Mis kokulu bir yazı… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Poli

Mis kokulu bir yazı…

Parfüm isimli bir film vardı… Romandan uyarlanmış sinema filmi, 18. Yüzyılda Fransa’da geçiyordu ve koku alma duyusu oldukça gelişmiş birinin sıra dışı yöntemi ile parfüm üretişini konu alıyordu. Güzel bir filmdi… Kokular hayatımızın ne kadarını etkiliyor farkında mıyız acaba? Peki, kokunun iletişimde ve ilişkiler üzerinde ne kadar etkili olduğunu kaçımız biliyor? Nörobilimsel ve bütünsel yaklaşımdaki etkenlere bakarken, kokunun insanların hastalıklarından yedikleri yemeklere kadar çok büyük etkisinin olduğu bilimsel bir gerçek olarak sıklıkla karşıma çıkıyor. Ben de kokuları bir koklayalım, hatta biraz derine inip hastalıklarla bağlantısına girelim dedim bu hafta… Kokunun bazı hastalıkların ön belirtisi olduğu göz önünde bulundurursak; çok iyi bildiğiniz kahve, çiçek gibi kokuları unutursanız Alzheimer, Parkinson riskine karşı tetkik yaptırmanızda fayda olabilir mesela…

Anosmia nedir?


Koku alamamaya sebep olan birçok hastalık var; öte yandan bazı kokular da hastalıkların habercileri oluyor. Halk arasında “koku körlüğü” olarak da bilinen anosmia, geçici veya kalıcı olabilir. Geçici koku kayıpları sıklıkla nezle, grip, sinüzit ve alerji, büyümüş geniz etleri, burun etleri (nazal polipler), burun eğrilikleri, konka şişmeleri ve sigara kullanımı gibi nedenlerden kaynaklanabiliyor. Burun içerisindeki bazı anatomik bozukluklar da, bulundukları yere göre hava akımını önemli ölçüde etkileyebiliyor ve alınan havanın koku bölgesine ulaşmasını engelleyebiliyor.

Güzel koku – kötü koku yoktur! Algı vardır!

Çürük kokular, naneli kokular, misk benzeri kokular, çiçeksi kokular, keskin kokular gibi ana başlıklar oluşturulmuş; ve bu çalışmalar Aristo’dan bu yana sürüyor. Burada nörobilimsel bakış açısı devreye giriyor; kokuları sınıflandırırken aynı zamanda kokuların algılanma şekillerini de bilmemiz gerekiyor. Bu algı kimi kokular için küresel iken, ortalama kokularda bu algı kültürel, mekânsal ve kimi zaman da bireysel olabiliyor. Mesela “kötü koku” olarak tanımlanan kokuların, zehir ve çürüme esnasında çıkan bakteri atıklarının ortama saldığı çok keskin, baskın ve  bizlerde kaçınma refleksini oluşturan kokular olması gibi bir nedeni de olabiliyor… Ki bu bize kokuların, erken kimyasal uyarı sistemini devreye soktuğunu gösteriyor. Öte yandan, bir birey  için anason kokusu çok güzel bir koku iken, başka bir birey için çok itici bir koku olabiliyor. Ya da kimi Kıbrıslı gülsuyunu severken, kimisi gül suyu kokusunu aldığı tatlıyı yemeyebiliyor. Burada, hem kişisel koku hafızaları hem de sağlık problemleri rol oynuyor aslında. Kültürlerin, toplumların hafızasında önemli yeri olan kokular; kullanıldıkları alana göre sevilen ya da sevilmeyen bir koku olarak algılanabiliyorlar.

Lezzet ve Tat farklı şeyler: Lezzet koku ile, tat dildeki tomurcuklarla…

Harvard Üniversitesi’nden Edwin Boring’in bir makalesindeki yanlış anlaşılma nedeniyle, dilin belirli bölgelerinin belirli tatlara daha duyarlı olduğunu düşündük yıllarca. (Hatta itiraf etmeliyim ki; ben bu konuyu araştırana kadar da öyle düşünüyordum). 20. Yüzyılın başlarında yayınlanan bu makaleye göre, dilimizin ucu şekerli tatları hissediyor, yanlar tuzlu biraz daha gerisi ise ekşi tatları hissediyordu. Ancak bunun aslında öyle olmadığını, ev ortamında basit bir deney ile de görebiliyoruz. Örneğin, biraz toz şekeri dilinizin arkasına ve yanlarına, yani normalde şekerli tatları hissetmeyecek bölgelere koyun. Nasıl, şeker tadını alabiliyorsunuz değil mi? Ne yazık ki insanların “bilimsel metod” olarak aktarılan bilgiyi doğru kabul etmeleri nedeniyle bu bilgi yıllarca yanlış bir şekilde yayıldı.

“Hmmm nefis kokuyor” lafı lezzet almanın kokuda başladığının en güzel kanıtı aslında. Yemek yaparken koklamak, dahası hayvanların bir şeyi yemeden önce koklaması… Yemekten yükselen kokular beynimizi uyarıyor. Aslında lezzet alma önce koku ile başlıyor. 5 Temel tat var iken binlerce farklı koku ve aroma lezzete katkıda bulunuyor. Kıbrıs’ta macun tatlısı buna örnek olabilir. Karpuz macunu ile kabak macunu arasında çok büyük bir lezzet farkı olmayabiliyor.

Bir yiyeceği yemeye kadar verirken; önce beynimizin o yemek ile ilgili önceki kayıtlarını buluyoruz ve eğer bu deneyimler olumlu ise yemeye karar verebiliyoruz. Ayrıca yiyeceğin o anki görünüşü ve pişirilirken duyduğumuz sesler, koku da karar vermemizde etkili oluyorlar.

Hastalıklar ve koku

Bebek kokusu dediğimiz bir şey vardır… Kötü kokuya neden olan ter bezleri ergenliğe kadar aktif olmadıkları için; ve tabi ki pudra, ıslak mendil, bebek yağı gibi ürünlerin de kullanımlarından dolayı bebekler çok güzel kokuyorlar değil mi? Bazı hastalık durumlarında ise, bazı tipik kokular bebeklerin hasta olduğuna dair ipuçları verebiliyor mesela (örneğin kakasındaki veya nefesindeki koku).

Diabetli hastalarda, kan şekeri çok yüksek düzeylerde ise kişinin nefesinde çürümüş elma (aseton) kokusu oluyor. Tifo hastalarının nefeslerinde, yeni pişmiş ekmek gibi bir koku olduğu belirtiliyor doktorlar tarafından. Bazı tüberküloz tiplerinde de insanların bira gibi koktukları biliniyor. Kistik fibrozisli hastaların nefesleri biraz asidik bir kokuya sahip oluyor. Difteride vücut tatlı ve biraz kokuşmuş, su çiçeğinde nefes ve ter tatlı ve mayhoş kokuyor. Vajinanın bazı bakteriyel hastalıklarında balık kokusu belirgin oluyor. Böbrek yetmezliklerinde nefes amonyak kokuyor.

Bunların dışında bazı zehirlenmelerde de farklı ve tipik kokular olabiliyor.  İdrarda menekşe kokusu terementin zehirlenmesini, nefeste sarımsak kokusu böcek ilaçları (tarımsal ilaçlar), arsenik  ve talyum zehirlenmelerini düşündürürken; siyanür zehirlenmesi söz konusu olduğunda nefes acı badem gibi kokuyor.

Balık kokusu: Hem idrarın hem de terin bayat balık gibi kokması çok nadir görülen bir hastalığın belirtisi. Bu hastalıkta bir takım enzim yetersizliği nedeniyle vücutta biriken madde (trimetilamin) hem kanda hem de idrarda artıyor.

Küf kokusu: bebeğin teri, idrarı ve cildi kokuyor. Koku kapalı bir odadaki havlu ya da küf kokusu gibi oluyor. Fenilketonüri için tipik olan bu bulgu, ilk fenilketonürili hastanın teşhisinde önemli rol oynamış. Annesinin ısrarla küf gibi koktuğunu söylediği çocuk yapılan testler sonucunda fenilketonüri teşhisi almış.

Terli ayak kokusu: İzovalerik asidemi adı verilen genetik geçişli bir hastalıkta ter peynirimsi ve terli ayak gibi kokuyor.

Maya – Malt kokusu: Metiyonin adlı maddenin emilim bozukluğu sonucu emilemeyen metiyonin’in, barsak bakterilerince parçalanmasıyla ortaya çıkan maddeyle oluşan idrar kokusudur.

Yasemin kokulu bir hafta sonu geçirmeniz dileği ile…

Uzman Fizyoterapist ve Yaşam Koçu

PINAR ÇAVLAN

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar