Gene “ulusal bilinçten” söz edeceğim.. “Faşist” diyecek olanlar yanı sıra “adam hâlâ insanlığı öğrenemedi” diyenler de serzenişte bulunacaklar!
Oysa “insanlığı besleyen ulusal bilinçtir.” İnsan önce “vatanı için yaşar!” Nitekim sahibi olduğu toprak parçası da Devletidir.. Devlet olmadan vatan, vatan olmadan “devletlu” olunmaz!
“Hamaset” yapmıyorum! Ki şimdilerde Türkiye’yi dirençli tutan o “yurtseverliğidir.” Halkın birbirine kentlenmesidir. Oysa ötedeki İngiltere tedbir almak konusunda daha yeni uyandı! Amerika’nın Trump’ı virüsün ciddiyetini yeni anladı. İtalya, İspanya treni çoktan kaçırdı Allah’a sığınmaktan başka çareleri yok!
FAKAT Türkiye var ya Türkiye.. O “ulusal bilince” sarılarak daha virüsün dünyada ilk emareleri görülürken, önce Türk halkına, halk da devletine güvenerek tedbirler aldı..
Nitekim Tv. kanallarında izliyorum. İnsanlar nasıl yardımlaşıyorlar.. Birdenbire nasıl yüzlerce “gönüllü yardım örgütleri” oluşmuş.. Devletlerinin yanında çalışıyorlar.. Tüm millet ayağa kalkmış, alınan kararlara uyulması için birbirlerini uyarıyorlar..
BUNA “seferberlik ruhu” denir. Ancak ulusal bilincin, yurt sevgisinin olduğu yerde vardır. Kaldı ki “insanlığı besleyen de işte bu ulusal bilinçtir..”
Eğer biz Kıbrıs Türkleri bu adada yarım asırdır “emperyalizmin” bir halkası olan Güney’deki Rum zulmüne dayanıyor, onca baskıya karşın direniyorsak, bunu hasletimiz olan ulusal bilinçle başarıyoruz..
Koronavirüs birgün bitecek.. Fakat bu adada Kuzey Türk Devleti olarak varoluş savaşımız devam edecek.. Asıl bu “mücadeleye” hazır olmalıyız… Demiş olsak “faşist” mi oluruz? ***
HÜKÜMET ZORDA!
Yıllardır ekonomiden anlayan insanlar derler ki bana, “her şeyden bahset ekonomiden bahsetme!”
Oysa ve inadına bahsederim” çünkü bu ekonomi dediğiniz boğazımdan geçen ekmeğimle suyumdur!
Evimin nafakasıdır! Yetişmekte olan çocuklarımın, sülalemin, geleceklerdeki refah ve istikrarıdır! Bağımsızlığımın, bu topraklarda kalıcılığımın şartıdır!
Nitekim hâlâ tekrarlarım. Ta 1958’lerden beridir bu adada Türklerle Rumlar arasında bugün de devam asıl savaş, ekonomidir!
Nitekim Rum tarafı yıllar yılıdır ekonomisi düzeyli olduğu için, Kıbrıs’ın bütününe sahip çıkmak için mücadele ederken; Türk toplumu da Rum’un sultasından kurtulmak için ekonomik istikrarını sağlama mücadelesi vermektedir.”
VE şimdi bu mücadelenin sınavını hem de “koronavirüslü namüsait şartlarda” Türk toplumu bir kez daha vermeye hazırlanmaktadır. (Ki burada karnımdan “Allah acısın bizi” diyorum!)
Çünkü bugüne kadar Türkiye’nin parasal katkılarıyla anca ayakta durabilen KKTC ekonomisini… Hele bu şartlarda idare etmek… Başta bizatihi Başbakan Tatar gibi iyi bir ekonomist, Maliye Bakanı Amcaoğlu gibi vaziyetleri idare eden bir Bakan da bulunsa… Sadece bugün itibarıyla Virüsten dolayı gitgide hızlanarak dibe doğru vurmaya başlayan “ekonomimizin” yeniden çarklarını çevirecek olanakları yaratmaları mümkün olmayacaktır!
NİTEKİM baktım muhalefet kanadı “ulusal seferberlik” de olsa Hükümetin tedbirlerine mesafeli durmakta!
Örneğin CTP Başkanı Erhürman alınacak tedbirlere temkinli yaklaşırken, YDP Başkanı Arıklı olayı daha bir somuta indirerek “3 aylık projeksiyonda Devletin 2 milyar paraya ihtiyacı vardır” diyor. TDP de “zamanın elimizi taşın altına koyma zamanı” olduğunu söylüyor…
FAKAT kimse sormuyor: 300 bin kişilik bir toplumda Hükümetin “ekonomik Kurulu” varken yanı sıra neden bir de Cumhurbaşkanlığının “Danışma Kurulu” oluşmakta?
Üstelik Meclisteki Milletvekili Serdar Denktaş Cumhurbaşkanının kurulunda! NE yani şimdi de Memleketi Tatar’lı Hükümetle Sn. Cumhurbaşkanlığının Kurulları arasında mı pay edeceksiniz? Birlikte çalışsanız kıyamet mi kopardı?
Kİ yine kimseler sormuyor? Şöyle ki vergilendirmelerde bile mükelleflerden kazancına dolayısıyla parasal gelirlere göre vergi kesilirken, Tatar Hükümeti kararıyla asgari ücretliden de tepedeki müsteşar yada Bakan ve Başbakan’dan da maaşının yüzde 25’i kesilecek! Var mı bu uygulamada görüp ellediğiniz bir adalet?
ÖTE yandan düşünün ki belki daha haftalarca “Koronavirüs” tehdidi nedeniyle tüm ticari ve sanayi yerleriyle tarım ulaşım sektörleri bugünkü “olağanüstü” koşullarla sarmalanmışlıklarında rölantiye yatıp atıl kalacaklar..
Hadi memuru kurtardınız, iflasları nasıl önleyeceksiniz. Yoksa kalan sağlar mı sizin olacak?
***
PARASIZLIĞA MAYALIYIZ DA!
YIL 1963. Rumların Kanlı Noel harekâtıyla başlayan saldırılarında Türk halkı 4 yıl boyunca evlerinin hapisleri, köy kasabalarının esirleri oldulardı. Ne işçi işine ne köylü tarlasına gidebiliyordu büyük bir göç dalgası yaşandıydı.
Fakat o dönemlerde bir “talihimiz” vardı. “Olmayan ekonomi!” Olmadığı için dibe vuracak mecali de olmadı!
Ve dünyada her halde ilk kez olmalı “Türkiye’nin de parasal katkılarıyla tüm memurların erkekleri 30 TL. kadınlar 15 TL. ayda maaşla vaziyetleri idare ettilerdi..
Dört yıl piyasa bu memurların maaşlarıyla döndü. (Ahmet Sanver o günleri kitaplarında çok tatlı anlatır, tavsiye ederim tam zamanıdır okuyun.)
Yani sıkıntıların yabancısı değiliz.. Fakat (bu kez koşullar çok farklıdır. Çünkü “varmış” gibi olsa da gerçekten bir ekonomimiz vardır. Turizmimiz, üniversitelerimiz, birbirini hiç tutmasa da ithalatımız ihracatımız vardır… Fakat işte yine bu krize dayanacağımız yeterlilikte ve her zamanki gibi “ne ihtiyat akçesi” paramız vardır ne kaynağı vardır sağlayacağımız! Desek ki ömürlerimiz leylekler gibi lâk lâklarla geçiyor!