Müzakereler başlasa: (Aynı minval devam edecektir!) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 16, 2024
Köşe Yazarları

Müzakereler başlasa: (Aynı minval devam edecektir!)

19 Nisan artık kapının ardında. 2. tura kalınırsa Cumhurbaşkanı’nın kim olduğunu öğrenmek için 26 Nisan’ı da bekleyeceğiz, Meclis’teki yemin törenini de…

Yani neresinden baksanız Cumhurbaşkanı’nın makamına oturup resmen görevine başlaması mayıs ayının ortalarına kadar sarkabilir. Çünkü bir süre de “makamı” ısıtma ve tebrikleri savma ile geçecek. Tabii bu da Eroğlu yeniden seçilirse! Yok diğer adaylardan biri seçilirse müzakereler için yeni kadrosunu oluşturacağından bu süre daha uzun olabilir.
Bunları “seçimden hemen sonra müzakereler hemen başlasın” arzularında seslendirenler için yazmak gereğini duyuyorum. Ve her zamanki gibi Anastasiadis’li Rum liderliği ile Kilisesinden “çözüm umudu” beklemediğimi de ekliyorum: Eğer AB Anastasiadis’in kulağını büküp “artık gevezelikten vazgeç” demezse “müzakereler başlasa ne yazar?”
OYSA EIDE UMUT DOLU: Dün de yazdık. Seçim kampanyasının son metrelerine girildiği için adayların depara kalktıkları, seçmenlerin heyecanla soluklarını tuttukları bir ortamda kimin umurundadır müzakerelerin ne zaman başlayacağı! Eide’nin umurundadır ama: En azından Anastasiadis ile konuşurken merakını giderecek bazı cevapları alabilecektir…
VE MÜZAKERELER BAŞLARSA. Taraflar bu “görevden” kaçamazlar! Masa kurulur, kalındığı yerden yahut Eide’nin “etkili” dediği yeni “yöntemle” fakat başlığı değişmeyen şu “uzlaşı” esasında konuşmaya başlarlar: “Tek devlet, tek kimlik, tek uluslar arası temsiliyeti içeren iki toplumdan ve iki bölgeden oluşacak bir federal sistem.”
Ve bismillah diyerek “Başkanlık”tan girerler konuya! Kuzey “dönüşümlü” olsun demeye devam ederken, Güney “hep Rum olsun” inadını sürdürürken… Bakarlar ki nasılsa bu konuda anlaşamayacaklar, “hadi geçelim diğer konuya…” Geçerler ki Anastasiadis için “eşitlik” olamaz, Türk tarafı için “eşitsizlik” hiç olamaz! Ve “nasılsa bu konuda da anlaşamayacağız” diyerek geçerler diğer konuya! Konu, “Yürütmede, parlamentoda falan Türk tarafı yüzde otuz, Rum tarafı yüzde yetmiş temsil hakkına sahip olmalı!” Denir denmez “nasılsa anlaşamayacağız hadi geçelim diğer konuya!..” Ve geçerlerken konudan konuya, bir açıklama: “Müzakerelerde bazı konularda ilerleme kaydedildi!” Tam kırk yıldır aynı tekerleme!


**********      
İki anket ve sonuçları: (Halk kendi vatanının da kimliğinin de bilincindedir)

Geçtiğimiz pazar günü okuyucuya Havadis Gazetesi ile birlikte verilen Poli Dergisi’nde, Öntaç Düzgün’ün, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik “sosyal araştırmalar uzmanı” Kudret Akay’la bir röportajı yayımlandıydı. Kudret Akay gerçekten de “uzman” oluşunun ispatında adayların seçim kampanyasındaki artılarını eksilerini bircik bircik ortaya koyduydu ki hem akla hem de mantığa uygun… Üstelik geçmiş seçimlerde seçmenin eğilimleri ile bugünkü eğilimlerini de kıyaslayarak…
MARAŞ KONUSU: Ancak beni araya sıkıştırılan ve halkın iki konuda eğilimini yansıtan iki anketin sonucu ilgilendirdiydi. Birisini Kudret Akay şöyle açıklıyordu: “Geçtiğimiz şubat ayında tamamlanan ‘KKTC’de Siyasal Eğilimler Anketi’ne göre Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sıkça yer alan kapalı Maraş konusunda KKTC halkının kafası karışık!”
Sorun biliniyor. “Müzakereler devam ederken güven yaratıcı önlemler” silsilesinde Maraş’ı Rum’a iade edersek acaba çözüme katkısı olur mu tartışmaları. Bugüne kadar KKTC ile Ankara’nın bu konudaki “resmi” görüşü “Maraş’ın kapsamlı çözümün bir parçası oluğu ve ancak çözüm aşamasında ele alınacağıydı.” Oysa bazı STÖ’leri ile bazı siyasi partiler “Maraş’ın müzakereler sırasında iade edilmesi için büyük bir kampanyaya giriştilerdi. Nitekim Anastasiadis de bu propagandaların etkisinde Eroğlu’na, “Maraş’ı iade edin” isteğini ilettiydi!
ANKETİN SONUÇLARI: “Maraş’ın iadesi” konusundaki alternatifler sıralanırken şu sonuçlar çıktıydı:
BM gözetiminde Kıbrıslı Rumlara devrini isteyenler yüzde 10.3
KKTC Yönetiminde Rumlara devrini isteyenler yüzde 29.4.
Kararsızlar yüzde 9.3, bütünlüklü çözümde ele alınsın diyenler ise yüzde 51.0

KİMLİK TANIMI: Şimdi diğer anketi aktarayım. Anket sorusu şu: “Aşağıda belirtilen kimliklerden hangisini kendinizi tanımlarken kullanmayı genel olarak tercih edersiniz?” Çıkan sonuçlar şöyle:
“Kıbrıslı”: Yüzde 18.5/ “Kıbrıslı Türk”: Yüzde 48.9/ “Kıbrıs Türkü”: Yüzde 11.0/ “Türk”: Yüzde 10.5/ “Müslüman”: Yüzde 2.3/ “Müslüman Türk”: 7.3/ “Diğer”: 1.5/ (Aslında “Kıbrıslı Türk” ile “Kıbrıs Türkü” arasında nasıl bir fark olduğunu anlayamadım!) Şimdi bu anket sonuçlarının bir değerlendirmesini yapalım.
HALKI “YANLIŞA” YÖNLENDİREMEZSİNİZ: Ne kadar organize olursanız olunuz! Eurolar, altınlar saçınız! Halkı “kişisel” düşüncelerinize “ram” edemezsiniz! Bunu Türkiye’de mesela “tek adam” olma yollarında Erdoğan da deniyor, başaramıyor hatta gitgide hem kendi kaybediyor hem Türkiye’ye kaybettiriyor.
“Bize” gelelim: Maraş konusu seçim propagandalarına da girdi. Buna karşın halk çoğunluğunca yani yüzde 51 oranında “şimdilik statüsü değişmesin. Bütünlüklü çözüm müzakerelerinde toprak konusunun içinde ele alınsın” diyor. Neden halk bu görüşü savunmaya devam ediyor? Çünkü Maraş’ın başından beridir müzakerelerde ele alınacak toprak konusunda siyasi “koz” olarak kullanılacağını biliyor… Şunu da biliyor: Çözüm olmadan Rum’a her istediğini vermeye başlarsanız zaten müzakerelere ne gerek var? Kimlik olayına gelince. Orada da yüzde 48.9 ile “Kıbrıslı Türk”üm sağduyusunda milliyetçiliğini yansıttı. Pekala neden “Kıbrıslıyım” yüzde 18.5’de kaldı? Çünkü halk vatan ve millet mefhumlarıyla özdeşleştirdiği varlığının tarihi ve ırksal kimliğinin bilincindedir. Zaten olmasaydı Kıbrıs Lozan anlaşması ile İngiliz’e devredilirken kahrından ağlamaz, Rum’un Enosis’i gerçekleştirmek için kurulan EOKA’sına karşı TMT’yi kurmaz, Rum Yunan egemenliğine girmemek için 1974 Harekâtı’nı yaratmazdı! Bu direniş ancak “Kıbrıslı Türk” oluşun bilinciyle beslenirdi… Hâlâ besleniyorsa demek ki onca uğraşa, “Kıbrıslılık” gibi abuk yakıştırmalara karşın, kimseler yıkamadı!

**********

Kısaca takıldığım: (Nihayet polisi de dolaba sardılar!)

Tabii ki o 2013’leri anımsarız. Yanlış değil, “yanlışın en büyüğü” yapıldıydı! Polis terfileri seçim yasakları içine alındıydı… Emredilirken de itiraz etmesi gerekenlerin gözleri yumuldu, diller tutulduydu ki alam da kaçam mı olsun?
Şimdi o 2013’teki bu “kara olayını” bıçaklamayacağız. Sadece şunu hatırlatacağız. “Devlet kademelerindeki yanlış ve kanunlara aykırı icraatlar mahkeme’i küpra’ya kalmazlar! Gün gelir hesapları sorulur. Mesela hiç şüpheniz olmasın: “İstihdamları hem çok kısıtlı tutmak hem de hakçasına kanuna nizama uygun yapmak vaadi ile iktidara gelen bu Koalisyon Hükümeti memleketi belediyelerinden devlet kademelerine kadar “geçicilerle” doldurdu. Üst kademelerde “partizanca tutumlarını” sürdürmek için polisi genel müdürsüz, DAÜ’yü rektörsüz bıraktı! Müşavirlikleri ilga edecekti beterince artırıp azdırdı…
Tabii ekleyelim. Polisi “sivile” bağlayamadılardı ama maşallah çoktan siyasilerin arka bahçesi durumuna düşürdüler. Bir de demezler mi: Demokratikleştirilmesi gerekir. Yok, sendikal haklarını da verin ki “grev” de yapsın…
Polis rahat bırakılmalıdır: Hele “kanunsuzluğu ve günahı” o dönemin Yönetimine ait olan usulsüz terfilerin faturasını yine polise ödetmeyin! Zaten beş yüzü aşkın eksiği vardır, polisin canı yanıyor! Bari yeni bir kaos yaratarak o canı da çıkarmayın!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar