KKTC’nin kuruluşunun 31. Yıl kutlamalarında yeni koordinatörümüz Bülent Arınç’ın, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun, Türkiye ve Kıbrıs Türk halkının siyasi sorunla ilgili beklenti ve açıklamalarını izlerken, “söylemlerden” süzüp akideleştirdiğimiz şu üç konunun altını çizdikti:
Bir: Güney Rum Yönetimi Kıbrıs’ın tümünü temsil edemez. Türk tarafı buna asla izin vermeyecektir!
İki: Hidrokarbon yatakları tüm Kıbrıs’ındır,
Üç: Evet, Anstasiadis masaya harita koymamıştır ama müzakereler safhasında hem “paylaşımla” ilgili “yüzdeliklerden” hem de “köy isimlerinden” söz etmiştir.
Eğer bunlara müzakereler dışındaki Ankara’nın beklentilerini de ekleyecek olursak şöyle diyeceğiz: Türkiye iki devletli çözümden yanadır! Ancak bu isteğinin ileride uzlaşıya varılacak bir federal sistem kapsamında ne kadar geçerli olacağını bilemiyoruz! Politik gelişmeler sürecinde “al-ver”e geçildiğinde her iki tarafın da özveride bulunması tabi ki kaçınılmazdır…
O ZAMAN ÇÖZÜM DE OLSA “DEĞİŞMEYECEK” OLAN NEDİR? Tabi Türk tezi açısından! Doğrusunu isterseniz bunun cevabını veremiyoruz! Ve “mesela” diyoruz: Eğer Rum tarafı AB’ye nakledilecek gazın Türkiye üzerinden geçmesini kabul ederse karşılığında Rum tarafına nasıl bir ödün verecektir? Mesela Anastasiasidis’in sözlü ve kağıtçıklarla ilettiği açıklanan Kuzey’deki toprak talepleri kabul görecek midir?
Veya dönüşümlü Başkanlık yerine kalıcılığı ile “hep Rum Başkan” formülüne evet mi denecektir?
Veya Rum tarafının istediği Annan planının üzerindeki ödünler mi gündeme gelecektir?
Dahası çözüm “merkezi sisteme” dayanan federasyon mu olacaktır yoksa “konfederasyon” mu olacaktır?
Türkiye garantörlük hakkından vaz geçecek midir?
Veya Rum ve Yunan tarafı Türkiye’nin üyeliği konusundaki “başlıkları” veto etmeyeceği konusunda güvence verirse karşılığında hangi siyasi ödünleri alacaktır?
Mesela Türkiye garantörlük hakkından vazgeçecek midir?
BUNLARI DURUP DURURKEN YAZMADIK: “Deme olmaz olmaz, olmaz, olmaz” deyişinden hareketle ve de Annan planında da “olmaz” derken nelerin nasıl “olduğunu” gördüğümüzden yazdık! Dolayısıyla şu siyasi değerlendirmeyi “çok doğru” yapabilmeliyiz:
Kıbrıs sorunu Türkiye’nin bölgedeki çıkarları gözetilerek mi çözüme ulaştırılacaktır?
Kıbrıs sorunu hem Kıbrıs Türk halkının hem de Rum halkının ortak çıkarlarında mı çözüm bulacaktır?
Kıbrıs sorunu AB ile Güney Rum Yönetimi ekseninde mi çözülecektir?
YOKSA: Kıbrıs sorunu Kıbrıs Türk halkının adadaki var oluşu ile ebedi kalıcılığı gözetilerek mi çözüm bulacaktır?
Bu sorulara hâlâ kesin cevaplar veremiyorum! Çünkü huyum kurusun, çok “şüpheciyim!” **********
İşte o müşavirler sorunu! (Her şey eskiyip gündemden düşse, müşavirler her zaman gündemde!)
Bu “müşavirlik” yahut “danışmanlık” veya halk tabiri ile “akıl hocalığını” KKTC’de kim icat ettiyse önce onu memleketin “baş müşaviri” olarak siyaset tarihimize yazmalıyız. Sonra da Saray önüne heykelini dikmeliyiz ki “ebediliği” devam eylesin!
Devlet dairelerinde onca müdürler, müfettişler, donanımlı ve tecrübeli kamu görevlileri varken, sen kalk kendi aklın kendine yetmediğinden, akıl almak için “akıllıdır” dediğin “müşavirler” tut! Her birine en yüksek baremden maaş bağla! Sonra seçime git, kaybet, sen de müşavirin de soğan cücüğü gibi ortalarda kal ama maaşları da cebbelü etmekten vazgeçme!
Sonuç: Ulana birike sayıları oldu mu 150! Üstelik bu imtiyazlı sınıflı müşavirlere 2015 bütçesinde 17 milyon 806 bin TL ayrıldı!
İşin tuhafı şudur ama: Yıllardır tartışmaları yapılan, iktidarla birlikte geldikleri halde birlikte gitmeyip en yüksek baremden maaş çekmeye devam eden bu “müşavirler” ne uzmandırlar ne de profesör! Yani ne öyle donanımlıdırlar ne de “akildirler!”
Ya öğretmendirler ya memur! Ya üst kademe bürokratıdırlar ya sıradan insanlar! Tek ortak noktaları birlikte geldikleri iktidarın sempatizanları ile partizanları olmaları. Müşavirlikleri de ödülleri tabi!
MÜŞAVİRLERE BAKIN BİR DE MEMLEKETE? Kaldı ki insan “hasbası çıksın” der! Eğer sayelerinde KKTC istikrarla gelişmişliği yakalasaydı! Eğer KKTC sayelerinde kendi ayakları üzerinde duracak takatı bulabilseydi! Eğer KKTC Belediyelerinden hastanelerine, okullarından sanayine ve ötesi tüm sektörlerine kadar belirli bir düzeye ulaşsaydı.
Eğer bu kadar büyük oranda işsizlik olmasaydı falan… O durumda insan “o müşavirler furyası ile astronomik maaşlarına helal olsun da dedi hazmı taam olsun da!
Oysa ne diyor? Müşavirler şişinip gelişip, çoğalıp yoğalıp, tek ter damlası akıtmadan maaşları cepledikçe memleket batıyor!
Sonra Meclis’teki Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi oturuyor tasarruf yılı olması gereken 2015 yılı bütçesinde Müşavirlere yani “akıl hocalarına” 18 milyon küsur TL ayırıyor…
TENZİH EDERİM: Sakın “müşavirleri” hedef aldığım sanılmasın. Sümme haşa! Aralarında arkadaşlarım bile vardır. Biliyorum ki onlar sadece biraz pahalıya da mal olsalar bu memleketin dönen çarklarının birer dişlileridir ki ne “devleti alilerine” kendileri için “müşavirlik” makamları ihdas ettirdiler ne de ille de beni “müşavir” yap dediler. “Bakanların adamları” olmalarına karşın sistemi icat aden onlar değildi! Olay Türkiye’den parayı beleş kaptığı için hesabını yapmayanların; sıradan bir daire müdürünün bile yapabileceği işleri yeni istihdam alanları yaratıp harcayanların marifetidir! Kaldı ki bu ülkede kime hem makam hem de astronomik maaş bahşedeceksiniz de vatan millet çıkarları sevdasından “yok kalsın, istemem” diyecek? Evet memleketimiz insanları sorunlar karşısında bunalmıştır ama henüz aklını yememiştir!
NEYSE: Zaten hükümet dalgalanıp çalkalanıyor. Müşavirler konusu da varsın araya sıkıştırılsın. Kıyamet mi kopar? ********** Kısaca takıldığım: (Özgür memleketim)
KKTC’li olarak Türkiye’nin “Türkiyelisi” olmayı ister miydik? İstesek de olmazdık ayrı konu! Çünkü o yetmiş beş milyonluk devasa ülkenin mozaikleri arasında sabun köpüğü gibi eriyip giderken geriye hatıramız bile kalmazdı! Çünkü ne dini inancımız benzeşiyor ora ile ne de çok derinliği olmayan kültürümüz!
Ya şu dönemlerin Güney’ini yaşamayı tercih eder miydik? Sanmıyorum çünkü battılar! Ellerinde kalan AB üyeliğinden başka güçleri yok onu da yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar!
Yahut İngiltere’de İngiliz? E, zaten oralarda varız da hayallerinden düşmüyor Kıbrıs! Bir çözüm olsa yarısı Kuzey’e doluşacak…
Amerikalı olmak çapımıza uygun değil! Sonuçta “biz yine “Kıbrıslı” oluyoruz, galiba da öyle kalmak istiyoruz.
Bu zihin praktisini niçin yaptım? Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Türk Basın Konseyi ile Türk basın Konseyi Girne’de “Basındaki Etik ve Basın Özgürlüğü” konulu bir panel düzenlediler çıkan sonuç şu: “KKTC medyası özgürdür!” Doğrudur! Bu küçük coğrafyada her gün 13 tane gazete yayınlanır ancak iki tanesi bile ayni kazanda kaynamaz! Dahası bu Memleket bir baştan bir başa özgürdür: Mesela:
Bu memleket o kadar özgürdür ki dileyen dilediğince Üniversite açar, ne soran var ne arayan!
Bu memleket o kadar özgürdür ki her üç kişiye bir TV kanalı düşer! Bu memlekette iki bini aşkın STÖ’ü var ne yerlere sığar ne göklere! Bu memleketin otuzu aşkın özgür ve egemen sendikası var bir yandan hükümeti hizaya sokar, öte yandan düzeni sağlar! Bu memleket o kadar özgürdür ki üretmeden tüketir, kazanmadan harcar, Abra Kadapra bile şaşar kalır! Bu memleketin sürücüleri o kadar özgürdürler ki yollara çıktılar mı süratten uçarlar hem ölürler hem öldürürler!
Bu memlekette herkes birbirine özgürce kazık atar sonra özgür ve bağımsız mahkemelerden “mazbata mağduru” sertifikası alır!
Kısaca bu memlekette özgürlükler deniz deryalar gibidirler! Ne Türkiye’de vardır olması hayaldir ne Avrupa’da vardır mümkün değildir! Özgür KKTC’ye selam yola devam!
Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber > Köşe Yazarları > Madalyonu çeviriyoruz: (Ya bir gün istemediğimiz ödünleri vermemiz gerekirse!)
Tepki göster
0
Bayıldım
0
Huzurlu
0
Hahaha
0
Üzüldüm
0
Hayran Kaldım
0
Facia