Sn. Akıncı “ayni konu etrafında konuşmak artık bitmeli” diyor. Belli ki tekdüze müzakerelerden “usandı!” Anastasiadis’e gel oynayalım diyor “yerim dar diyor! Yer açıyor bu kez “yenim dar” diyor Anastasiadis!
Oysa Sn. Akıncı’nın kuşkuları var. Akdeniz’de gerçekten de sular gitgide daha çok ısınmaya başladı! Üstelik sadece olay Rum’un münhasır ekonomik bölgelerinde hidrokarbon araştırmaları yaparken TC’nin de bölgede benzer araştırmalar yapması değildir! Hemen yanıbaşımızda artık Türkiye’nin de geri dönemeyecek kadar içerilere girdiği Suriye ile Irak var! Yanı sıra Rusya, Amerika, PYD, PKK, İşid var! Ve savaşıyorlar!
Bu nedenle diyor Sn. Akıncı Anastasiadis’e “sizin Temmuz ayında yeni doğal gaz aramalarınız başlıyor! Türkiye’nin Barbaros gemisi ayni sularda araştırma yapıyor.. Kıyamet kopabilir yani” diyor!
Oysa Anastasiadis’in keyfi kaçık! Başkanlık seçimlerinde karşısına bazı siyasi partiler ittifakı ile “Diko’nun başkanı Papadopulos’u diktiler, adam dişli!
ANLAMSIZ GÖRÜŞMELER! Gerçekte müzakereler Cenevre’de hitama erdiydi! Nasılsa Eide’nin de büyük çabası sonucu yeniden başladı. Fakat gönülsüz! Çünkü:
Anastasiadis Türkiye faktörünü aşamıyor! Oysa müzakerelere başlarken “Kuzey’deki bazı örgüt ve siyasi partilerin de desteğini alarak “Türkiye’siz bir federasyon kurmayı” tasarladıydı! Görüyor ki bu mümkün olmayacak! Sn. Akıncı’nın bu konudaki teşhisi ki öteden beri söylenegelen gerçektir, “Rum tarafı Türkiye’den kaygı duymakta, Türk halkı ise geçmişte Rum’ların yaptıklarından dolayı Türkiyesizlikten korkmakta” mealindedir ve doğrudur!”
Buna karşın Anastasiadis Türkiye’nin adada yurttaşlarına “dört özgürlüğün” tanınması isteğine yönelik bir politika değişikliği imasında bulunuyor ve diyor ki “bu konuda üzerinde fikir birliğine vardığımız bir formül vardır ancak henüz anlaşma safhasına gelinmemiştir.”
Bu olay çok önemlidir. Çünkü Türkiye adada AB’nin 4 özgürlüğünü kopartırsa karşılığında hatırı sayılır ödün vermek zorunda kalacaktır. Tabi hâlâ olay her iki tarafın da “kazan-kazan” olayı ise! Tabi bu gerçekleşirken “al-ver” olacak ki dengeler sağlansın. Bakalım sonuçta mandepsiye kim basacak diyorum, tabi çözüm olursa!
ÖTESİNE GELİNCE: Sn. Akıncı artık şu 4 başlığı bütünlüklü olarak ele alıp bitirmeliyiz diyor! Doğrusu ya “Devlet ve Yönetim, Vatandaşlık, İkamet Hakları ve Siyasi Hakların Kullanılması, Mülkiyet Toprak Ayarlamaları falan; bizim de hâlâ içeriklerini tam olarak bilmediğimizden yabancısı olduğumuz başlıklar…” İzlemeye devam diyoruz:
ARTIK DEMOGRAFİK NÜFUS SORUNUMUZ DA VARDIR!
“Demografi” veya “demokrafia” nüfus bilgisi anlamına gelir. “Temelini nüfus sayımları da oluştursa kapsamı “cinse, yaşa, medeni hallere, mesleğe göre toplumsal dağılışlarla, doğumları, evlenmeleri, ölümlerin nisbetlerini de incelemesi.. Bütün bunları mekân ve zaman içinde tahlil eder…
Şimdi esasa gelelim: “Kıbrıs Türk halkı bünyesinde “çözülmeler, erimeler kısaca erozyon vardır!” Doğruların arkasına saklanmadan tek kelimeyle ifade edelim, bunların nedenleri “demografik yapının bozulmasıdır.”
Yanlış politikalar sonucunda “bozan” da bizzat KKTC amblemli devlettir! Çünkü toplumun savaşlar, göçler, yeni ikametler, ekonomik, politik, kültürel değişikliklerinden kaynaklı demografik olaylara hem bigâne kaldı hem çok gerisinde! Ki KKTC’de “nüfus oynaklığı” artık tam bir “kozmopolit” evreye de dayanmıştır.
İŞTE KATEGORİLERİ! TC’den kaydırılan nüfus! Bunlar da “KKTC vatandaşları” ve yerleşik düzene geçtikleri halde henüz yurttaş olamayanlardır… Tutun ki durmuş oturmuşlar ama kafa yapıları çok da değişmemiştir!
- kategoride TC’den KKTC’ye sürekli gelip giden seyyar nüfus vardır! Yapısal bozukluğu azdıran da bu nüfustur çünkü günü birlik hırsızlık yapmak için de gelen vardır, adam öldürmek için de öteki illegal olaylar için de!
Üniversite öğrencileri: Tutun ki adada türlü çeşitli ülkelerden gelen ve sayıları 90 bini bulan öğrenciler! Toplumsal yapımıza kültürel katkı sağlayacaklarına bozuyorlar, uygarlık beklerken de türlü çeşitli suçların gençleri oluyorlar!
Üçüncü ülkelerden gelenler: Bazıları yerleşik düzene geçmişler. Bazıları İngiltere’deki soydaşlarımız.. En sorunsuz olanları da bu kategoride olanlar..
KISACA: Amacımız tabi ki “sosyolojik” donelere dayalı “iddialarda bulunmak değildir. Söylemek istediğimiz nüfus yapımızın homojen olmadığı, aksine “istemediğimiz ve asla onaylamadığımız” halde pek çok potansiyel suçlu arasında sıkışıp kaldığımızdır!
Asıl korkunç olan bu “de fakto” nüfusun gün günden KKTC’nin “sükûnetle” kaim imajını körletip karartmalarıdır ki “Hollandalı turist kıza saldırı olayı bu iddianın kanıtıdır!”
Demografik yapıya bağlı ortaya çıkan kurumlardaki yıpranma ve erimeyi ise hiç göz ardı etmemek gerekir, KKTC’nin en büyük sorunudur çünkü! Diyelim ve ekleyelim. “Bu ülke sadece otobüsçüler, tarım kesiminde çalışanlar, eğitim ve sağlık gibi sorunlarla kaim değildir. “Artık çok ciddi anlamda demografik nüfus sorunumuz da vardır!”
KISACA TAKILDIĞIM: (DAYANAN KAZANACAK!)
Kar-İş’in eylemini ilgiyle izliyorum. Çünkü iki gün geçti (ben yazarken) okullar ve genelde memleket büyük sakıntılar içine düşmesine karşıN hükümette tık yok! Belli ki “yetkisindeki” ipin ucuna iyi yapışmış Kar-İş’in hükümeti çekip sürüklemesine ve bir kez daha sendikal eylemlerin karşısında yenik düşülmesine cevaz vermek istemiyor! Diğer yandan ipin diğer ucunu da hem de fena halde sertleşerek Kar-İş çekiyor.
Uzlaşmaları temennimiz ama bu olayın da mutlaka bir kazanını olacak! Kar-İş kazanırsa hükümeti eylemleriyle her zamen tuşla yenen tüm sendikalar kazanacak ve grevlerle eylemler silahları bundan sonra da asla susup pusmayacak!
Hükümet kazanırsa bir “ilk” olacak, ve sonrası sendikal eylemlerde bilinecek ki kim dayanırsa o kazanır! Hadi bakalım görelim hele sonucu!