Malta İzlenimleri-5 Dragut denedi Napolyon bitirdi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Malta İzlenimleri-5 Dragut denedi Napolyon bitirdi

Dragut, Malta tarihinde “zalim, gaddar, canî” olarak anılan biridir. Başkent Valletta’nın bulunduğu yarımada iki derin körfez tarafından oluşturulmaktadır. Bu iki körfezin deniz tarafında oluşturduğu üç tane burun bulunuyor. Burunlardan birinin adı da “Dragut Burnu”dur.
Bunlardan biz ne, diyenler olabilir. Mesele şu ki Dragut, Turgut’un yani Turgut Reis’in Malta’da ve Güney Avrupa’da bilinen ismidir. Valletta’daki Ulusal Güzel Sanatlar Müzesi’nde Giuseppe Cali’nin (1846-1930) “Dragut’un Ölümü” adlı büyük yağlı boya bir tablosu bulunmaktadır.
Turgut Reis’in Birgu kuşatması sırasında bir şarapnelle yaralandığı ve bir hafta sonra da öldüğü bilinmektedir. Cenazesi Libya’daki Trablus’a götürülerek orada toprağa verildi. Turgut Reis, Malta şövalyelerinin yönetiminde bulunan Trablus’u ölümünden 14 sene önce ele geçirmiş ve kenti Akdeniz’in en önemli limanlarından biri haline dönüştürmüştü.
Turgut Reis, Bodrum’da bugün kendi adını taşıyan köyde, 1485 yılında doğmuştu. Türk tarihlerinin genellikle es geçtikleri nokta, Turgut Reis’in Rum asıllı biri olmasıydı. 12 yaşında levent olarak Osmanlı donanmasına katıldı ve orada özellikle topçulukta gösterdiği mahareti ile süratle yükseldi. 1520 yılında Barbaros Hayrettin Paşa’nın donanmasına katıldı. Akdeniz’de korsanlık yaptığı 50 yıl boyunca hiçbir Hristiyan gemisinin hedefine varacağı garantisi yoktu. Turgut Reis, her an bir yerlerden çıkabilirdi. Çıkınca da kurtuluş ihtimali pek azdı.
Bazan Barbaros’la birlikte bazan da tek başına Adriyatik, İtalya ve İspanya sahillerindeki kentleri yağmaladı. Zaptettiği kimi kentleri Osmanlı imparatorluğu, kimilerini de Fransa krallığı yönetimine bıraktı. Bir defasında Malta’nın ikinci büyük adası olan Gozzo’ya saldırmış ve 5,000 Gozzolu’yu esir almıştı.
Preveze deniz savaşında Barbaros’un yardımcılığını yapmış ve Vatikan devleti kadırgasını ele geçirip kaptanı Dovizi’yi esir etmişti. Barbaros’un ölümünden sonra, Kanuni onu Akdeniz kuvvetleri komutanlığına atamıştı.
1565 yılında Kanuni’den gelen emirle Malta seferine katılan Piyale Paşa güçlerine katıldı. Piyale Paşa deniz kuvvetleri, Lala Mustafa Paşa ise kara kuvvetleri komutanıydı. Malta şövalyeleri, bugün Valletta’nın bir varoşu olan Birgu kentinde toplanmışlardı. St Elmo kalesi de en iyi korunaklı savunma hatlarıydı.
Turgut Reis, yıllar önce, Birgu’yu kuşatmış ama iyi savunulduğu için onu ele geçirememişti. Bu deneyime sahip olan Turgut Reis, iki komutanın savaş stratejisine itiraz ederek, Malta adasının ele geçirilmesi daha kolay olan kentlerini ele geçirdikten sonra Birgu’ya saldırılmasını önerdi ama komutanlar kendisini dinlemedi. (Kuşatmadan sonra Birgu’nun adı Citta Vittoriosa – Muzaffer Kent veya Gazi Kent – olarak değiştirildi.)
Kuşatma sırasında Turgut Reis ölünce askerin morali bozuldu. Bu arada Sicilya’dan Malta’ya yardım geldiği haberi geldi. Bunun üzerine Osmanlı ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Kılıç Ali Paşa tarafından  Turgut Reis’in cenazesi Trablus’a götürüldü. Turgut Reis’in önerisinin kulak ardı edilmesi pahalıya mal olmuştu. Ne var ki birinin “damat”, ötekinin “lala” olması nedeniyle kelleleri kurtulmuştu. (Beş sene sonra aynı ikili Kıbrıs’ı fethe gönderilmişti. Malta’dan aldıkları ders sonucunda en sağlam korunaklı Mağusa kenti, sona bırakılmıştı.)
Malta tarihine “Büyük Kuşatma” olarak geçen Osmanlı kuşatmasından sonra Büyük Üstat De la Vallette, Osmanlı saldırısına dayanacak yeni bir kent kurmaya karar verdi. Yarımada şeklinde olan yüksekliğe kurulmasına karar verildi. Osmanlı toplarının yerleştirildiği alana, Avrupa’dan gelen bağışlarla, Papa’nın özel mimarı Francesco Laparelli’nin çizdiği plan doğrultusunda yeni bir kent kurdu. Kalın surlarla çevrili olan kente, Büyük Üstat’ın adına izafeten Valletta dendi. Ne var ki Osmanlılar bir daha bu diyarlara uğramadılar. (Ancak son altmış yılda Osmanlılar bu diyarlara öyle bir korku salmıştı ki bir İtalyan şövalyenin mezar taşında şöyle yazıyor: “Ülkemde rahat yaşamak için dünyanın neresinde olursa olsun Türklere karşı savaşıyorum.”)
Osmanlı tehlikesi geçince Malta şövalyelerinin birbirleriyle didişmekten başka işleri kalmamıştı. Yedi gruba ayrılan şövalyelerin her birinin Valletta’da birer karagâhları veya manastırları vardı. Her birinin St. John Katedrali’nde birer de şapelleri vardı. Her biri kendi şapellerini altın ve gümüş kaplamalarla süslemişler ve oralara değerli tablolar asmışlardı.
St. John Katedarli herhalde Malta’nın en görkemli binasıdır. De la Valette ve öteki Büyük Üstatlar burada gömülüdürler. Katedralin içinde yürürken aslında mezarların üzerinde geziniyorsunuz. Her birinin ayrı armaları ile süslenmiş mermer mezar kapakları, Katedral’e ayrı bir hava kazandırıyor.
Hayat bu minval üzere akıp giderken 1798 yılında ansızın saat durdu. Mısır seferine çıkan Napolyon, su ve erzak takviyesi bahanesiyle 300 gemiyle Valletta’nın Marsaxlokk limanına girdi. Karaya çıkınca Büyük Üstat’a bir ültimatom vererek şövalyelerin dört gün içinde adayı terk etmelerini istedi. Bu Malta Şövalyelerinin sonu oldu.
Fransız askerleri Valletta’yı yağma etmeye başladılar. Bu büyük yağmadan sadece St. John Katedrali kurtuldu çünkü bu arada Maltalılar Katedral’in içini siyah boyayla kapladılar. Askerler buna kanarak boyanın altındaki altın ve gümüşleri yağmalamadılar.
O günden sonra Malta Şövalyeleri ancak sembolik olarak varlıklarını sürdürebildiler. Sembolik olarak hala var oldukları söyleniyor. Ama ne işe yaradıklarını, doğrusu, bilmiyorum.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar