Dün, Dünya Mülteciler Günüydü…
Son dönemde, tüm dünyayı ama özellikle bölgemizi etkileyen bir insani sorun.
KKTC’de bile şu anda 70-80 kadar mülteci var. Geçtiğimiz yıl 300 mülteci de sınır dışı edildi.
En korkuncu, bir yasamız olmadığı için, önce hapse atıp yargılıyoruz, sonra da sınır dışı…
Bir kaç yıldır sahile vuran mülteci cesetlerinden biz de payımızı aldık.
Daha geçtiğimiz ay Karpaz sahillerine vuran 9 ceset…
Paralarıyla kandırılan, güvenliksiz koşullarda seyahat ettirilen, çoğu kez verdikleri paraya rağmen olmadık yerlere bırakılan ve yollarda can veren mülteciler…
İnsan kaçakçılığı ve mülteci kaçakçılığı, bugünün dünyasında mülti milyar dolarlık bir iş sahası haline gelmiş.
Çıkıştan, varılacak yere kadar kaçakçılığın her adımında bir çeşit rüşvet mevcut.
Yapılan yolsuzluklar, mültecilerin canlarını riske atıyor.
Bakın şimdi…
Aşağıda vereceğim bilgiler, Akdeniz üzerinden Avrupa’ya yürütülen mülteci trafiğiyle ilgili…
En başta kaçakçılar, resmi makamlara hileli pasaport ve vize için rüşvet dağıtıyor…
Sonra geçilecek ülkelerin sınırlarında kontrol noktalarında, mültecilerin geçişini sağlamak için yine rüşvet devreye giriyor…
Kaçakçılar, Ortadoğu’dan, Avrupa’ya götürmek üzere, insan başına 3 bin dolara varan paralar alıyorlar.
Kadınlar, cinsel baskı ve taciz gibi ekstra risklerle karşılaşıyor.
Her bir lastik bota, 30 ila 50 kişi dolduruluyor.
Sahte cankurtaran yelekleri ve botları terkeden kaptanlar ölüm riskini artıran unsurlar…
Sonuç…
2014’den bugüne Akdeniz’de, yollarda, denizde ölen mülteci sayısı 16 bin 328…
Neredeyse savaşta ölenler kadar…
Tamam, savaşı bahane ederek, Avrupa’ya kapağı atma niyeti diye de bir şey var.
Ülkelerinde kalıp mücadele etmek yerine, sözde kolay yolu seçen bu insanlar her şeyi, kendi canlarını da, çocuklarının canını da riske atmaktan çekinmiyorlar.
Türkiye’deki Suriyeliler ciddi bir örnek.
Hatta o kadar rahatlar ki, bayram için Suriye’ye gidip geldiler.
Yine de, işin insancıl yönünü gözardı etmeden, acilen bir mülteciler yasası çıkartmak şart.
En azından şartlarını belirleyerek, “sığınmacı” statüsünü verebilmek lazım…
Tanınmamış olmamız, bizi uluslararası izlemeden kurtarıyor olabilir.
Ama bu bir çağdaş, uluslararası prensip.
Sorulmadan da yerine getirilmeli…
YERİN KULAĞI VAR
BU İŞLER NUTUK ATMAYA BENZEMEZ:
Kadın hakları dendi mi mangalda kül bırakmayan partilerimiz iş seçime geldi mi hepsini unuturlar. Pazar günü yapılacak seçimlerde 111 belediye başkanı adayından sadece 5’i kadın. Demek ki bu işler kadınlar gününde veya kadın etkinliklerinde nutuk atmaya benzemezmiş. DP, HP ve TDP dışında diğer partiler kadın aday göstermediler. Bizde kadınların seçimlerdeki görevi seçilmekten çok, erkek adayların seçilmesi için sokalarda oy toplamak…
NASIL OLUR?:
Haberi TAK vermese, uyduruk diyeceğim. BRT’nin dün akşam yapılan ve Girne Belediye Başkan adaylarının katılacağı “Yerel Seçim 2018” programına, mevcut Başkan ve aday olan Nidai Güngördü davet edilmemiş. Eminim bir hata var, bir ihmal var. Ama akıl alacak bir ihmal ya da hata değil. Ben bu satırları yazdığımda henüz program başlamamıştı. Belki de son dakikada düzeltecekler. Ama bir yönetim zaafiyeti, bir laçkalık olduğu aşikar…
OLACAĞI BUYDU:
Gasp, cinayet, darp ve kundaklama olaylarında sınır tanımıyoruz. Son olarak KKTC Merkez Bankası’nı yakmak istediler. Kimliği belirsiz bir kişi içerisinde yanıcı madde bulunan pet şişeyi yaktıktan sonra bankanın giriş kapısına doğru attı. İşyerleri bitti, sıra artık devlet dairelerine geldi anlaşılan…
NASIL OLUR:
2017 yılında Dikmen’de bir kadına tecavüz ettikten sonra güney Kıbrıs’a kaçan zanlı kuzeye geçerken yakalanıp mahkemeye çıkarıldı. Karar; “teminatla serbest”… Adam suç işliyor ve ülkeden kaçıyor. Geri geldiğinde ise cezaevine gönderileceğine halkın arasına salınıyor. Bundan daha hafif suçluları bile cezaevine gönderirken, yeniden kaçma ihtmali bulunan birisini nasıl serbest bırakıyoruz doğrusu anlamıyorum…
ÖZEL TV’LER, SEÇİM YASASINDA YOK Kİ:
Yayın Yüksek Kurulu Başkanı Olgun Üstün, medyaya seçimlerle ilgili YSK kurallarına uyma çağrısı yapıyor ve uymayana yaptırım uygulanacağını söylüyor. Oysa bir kaç gün önce YSK Başkanı Narin Şefik şöyle diyordu; “Şu anda herkes memnun,TV programlaına herkes çıkıyor ama bu yasada yoktur”. Aynen öyle, yasaya baktım, yalnızca devlet radyo ve televizyonlarından bahsediyor, özel yayıncılıkla ilgili hiç bir kural yok…
UTANIR MIYIZ, SANMAM:
BBC’nin haberine göre, Japonya milli takımının Kolombiya ile oynadığı açılış maçının ardından, oturdukları koltukları temizleyip, çöplerini yanlarında getirdikleri çöp torbalarına atıp, stadı öyle terketmişler. Bu haberi okuyunca aklıma bizim durumumuz geldi. Ve hem kirletip, hem de şikayet ettiğimizi düşündüm. “Japonlar kadar olamadık” demeyeceğim, çünkü onlar başka türlü(!) insanlar.
ZİRVEDEKİLER
Eşref Çetinel: “Bölgedeki çıkarlarının içine kattıkları Kıbrıs’ı senetsiz sepetsiz ‘Türk ve Rum’a yedirmezler!’ Hele de seksen kilometre ötede gözlerin ve dikkatlerin üzerinde olduğu, artık ‘korkan’ değil; ‘korkutan taraf’ olarak bölgede yerini alan Türkiye de varken! Bu nedenle artık Kıbrıs siyasi sorununa sadece ‘Türk-Rum halkları’ arasında sağlanacak bir çözüm prespektifinden bakamazsınız!
Hidrokarbon yataklarını çözümün dışına itemezsiniz!”…
DİPTEKİLER
Hem Kadro Fazlası, Hem Eleman Eksiği: Dün bir arkadaşım, sosyal medya sayfasında paylaştı. Bakın ne diyor; “Ben anlayamıyorum, devletteki o personel fazlası nerede? Girne Hastanesi’nde tahlil yazdırma kuyruğu uzayıp gidiyor. İşlem yapan tek bir kişi. Sıra numarası almak için işlem kuyruğu upuzun… O fazlalar neden buralara kanalize edilip çalıştırılmıyor? Anlayan anlatsın”. Çok doğru söylüyor. Hem kadrosuz eleman fazlasından söz ediliyor, hem de eleman eksikliğinden. Aslında bunu yapmak için reforma falan da gerek yok. Biraz cesaret yeter…
