CTP Parti Meclisi toplantısından ve Türkiye’yle birlikte hazırlanan metnin basına sızdırılmasından sonra, mesele su meselesi olmaktan çıkmıştır…
Bundan sonra, kim neyi yönetecek, kim neyi işletecek artık bir önemi yoktur…
Dünyanın bu köşesinde, tüm dünyanın “etle-tırnak” diye bildiği ittifak, yara almıştır.
Olaya politika açısından bakıyorum…
Yani uluslararası politika açısından…
Hani Kıbrıs konusunda, Kıbrıs Türkleri’ni ilgilendiren her konuyu, Türkiye açısından değerlendirenler, Türkiye’ye karşı Kıbrıs’ı ellerinde koz olarak tutanlar da, eminim şaşkındırlar…
Hem de ne zaman..? Kıbrıs konusunda tüm tarafların birlikte karar vermeleri gereken bir zamanda. Satrancın en kritik hamlesinden önce…
Resmen ters köşe durumu var…
Hem Türkiye ile KKTC arasında bir çözülme, hem de eğer birilerini ilgilendiriyorsa, Kıbrıs’ın Kuzey’indeki yönetimde bir çözülme.
Aslında böyle bir lüksümüz yoktu. Ne Türkiye’nin, ne bizim…
Ne yapalım, akıl yolunu bulamadılar, gerginlik yolunu tercih ettiler. Hem de her iki taraf…
Bu noktada UBP’nin nerede olduğu da merak konusu.
Bence, UBP, CTP’nin sonuçta diplomasi yoluna geleceğini düşündü ve çıkış yapmadı.
Yani taraf olmadı…
Belki de en doğrusunu yaptı…
Başbakan’ın “Herkes zor durumdadır. Su konusunun çözülememesi ve mali protokolün imzalanmamasından kaynaklanıyor…” açıklaması ve 13. Maaşlarla, çiftçinin alacaklarının bu iki konuya bağlı olduğunu söylemesi, düğümün tarağa geldiğini göstermektedir.
Yapılacak olanlar da belli aslında.
Yüz yüze görüşmek… Teknik heyetlerle değil, siyaseten…
Öyle Parti Meclislerinde, şurada burada yapılan değerlendirmelerin hiç bir anlamı yoktur.
Seçilmiş bir hükümet vardır ve bu bir ortaklık hükümetidir. Otururlar, son kez değerlendirirler ve kapıyı çalarlar…
İşte UBP’nin bugüne kadarki duruşuyla, o kapıyı aralayacak taraf olma özelliğini koruduğunu düşünüyorum…
Yani geçmişte DP’nin, CTP’yi geride bırakan çıkışlarını yapmayan UBP, diplomasi yolunun açılmasını sağlayabilir…
Tabii UBP yönetimi de, kendi içindeki “hükümeti yıkın” lobisine kulak asmazsa…
Aksi, toplumsal bir kaosa yol açacaktır ki, başta da dediğim gibi, bu noktada suyun lafı bile olmaz…
YERİN KULAĞI VAR
KAFAM KARIŞTI:
Türkiye Orman ve Su İşleri Bakanlığı açıklamasında, 24 Aralık 2015 tarihinde Türkiye’den gelen heyetle, bizimkilerin görüştükleri belirtiliyor ve “Sistemin Yap İşlet Devret modeli ile işletileceği, geçiş sürecin de ise DSİ tarafından işletilmesi konusunda mutabakat sağlanmıştır” deniyor. Sonra öğreniyoruz ki, KKTC’den Maliye Bakanı, Tarım Bakanı ve CTP Genel Sekreteri metnin hazırlanmasına katkı koymuşlar. Ama sonra ne olmuşsa olmuş, çıkan protokolu Parti Meclisi’ne götürme kararı almışlar. Bu ne perhiz, bu ne lahana, inanın benim kafam karıştı…
HÜKÜMETTE ÇATLAK:
Su, hükümet ortakları arasında da sızıntıya sebep oldu. Türkiye’den gelen suyun yönetimi konusunda ayrı düşen ortaklar, ortak bir çözüm için çıkış arıyorlar. UBP kanadının, CTP Parti Meclisi’nin ürettiği son kararı benimsemediği ve durumun hükümette sorun yaratabileceği iddia ediliyor. Bunun ilk sinyalleri de, dünkü Meclis’te, Başbakan ve Çavuşoğlu’nun konuşmalarında çok net olarak ortaya çıktı… Aman dikkat, bırakıp kaçan bir hükümet daha görmeyelim…
CTP’NİN BAŞARILARI:
CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, ‘başarının, meseleyi kendilerinin karşı çıkmayacağı şekilde sonlandırmak’ olduğunu söylüyor. Kendileri CTP midir, yoksa toplum mu, anlaşılmıyor. Hele de, “CTP'nin amacı suyu refahı yükselterek kullandırtan parti olmaktır” sözleri tam bir fiyasko. Halbuki toplumun içinde bulunduğu durum, tam bir mengene vaziyeti. Para yok, pul yok, toplumsal sorunlar almış başını gidiyor, neredeyse bir plan çıkmak üzere, halkın haberi yok. Bunca stresten sonra, CTP’nin bugüne kadarki başarılarını sıralamak pek de şık olmamış…
SURREAL:
Cüneyt Özdemir, yerel basını atlatarak, Akıncı ve Anastasiadis'le bir röportaj yaptı. Röportajlar, Pazar akşamı 5N 1K'da yayınladı. Aslında bizim bilmediğimiz bir şey de yoktu programda ama, dıştan öyle görünmüyor anlaşılan. Türkiye'den bir izleyici bakın ne yorum yapmış; "5N1K'yı izliyorum da, hakikaten bugünün dünyasında Kıbrıs'ta yaşananlar surreal geliyor…".
BOŞA GEÇEN ZAMAN:
Başbakan Ömer Kalyoncu yaşanan maddi sıkıntının nedeni olarak Türkiye ile imzalanmayan mali protokol ve su konusunda yaşanan kriz olduğunu açıkladı. İyi de siz bu sıkıntının yaşanacağını görmediniz mi? Niye zamanında protokolü hazırlayıp imzalamadınız, dört ayı aşkındır hükümettesiniz, son güne kadar beklemenin alemi neydi? Her iş böyle mehter takımı gibi gidecekse, zor…
EŞİ BENZERİ YOK:
Dünyanın hiçbir ülkesinde göremez, duyamazsınız, devletin ödemesi gereken maaşları ödeyeceğinin haberi yapılsın. Ve başka hiçbir toplum yoktur ki, bu haberi duyunca sevinsin. Normal maaşlar ödeniyor diye haber oluyorsa ve bundan utanmamız gerekirken, sevinebiliyorsak eğer, 13. maaşların ödendiği günü de resmi tatil ilan edelim, olsun bitsin…
ZİRVEDEKİLER
Emine Dizdarlı: Yeni Ombudsman Dizdarlı, kararlı görünüyor. Yanlış yapan memur için Kamu Hizmeti Komisyonu’na başvurup, görevden alma yetkisi olduğunu, gerekirse bunu kullanacağını da söylüyor; yasalar konusunda bir eğitim çalışması yapacağını da…. Dizdarlı’ya göre, 2011-2012 yıllarında Bakanlar Kurulu’nun yasalara aykırı aldığı kararlar var, ama bunları kimsenin denetleme yetkisi yok. başsavcılık ne yapmış, o da belli değil. Söylediği en güzel cümleyse şu; “İdarenin, bizim varlığımızı hissederek, yapacağı işleri keyfi yapmasını bir nebze olsun önleyeceğiz…”
DİPTEKİLER
Rum Muhalefeti: Rum muhalifler, Akıncı ve Anastasiadis’in birlikte “iyi yıllar” demelerine bile karşı çıkmışlar. Özellikle de, humanist AKEL’e bakın; liderlerin Kıbrıs sorununu kendi başlarına çözeceği yanılgısına kapılmamak gerekirmiş… Hele de bu mesajlar uluslararası medyada yayınlandığı için, olumsuz sonuçları olacakmış. Hazımsızlığın da bu kadarına pes… Aslında niyet kötü…
