirken çıkan canlarımızdı söz konusu olan!
Dolayısıyla hep şunu soruyorduk: “Çocuklarımız ne olacak!” Sonra bu sorgumuz “çocuklarımızı” aşıp “gençlerimiz” oluverdiydi. Hele Üniversitelerimiz peş peşine açıldıkta bu kez “her yıl binlercesi il mezun olan gençlerimiz ne olacak” demeye başladık…
Ve bu hızlı sürece kulp takmak gereğini duyduğumda şunları yazmaya başladımdı: “Bu memlekette yüz doktora ihtiyaç varsa yüz birincisi fazla olacaktır! İki yüz avukata ihtiyaç varsa iki yüz birincisi fazla olacaktır! Üç yüz mühendise, beş yüz öğretmene, şu kadar bilgisayarcıya… Hatta “çiftçiye, hayvancıya, balıkçıya bile olan ihtiyaçların fazlası, “işsizliğe” mahkûmiyet olacaktır!             Adaların kaderidir bu! Malta’nın nüfusundan fazlası dış ülkelerdedir. Kıbrıs’ın da küçümsenemeyecek oranda Rumlu Türklü nüfusu dış ülkelerde o ülkelerin vatandaşları olarak ikamet etmektedirler…      ŞİMDİ KKTC’DEKİ SESLER DE SORGULAMALAR DA ÇOK DAHA YOĞUN: “Her yıl binlercesi ile mezun bu ülkede hayat hakkı aramaya çıkıyor! İş aş gözlüyor! Ve ne oluyor!
Toplumun paylaştığı pastadaki dilimler gitgide küçülüyor. Daha vahimi, o küçük dilimleri bile elde edemeyenler çoğalıyorlar! O zaman da Avukatlar çıkıp “bu kadar çok avukat kaliteyi düşürüyor” diyerek şikâyet ediyorlar. Hayır düşen kalite değil! “Meslekten pay kapmak için kıran kırana oluşan mücadelenin yarattığı sinir bozucu süreçtir! Çünkü bu “rekabete” katılamayanlar hem mesleki hem de parasal kayıplar yaşamaya başlamışlardır!
MESELA: Çiçekçiler, benzinciler, taksiciler, berberler, kuaförler, bakkallar, AVM’ler… Kısaca esnaf ve zanaatkâr birlikleri “artık yeter” diyorlar! “Gitgide çoğalıp birbirimizin nafakasına saldırıyoruz!”    
Görünen gerçektir: Mesleki kesimler çoğaldıkça “kazançlar azalıyor! Kıyasıya rekabetler küçük sermayeleri batırıyor, boynu altında kalan piyasadan çekiliyor! Sonrası ise malum: Mazbata mağdurları mı istersiniz kredi kartı mağdurları mı? Batanlar mı isterseniz ülkeden kaçanlar mı?
ADALARIN KADERİDİR BU? Tutun ki bu yıl da üniversitelerimizden binlerce genç mezun diplomalarını alacak. Sonra?
Artık KKTC’de ne devleti yönetenler ne uzmanlar ne de sosyologlarla akil insanlar bu soruya cevap veremiyorlar! Çünkü yukarıda da yazdık. “Devletin kamu hizmetleri alanı, sektörleri, kamu görevlileri ile doldu taştı! Üstelik taşarken memlekette yaralar da açtı. Tartışmaları sürüyor!
“Özel sektör” umut olarak görüldüydü, ne var ki “iş aş” bekleyenlere cevap verecek düzeye gelmedikleri bir yana, “gelmemek için” de devlet engeline takıldılar!
GENÇLERİMİZ GÜN GELECEK TÜRKİYE, AB KAPILARINI ÇALACAK: Yani yine göçler başlayacak! Başka da çaresi yok diyeceğiz ama hayır! Hâlâ var! Yarın da ona bakalım.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar