Müzakereleri yeniden başlatmak kolaydır. Tutun ki her iki toplumla BM’lerin bu konuda yarım asırlık deneyimi, bilgisi vardır. Kurulacak masa için gerekli olan çözümle ilgili dökümanların zenginliği ise şüphe götürmeyecek kadardır!
Lafın kısası “müzakereler” her devrede kaldığı yerden yeniden başladı, bu kez de “ya bismillah” dense Guterres Planı ile hemen başlanacağı kadar hazırdır!
FAKAT artık her iki toplum için de rutine girmiş bu “müzakereler” sürecini Türk halkının bünyesini kemiren “parazitler” oluştan kurtarmak gerekmektedir!
Rum tarafı “tanınmış devlet oluşunun tüm siyasi ve sosyoekonomik unsurlarından yararlanıp Güney’de istediğince uluslararası ilişkilerini sürdürürken; Türk tarafının Kuzey’de “suçlu” muamelesinde “mahkûm” hayatı yaşamak zorunda bırakılması…
Affedersiniz ama sadece “insanlık ayıbı” değil, rezilliğin dik alâsıdır!
Gutterres ve “özel temsilcisi Lute eğer “müzakerelerin başlatılmasında ısrarlıysalar” önce bu “rezilliği” ortadan kaldırıp Kuzey’e hapsedilmiş Türk halkının hakkını iade etmelidirler!
Bir: KKTC’nin siyasi yönden bir devlet statüsüne sahip olduğunu kabul etmelidirler…
İki: Bu nedenle ambargoların kaldırmalıdırlar..
Üç: Avrupa Birliğine entegrasyonunun sağlanması gerekenleri yapmalıdırlar…
AKSİ halde sittin sene daha müzakere masaları kurulur, o masalarda pazarlıklar yapılır fakat sittin sene daha bu sorun çözüme ulaşamaz!
Ulaşamaz çünkü hem siyasi hem de sosyoekonomik yönden iki toplum arasındaki bu büyük dengesizlik devam ettiği sürece, Rum’un zamana oynaması, oyalaması, muzırlık yapması devam edecektir! Ta ki ya Enosisi gerçekleştirsin yada tüm adaya egemen olacak bir çözüm sistemini kabul ettirsin!
BU gerçeği bile bile “aman da çözümmm, canım da çözümmm, artık sana sana muhtacım çözümmm…” Şarkıları söylemek aklı mantığı aşan “ bir şey” olmaktadır!
**********
TRUMP’LI AMERİKADAN KKTC’E!
Trump dünyaya şunu mu kabul ettirmek istiyor? “En büyük Amerika’dır başka büyük yoktur!”
Ne var ki Amerika’nın büyüklüğünü kabul ettirmek için öyle büyük çaba göstermesine mesela İran’a ambargo uygulamasına, Çin’le dalaşmasına, Kuzey Kore ile atışmasına, Rusya’ya el ense çekmesine, Türkiye ile tartışmasına falan gerek yoktur ki! AB ülkelerini bile sallayacak “dolar İmparatorluğuyla” zaten o büyüklüğünün ispatı dünyadaki döviz vurgunu ile vardır!
VARDIR ama Amerika her şeyden önce kendini büyük yapan bu “dünya” sayesinde büyüktür! Kalkar da dürte kaşıya bu velinimetinin dingilini kırarsa en büyük zararı yine kendisi görecek! Görecek ki ülkelerin darmaduman olan sosyoekonomik yapıları sonucunda mali yönden yıkılıp viraneye dönmüş bir dünyada, Beyaz Saray’ın muktediri olmak tırnak kadar önemli değildir, hiçbir işe de yaramaz!
ÇÜNKÜ dünya bütünü ile anlamlı ve güzeldir. Sadece Amerika için değil, teker teker her ülke için de… Ne var ki dünya ülkelerinin bunu anladığını sanmak safdillik olur. Her biri sapık birer narsist gibidirler! Sadece kendi aynalarına bakar “var mı benden güzeli” diye kasılırlar!
Tabi dünyaya böylesi bir gözlükle bakarken durup durup “ya biz” demekten usandık ama sahi bu dünyada neyiz biz? Hadi bir daha takılalım:
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (NEYİZ BİZ?)
Dün “Turizm’den söz ederken, kaliteden, ihtiyacı karşılayacak yeterli üretimden falan söz ettimdi.. Çünkü eğer Turizm kalkınmanın lokomotifi olacaksa o zaman tüm sektörlerin en iyisi olmak zorundadır..
NİTEKİM zaman zaman vurguladığım halde dün atlamıştım. Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte Rum tarafı, Makarios’un başı çektiği müthiş bir turizm seferberliği başlattıydı.. Maraş o günlerin eseriydi. 1974’den sonra Kuzey’de elimize geçen 3 yüzü aşkın irili ufaklı sanayi tesislerinin çoğu turizm sektörünün gereksinmelerini karşılamak için kurulduydu. İthal ürünlerinde öncelikle gözetilen Turizmin gereksinmeleriydi..
Ve biz ayni Cumhuriyetin ortağı olarak Rum’un o turizm seferberliğini sadece seyrediyorduk! Tarımını, sanayisini seyrettiğimiz gibi!
DÜN Kıbrıs Türk Otelciler Birliği Başkanı Fethi Özboğaç’ın da medyada yayımlanan açıklaması vardı, diyordu ki “yerli üretimde kalite ve devamlılık sorunu vardır…” Hemen bir başka haber ise “domates stokçuluğunun yapıldığıydı!” Ki her yıl bu aylarda yapılmaktadır! Oysa:
KALKINMA parça körçe olmaz.. Şimdi de öyle mi bilmiyorum. Fakat 1960’lardan sonra Rum Merkez Bankası ile Rum Yönetimi “kalkınma politikasını” birlikte saptarlardı. Örneğin eğer “turizm yatırımları” öncelikli olarak desteklenecekse, kredilendirmeler de öncelikle bu sektöre yöneltilirdi!
Bizde ise kimin nereye niçin yatırım yapacağı bile bilinmezken, ayni mahallede bir bakkal dükkânının yanına bir bakkal dükkânı daha açılması için krediler de verilir teşvikler de yapılır!
KALDI ki nerede plan nerede program? Olsaydı bu mevsimde TC’de bir buçuk lira kilosu olan domatesi, burada yedi lira kilosundan hem de en kalitesiz olanından satın almak zorunda kalmazdık! Et kaçakçılığıyla da bu kadar uğraşmazdık!
NEDEN böyleyiz? Çünkü her yıl bir erken seçimle iktidara gelen koalisyon hükümetleri yaptıkları planları uygulama fırsatı bulamadan erken seçimle gidiyorlar!
Sonuçta bu koalisyon hükümeti de ayni sıkıntıyı yaşamaya başladı! “Aşmak için mazaret uydurdukça hem kendini hem KKTC’i dibe itiyor! Elektrik zammı gibi!