Kimse rahat olmamalı... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Kimse rahat olmamalı…

Birbirine ulanan Ramazan Bayramı ve 20 Temmuz tatilleri bitti.

Tatil öncesi görevleri devralan bakanlar, törenler, ziyaretlerle yoğun bir programın içinde düştüler. Ancak, bugünden itibaren icraata başlayacaklar.
Hükümetin ortaklarının ayrı ayrı verdikleri beyanatlar, ekonomik konular üzerine yoğunlaşacaklarını gösteriyor…
Her ne kadar henüz göreve başlamamış, dosyalarına hakim olamamış olsalar da, genel ekonomik duruma ilişkin görüşleri olduğunu tahmin ederiz. Ve yine umarız ki, bir kaç gündür adada olan Türkiye heyetleri ve de en önemlisi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da durumu hakkıyla ifade edebilmiş olsunlar.
Şimdi önlerinde çok ciddi bir çalışma dönemi var. Belki de bundan önceki hükümetlerin hepsinden daha çok…
Neden mi?..
Çünkü bu bir ilk. Birçok tabunun yıkıldığı bir iktidar denemesi.
Ve halkın güçlü beklentisi…
Senin tabanın, benim tabanım, o onu dedi, bu bunu dedi safsatalarına takılmadan, icraat odaklı, başarı odaklı bir icraat beklentisi…
Hükümetin kuruluşu öncesi başlayan çatlak sesler, anlaşılıyor ki, devam edecek. Zira her iki partide de olağan kurultaylar kapının arkasında. Güç kavgaları devam ediyor. Buna bir de kırk yılın karşıtlığını ve de tecrübelerini eklediğinizde, çok da rahat olmayacakları açık.
Açık olan, bu dönemin kendileri için tek atımlık bir kurşun olduğu.
Ya başaracaklar, ya başaracaklar.
Hem de bu büyük umutlar, onlara öyle çok fazla bir süre tanımayacak. Çatlak seslerin geniş kitlelere ulaşmaması adına, ellerini çabuk tutmaları, halkın onayını alacak adımları süratle atmaları gerekiyor.
Burada acemiliğe yer yok, burada zamana oynamaya yer yok.
Önlerinde, Cumhurbaşkanı’ndan dönen bir Siyasal Partiler Yasası var. Ve istifa etmek için aportta bekleyen sözde milletin vekilleri… Öncelik sonsuza kadar bunun önünü kesecek yasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinin sağlanması olmalı.
Sonra, kamu reformu. Bir önceki iktidar, geleneksel bir şekilde müşavir mekanizmasına son vereceğini söylemekle birlikte, müşavir sayısını yüzde elli arttırarak gitti. Hatta bir buçuk yılda kendi atadıklarını bile değiştirme becerisi göstererek. Hapishaneden çıkarılıp müdür yapılanlar oldu, diplomasını ibraz etmeden göreve getirilenler oldu. Belli kurumlara angaje olanlar, parti yönetimlerinde bilfiil görev yapanlar müdür müsteşar mevkilerine getirildi. Kamu, dibine kadar siyasete gömüldü.
Meclis’te son şekli verilen Kamu Görevlileri Yasa Değişikliği hakkında şimdiden büyük eleştiriler var. Yeni kadrolar ihdas ediliyor, hiyerarşiyi bozacak maddeler geliyor.
Mesela, bundan 17 yıl önce, UBP-TKP hükümeti döneminde hazırlanan bir Kamu Reformu Yasa Tasarısı çalışması vardı. Son şekli verilmiş, çağdaş bir tasarıydı. TKP kanadı, bu değişikliğe inandığı için, uzun süre atama ve görevden alma yapmamıştı. Ancak bir süre sonra TKP tabanının baskıları galip gelmiş, TKP kanadı da müşavir yaratanlar arasına katılmıştı. Devlette devamlılık olsa, bugün kamu reformu hazırlayanlar, geçmişe bakıp, o tasarıya bir göz atarlardı. Sanırım yapılmadı. Ama belki bundan sonra hatırlanır ve bir göz atılır.
Her alanda halkın dertleri bir şekilde gazetelerde zaten yer alıyor. Bakanlıklara ulaşan sorunlar da dosyalarda mevcut.
Yeni icraat dönemi, kısa vadede pratik, sonuç alıcı, adil düzenlemelerle başladığı takdirde, halktan da alınacak kredi ile uzun vadeli planlamalar ve uygulamalar için zaman kazanmış olabilecekler.
Umarız bu dönemde göreve gelenler, sorumluluklarının geçmiştekinden çok daha büyük olduğu bilinciyle, işe sarılırlar ve hata yapmazlar. Dileğimiz başarılı olmaları. Hem kendi gelecekleri için, hem ülkenin geleceği için.


YERİN KULAĞI VAR
ERDOĞAN’DAN SÜRECE DESTEK:
Erdoğan beklenen konuşmayı yaptı. Adaya gelişinde “sürecin yönünü değiştirebilir” yorumu yapanlara, net bir yanıt verdi. Annan Planı sürecinin, Rum tarafının reddiyle sonuca ulaşamadığına dikkat çekti, sorunu nihayetlendirmek için kararlılığın sürdürülmesinden bahsetti ve en sonunda da “noktayı koyma” ifadesi kullandı. Bu bir kaç cümlelik çerçeve, aslında geniş bir politik duruşun ifadesidir. Bu da bence, garantör bir ülke olarak Türkiye’nin, masadaki Kıbrıs Türk lidere ve onun izlediği stratejiye verdiği desteğin ifadesidir…

SIRA KENDİLERİNDE:
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın 20 Temmuz açıklamasını “mertlik gösterisi” ya da “tarihi özeleştiri” diye niteleyenler, kendi yaptıklarının özeleştirisini de yapabilecekler mi? Akıncı, 1974’te en çok Kıbrıslı Rumların acı çektiğini söyledi, ancak 20 Temmuz öncesini de hatırlattı… Anastasiadis de çıkıp, “buna biz sebep olduk” diyebilir mi, ya da, ondan önce on yıllarca aynı acıları Kıbrıslı Türklerin çektiğinden bahsedebilir mi? Mesele budur. Samimiyet karşılıklı olmazsa, hiçbir işe yaramaz…

KİMSE HATIRLAMIYOR: 
20 Temmuz nedeniyle özellikle gençlerin sosyal medya üzerinden kutlamalara yönelik eleştirilerini üzülerek okuyorum. Onları suçlamıyorum da, çünkü 1963-74 arası yaşananlar hakkında bir şey bilmiyorlar veya öğretilmediler. Onlar da tıpkı Rumlar gibi, sanki 1974’e kadar iki toplum adada barış içinde yaşıyordu ve bir gün, ortada hiçbir neden yokken Türk askeri adaya çıkarma yaptı gibi görüyorlar. 1974’e zemin hazırlayan 11 yıl ne yazık ki tarihten silinmek isteniyor gibi. Ama kabahat gençlerin değil, bizim aslında… 

KADER OLMAMALI:
Her dönemde “verilecekler” listesinin başında yer alan Güzelyurt, daha verilmeden teslim olmuş gibi. Sarı altın portakal bahçelerinin bakımsızlıktan kuruması ve bahçelerin arsaya dönüştürülmesiyle birlikte dibe vuran bölgede, yapılan ufak tefek yatırımlar da çare olmadı. Bölgede yaşayanların çoğu Güzelyurt’u terk etti, kalanlar da gelecekten umudunu kesmiş durumda. Bir zamanların en canlı ve zengin bölgesinde şimdilerde in cin top oynuyor. Ama şikayet ettiğimiz bu ortamı, Güzelyurtlular da dahil, hep birlikte yarattığımızı da unutmamak lazım… 

ÜNİVERSİTELER ADASI MI DEDİNİZ:
Üniversiteler adası diye övündüğümüzde beş harmanlık yer isteriz de, hiçbir zaman bunun gereğini yerine getirmeyi akıl etmeyiz. “Center for World University Rankings” tarafından yayınlanan dünyada 2015 yılının en iyi bin üniversite listesinde ne yazık ki hiçbir üniversitemiz yer almamış. Kavga etmekten, birbirlerini kötülemekten eğitim vermeye fırsat bulamıyorlar ki. Zaten çoğu,  üniversiteleri eğitim kurumu olmaktan çok, gelir getiren bir ticarethane olarak görmekteler… Sıralama kriterleri, sadece kazandıkları para…  

SERBEST BÖLGE Mİ BURASI:
Bülent Ersoy’un kemancısının üstünde de uyuşturucu bulunmuş. Geçen ay da iki ayrı benzer olay yaşandı. Survivor ekibinden bir kişi ve sanatçı İrem Derici’nin ekibinden bir kişi… Anlayamıyorum, her gelen sanatçının üzerinde uyuşturucu bulunması ne anlama geliyor? Burayı uyuşturucuya serbest bölge mi sanıyorlar… Türkiye’den üstlerinde uyuşturucuyla rahat rahat gelebiliyor olmaları da ayrıca düşündürücü…

ZİRVEDEKİLER
Salih Sarpten: “Lafı dolandırmadan söyleyeyim. Herkes tarafından bilinen, açık, şeffaf ve amacı anlaşılır bir yükseköğretim politikamız yok… Ne yazık ki hâlâ daha yükseköğretime bir sektör olarak bakıyoruz. Yükseköğretimi ve üniversiteleri, gelir getiren bir meta olarak görüyoruz… Bilim yapmak, teknoloji üretmek neredeyse hiç konuşmadığımız şeyler…”

DİPTEKİLER
Yeni Aile Yasası: Geçtiğimiz günlerde, “Boşanma sayısını arttırmak hükümet politikası mı” başlıklı yazımızda, yeni Aile Yasası’nın, geçmişte boşanmaları bir nebze olsun engelleyen hükümleri bu yasayla kaldırıp, boşanmaları kolaylaştırdığını yazmıştık. Dağılmış ailelerin çocuklarının da uyuşturucu ve kumar gibi illetler için risk grubu oluşturduğunu vurgulamıştık. Evladını uyuşturucu batağından kurtaran bir anne Yenidüzen’de yer alan röportajında, eşinden boşanmasının ve babanın ilgisizliğinin oğlunu yıktığını söylüyor. Biz de burada, gayet acemice hazırlanmış yasaları, üzerinde hiç düşünmeden geçirmeye devam ediyoruz…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar