Bazı şeyler önceden yazılır söylenir.
Olup olmayacağı belli değildir.
Olan da vardır.
Olmayan da…
…
İsa’yı çarmıha gerdiklerinde, askerler üzerindeki elbiseleri yırtıp aralarında bölüştüler.
Sıra mintanına gelince, bu yekpare mintanı kesip bölmediler.
“Bunu yırtmayalım”, “Kime düşecek diye kura çekelim” dediler…
…
Bunun üzerine Yuhanna’nın İncil’inde şöyle denir:
Bu olay, şu kutsal yazı yerine gelsin diye oldu:
“Giysilerimi aralarında paylaştılar
Elbisem üzerine kura çektiler”
…
Olay daha önceden görülüp bildirilmiş, daha sonra da aynı olay meydana gelmiş.
İşin kutsallığı bu…
…
Yine İncil’de geçer.
“Ekmeğimi yiyen bana ihanet etti” şeklindeki kutsal yazı da sonradan gerçek olur.
12 Havarilerden biri olan Petrus, İsa’ya ihanet eder.
Üstelik İsa’nın onu şöyle uyarmasına rağmen:
“Horoz ötmeden beni üç kez inkar edeceksin.”
Öyle oldu.
İsa tutuklandığında, Petrus’a üç kez soruldu.
Üçünde de İsa’yı inkar etti.
Üçüncü inkarda horoz ötmeye başlayınca, kutsal söz yerine geldi…
…
1968’de ikili görüşmeler başladığında işin şipşak biteceği sanılmıştı.
Zaten, o yıllarda ne kadar sorun vardı ki.
Toplansa bir A-4 kağıdında toplanabilirdi hepsi.
Annan Planı gibi binlerce sayfaya hiç gerek yoktu.
Ama sorun çözülemedi.
Bu sorun şu kutsal söz yerine getirilsin diye çözülmedi:
“Bin gavur kellesi bin kin ödemez…”
…
Sonra 1974 oldu.
Masa tekrardan kuruldu.
Sanıldı ki mesele şipşak bitecek.
O dönem ne kadar sorun olabilirdi ki?
Toplasan iki A-4 sayfasına ancak sığardı.
Ama yine çözülemedi.
Sorunun çözülmeyişi şu kutsal söz yerine gelsin diye oldu:
“Domuzdan post, Rum’dan dost olmaz…”
…
Sonra arada bir şey oldu.
Yıl 1983.
Kuzeyde cumhuriyet ilan edildi.
Cumhuriyetin kuruluşu şu kutsal söz yerine getirilsin diye oldu:
“Ya Taksim ya ölüm”
…
Görüşmeler aralıklarla 40 yıl kadar sürdü.
Cuellar belgelerinden Gali Fikirler Dizisi ve Annan Planına kadar birçok doküman ortaya çıktı.
Zaman zaman sorunun çözüldüğü hissine kapıldı ahali.
Bir türlü olmadı.
Olmamasının nedeni şu kutsal söz yerine gelsin diyedir:
“Kıbrıs sorunu bir işgal sorunudur…”
…
Az gittik uz gittik.
Kaç mevsim geçti, kaç masa kuruldu bilinmez.
Nesiller değişti.
Siyasetler değişti.
Bugünlere gelindi.
Sorun hâlâ çözülemedi.
Çözümsüzlük sürüyor.
Çözümsüzlük şu kutsal söz sorulsun diye sürüyor:
“Masadan kim kaçtı?”