KOP’A DUHUL EYLEME GİRİŞİMİ TÜRK YÖNETİMİNİN KIBRIS CUMHURİYETİ’NE KATILMASI PROVASI MIYDI? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

KOP’A DUHUL EYLEME GİRİŞİMİ TÜRK YÖNETİMİNİN KIBRIS CUMHURİYETİ’NE KATILMASI PROVASI MIYDI?

Şimdi desek ki Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun, KOP’a yani “Kıbrıs Futbol Federasyonuna” katılma girişimi müzakereler öncesinde siyasi çözümün tipik bir provasını çağrıştırmaktadır çok mu saçmalamış olacağız!
Öyleyse “dün de yazmıştık” diyerek bu gün bir açılım daha yapalım:  KTFF’nun KOP karşısındaki statüsü nedir?  “Tüm dünyadan izole edilmiş tanınmamış bir devletin tanınmamış gayrı federe bir ünitesi…” Bu gayri federe Türk futbolunun dünyaya açılması için ne yapması gerekir? Resmen KOP’a katılması… Ancak siyasi sorun nedeniyle KOP’un da şartları vardır. “Katılırsın ama benim emrinde! FIFA ve UEFA ötesi tüm futbola ait işlev ve yetkilerini ancak benim iznim ve yönergelerimle kullanabilirsin…” Kısaca kayıtsız şartsız KOP’un emrine girersin olur biter!
Fakat olmadı! Olmayacağı da belliydi! Çünkü kapsamlı çözüm olmadan bu tip ikili ilişkiler, örneği Maraş’ın iadesinde yahut Limanların açılması olaylarında da görüldüğünce “özel anlaşmalara” bile varılamadan başarısızlığa uğramaktadırlar…
GELELİM KOP’UN KIBRIS SİYASAL SORUNUNA YANSIYAN YÖNÜNE:  Olay şu: Son zamanlarda Anastasiadis’li Rum liderliği “Kıbrıs Cumhuriyetini “evrimleştirerek” federal sisteme dönüştürelim” diyor.  Mümkün değildir  çünkü 1963’lerde resmen tedavülden kalkan bu “Republic of Cyprus”in üzerinden 50 yıl geçmiştir.  Nitekim oluşan “iki bölgelilikle iki toplululuk” koşulları o günlerin “üniter Kıbrıs”ını şimdilerin Federal çözüm arayışlarına  bırakmıştır.
Oysa Anastasiadis’li Rum liderliği kendini çok açıkgöz,  Kuzey’deki Türk liderliğini de aptal yerine koyduğundan,  “hadi gelin 1960’lara dönelim” diyecek kadar kantarın topunu kaçırmıştır! Çünkü olay  KOP örneğinde görüldüğü gibi Kuzey’in self determinasyon hakkını kullanarak resmen “Kıbrıs Cumhuriyetine katılması” teklifidir! Yani tanınmamış Türk yönetiminin Tanınmış Kıbrıs Cumhuriyeti’ne  (Rum’a) azınlık olarak duhul eylemesi!
Eee insaf. Adama o zaman sorarlar: A….n güzel mi? Ancak vurgulamadan geçmemek gerekir.
İŞTE ULUSAL GÜÇ: Rum iktidarı muhalefeti ile nasıl kenetleniyor görüyor musunuz? Downer’ı sadece kapının önüne koymadılar. “Ağzını sil, günahlarını temizle de gel” dediler… Ve tek bir muhalif ses de çıkmadı! Üstelik  üzerlerinde baskı kurmaya çalıştığı için BM’leri özür dilemeye kadar götürdüler… Ulusal irade budur. Gücünün karşısında başka hiçbir güç duramaz… Oysa bir de bizim tarafa bakın:
 

 ***


DEVLETİ VATANI SEVMEK KOLAY DEĞİLDİR 
Kaç gündür Elcil’li KTÖS, şöyle böyle her öğretmene 16 öğrencinin düştüğü bu memleketteki bazı okullarda öğretmen eksikliği olduğu için uyarı grevleri yapmakta, Meclis’e yürümekte, fetva üzerine fetva verirken, “eğitimde tasarruf yapılmaz” demektedir…
Buna karşılık Eğitim Bakanı Arabacıoğlu KTÖS’ü ikna etmeye çalışmakta şu rakamları vermektedir: Ders yılı başlarında 140 civarında öğretmen alımı yapıldı.. 70 civarında öğretmen görevlendirildi… Görevlendirmelere devam ediyoruz.. 1405 öğretmen şu anda görev başındadır… Öğrenci sayısına oranlandığında açığımızın olmaması gerekir…”
Ben son yıllarımda başöğretmenlik yaptım. Öğretmenlerin haftalık ders programlarını hazırlamak için canımı yerdim. Mesela on beş öğretmeni her ders saatının 40 dakika olduğu programda mesela haftada 15 saatle eşitlemek için günlerce kafa patlatır, sonunda,  öğretmenlere dönüp “alın siz istediğiniz uzlaşıda yapın” derdim… 15 saatin üzerinde tek dakikalık fedakârlık yapmadan programı ayarlarlardı!
Bunu niçin yazdım bilir misiniz? O eksik öğretmeni olan okullarda her öğretmen haftada 1 yani 40 dakika fazladan ders alma fedakârlığında bulunsa yeni öğretmenler atanana kadar eksiklik giderilir…
SİZ NE DİYORSUNUZ! Yurttaş anlatıyor, ben de size anlatayım:  “Sabah seyrüsefer ruhsatlarını çıkarmak için Mağusa’daki Vergi Dairesi’ne gittim. Bilgisayarları bozulmuş. Öğlene kadar bekledim… İşlem yapmadılar. Dairelerin kaçta kapandığını bilmiyorum, saat tam iki buçukta yeniden gittim. Ben içeri girerken görevli memur vezneyi kapatıyordu. “Aman ben de şimdi geldim” falan dedim ama  “kapattık” dedi!
Ve bunu anlatan yurttaş başını iki yana hayıfla sallayarak ekledi: “Biliyor musun iki arabaya tam üç bin lira seyrüsefer parası verecektim!” Ve sordu: Kim kaybetti? Devlet değil mi? Oysa o memur bir dakikalık fedakârlıkta bulunsaydı devletin hazinesine o gün üç bin lira daha girecekti…
DEVLETİ VATANI SEVMEK: Kolay değildir. Lafla da olmaz… Ki biz buna çoktan beridir söylenmesi faşizm olarak nitelendirilen “ulusalcılık” diyoruz…
Ve ekliyoruz. Ulusal davalarda çok seslilik olmaz! Her kafadan bir ses çıkmaz. Rum bunu yaptırtmamak için “Ulusal Konsey” oluşturdu. O Konsey’den çıkan kararlar İktidarı muhalefeti, kilisesi STÖ’leri ile halkın kararlarıdır…             

***
TÜRKİYE BİZE DÜNYA ALEMİN GÖZÜNE SOKACAĞI EGEMEN DEVLET OLARAK YAKLAŞMALIDIR

Ankara “Kıbrıs”a dönüp bakmıyor! İki ay oldu hâlâ göreve başlayan hükümeti tebrik etmedi! Bu nedenle geçtiğimiz ay maaşlarda gecikme oldukta “yoksa Ankara mevcut hükümeti cezalandırıyor mu” diyerek ayağa fırladıydık ama sorun çabuk çözüldüydü. Pekala bu ilgisiz gibi görünen duruş neden?
BİR:  KKTC ile TC o kadar çok iç içe geçtiler ki Kuzey sanki TC’nin bir vilayeti imiş gibi… Bu durumda Ankara KKTC’deki hükümet değişikliğine “bağımsız bir devletin” değil,  “benim Kıbrıs”ım olarak yaklaşıyor, tutun ki “kutlamayı” bile abes görüyor…
İKİ: Veya gerçekten Erdoğan hükümeti mevcut hükümete kızmıştır bunu da ilgisiz davranışlarla ifade etmektedir…
Ne olursa olsun ama: Ankara’nın bu tutumu kuşku uyandırıyor.
ÇÜNKÜ BİLİNİYOR:  Türkiye’nin dış politikası Kıbrıs siyasi sorununu da etkiliyor… O etki Bulgaristan’da, Makedonya’da, Azerbaycan’da, Batı Trakya’da benzer olayları ile oralardaki Türk halklarını da sarıyor, hatta Türkiye’den uzaklaştıracak politikalara itiyor.
Mesela geçtiğimiz yıl Bulgaristan’da çıkardığı milletvekilleri ile Koalisyon hükümetine katılma başarısı gösteren Türk partisinin karşısına, Ankara  “din ağırlıklı bir parti diktiydi!” Sonuçta seçmenleri bölmekten başka bir işe yaramadıydı!
Ardından Makedonya’da Türk partilerinin arasını açacak şekilde  “din ağırlıklı” daha güçlü muhafazakâr partileri destekleyerek oraları da huzursuzluğa ittiydi…
Yine geçmiş günlerde Erdoğan’ın Bosna  ziyaretinde “Türkiye Kosova’dır, Kosova Türkiye’dir” deyişi etrafı karıştırmış, Sırplar büyük tepki göstermişlerdi…
Kıbrıs’ta ise son zamanlarda cami külliye derken hiç yoktan huzursuz ortamlar yaratılmıştır…
Kısaca Türkiye alkışlarla girdiği, omuzlarda gezdirildiği, gönüllere yerleştiği  gerek Türklerin azınlık olarak yaşadığı ülkelerde gerekse Turki Cumhuriyetlerinde bir süre sonra güven kaybetmektedir.  Hele Kıbrıs’ta! O kadar ki “Türkiye dışarı”  diye işitilen sesler olağanlaşmıştır! Ankara adına hüsran olmalıdır.
Ve tabii beklentimizdir: TC-KKTC ilişkilerinin çok ama çok iyi olması gerekmektedir. Bu da “büyüğün” yani Ankara’nın inisiyatifini kullanarak bizi dünya alemin gözüne “egemen devlet” olarak sokacak siyasi yaklaşımıyla gerçekleşir…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar