KİMDİ BU LİSSARİDİS BİLİR MİSİNİZ? HADİ AZ BİRAZ “ENCAMINI” AYAZLATALIM… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

KİMDİ BU LİSSARİDİS BİLİR MİSİNİZ? HADİ AZ BİRAZ “ENCAMINI” AYAZLATALIM…

Geçtiğimiz gün refikim Tolgay Edek Partisi’nin kurucusu Lissaridis ile  yaptığı konuşmayı aktarmıştı  “köşesine.”
Kimdir bu Lissaridis?  Allah günahlarını affetsin! Ömrünü  Türk düşmanlığı ile beslenerek geçirdi.  “Lissaridis ile faşist”  kelimeleri  bir insanı ancak bu kadar güzel tanımlayabilirdi…   Bir zamanlar Makarios’un hem doktoru hem de  “adamı”  olan Lissaridis  su katılmamış bir Türk düşmanıydı ki bir söylentiye göre emrinde silahlı militan güçleri olan tek liderdi!  1963’den sonra Kırk yılı aşkın Rum Meclis’inde Milletvekilliği yaptıydı ki tek görevi  “Enosis”i gerçekleştirmekti…   
Şimdilerde diyor ki Tolgay’a  “artık Enosis mümkün değildir!” 

“OH BE DİYORUM!”  Bu adada hiçbir şey yapmamış,  başaramamış da olsak,  işte şu “Enosis” yok mu şu Enosis! Hani uğrunda Türk halkına kan kusturulan,  göç yollarında savrulmasına neden olan,  evinin barkının,  köyünün ocağının  yakılıp yıkılıp tarumar edilmesine sebep olan  “Enosis!”  Lissaridis gibi bir faşistin bile kafasından söküp atmışsak,  bravo bize! 
Ve daha başka ne diyor bu bir zamanların  Rum politikacısı?  “Makarios ölmeseydi Kıbrıs sorunu bu kadar uzamazdı!”   Pekala Kıbrıs’ı nasıl bir çözüme bağlardı?  Ki onun da ömrü  “Enosis hayali”  ile geçtiydi son bağlamda gerçekleştireceği Enosis’le tüm Helenizm’in lideri olacağı sevdasına kapıldıydı… 1974’de Yunan cuntasının darbesi de o hayallerini yıkmak içindi!
ŞİMDİ İSE ADAMA “KIBRISLILIK” HASTALIĞI MUSALLAT OLDU.   Diyor ki Lissaridis  “bir tane özgür Kıbrıs isterim.  Ama başındaki güçler çıkarları gereği bunu engelliyorlar!..”  Ve ekliyor:  “Annan Planı iki bölgeliydi barışa hizmet edemezdi…”        Ve Tolgay’a şöyle söylüyor:  “Sizlerin Müslüman olmanız  Türkçe konuşmanız önemli değildir.  Her şeyden önce Kıbrıslı olmanızı hissetmelisiniz.  Bilmelisiniz ki Enosis artık mümkün değildir…”
“Yok yavu”  diyeceğim de hadi es geçeyim…  Bu  “Lissaridis ağızlı Kıbrıslılık”  lafına fena takıldım.  Çünkü 1960’larda  “Kıbrıslılığa”  dayanan Kıbrıs Cumhuriyetini Makarios yıktıydı…  1963’lerde    “Enosis”i  gerçekleştirmek için  Türk halkına saldırıp  “Kıbrıslılığı”  berhava eden yine Makarios’lu Lissaridisli Rum tarafıydı…  Buna karşılık dün de bugün de ve hâlâ   Kıbrıs’taki Türk halkı kendini hep “Kıbrıslı Türk”  olarak nitelendirdi.
Ya Rum halkı?  Bugün ve hâlâ  “Kıbrıs Helen’dir Helen kalacaktır”  sloganları ile beslenmektedir… Türk halkını  “Kıbrıslılığa”  davet etmektedir ama bir yandan da Türk tarafının azınlık olarak   “kendi egemenlik şemsiyesinin altına girmesini istemektedir!”
Uzatmaya gerek yoktur.  Güney Lissaridis’ler faşizmi ile geldi bugünlere…  Türk halkı ise  “barış ve çözüm”  istekleri ile… 


     *********   

   İŞTE ÇÖZÜMÜN SON UMUDU  (DİNİ LİDERLERDE!)
  Bu son müzakerelerde az buçuk bir çözüm olacağına  ben de inanmaya başladıydım ki vakta ki sahneye  olancasıyla  “din adamları” da çıktı,  “hah dedim,    varsaydı bir umut işte şimdi o da gitti!”
Dinin karıştığı yerde  siyaset olmaz!  Nitekim Ecevit hep söylerdi.  “Kıbrıs’taki Türk halkının Rum’lardan büyük farkı vardır derdi. Rumlar  mücadelelerini şoven duygularıyla bilerlerken  Ortodoks Kilisesi’nden beslenirler,  din uğruna savaşırlardı…  Türk halkı ise  adları  “mücahit”  olmalarına karşın,  milliyetçilik duyguları ile hareket ettilerdi…”
Şimdi bakıyoruz ki Türk’ünün Rum’unun, Ermeni’nin Maronit’inin dini liderleri İsveç Büyük Elçiliğinin girişimleri ile bir araya gelmişler… Ve ortak bildiri yayımlamışlar.  Diyorlar ki  “mevcut statüko kabul edilemez…  İki taraf da birbirlerinin kimliklerine saygı duyacaklar…”  Falan…
Fakat en önemli  vurgulamaları şöyle:  “Hristiyan ve Müslümanlar yüzyıllardır Kıbrıs’ta yan yana ve uyum içinde yaşıyor, çalışıyor,  ibadet ediyorlar…”
Bizim Din İşlerimizden sorumlu  Talip Atalay bu  “vurgulamaya”  ne tepki koydu bilmiyoruz ama  desek ki  “külliyen yalandır!”  Bu adada bugünlere kadar getirdiğimiz,  1974’ü  yaratan kanlı olaylarla savaşlar,  iki halkın birbirleriyle yan yana uyum içinde yaşamalarından değil,  “uyumsuzlukla düşmanlığın” dik alâsında yaşadıklarındadır!   Çok mu can sıkmış olacağız? 
ASIL GERÇEĞE BAKIN:  Tam bu esnada yani dini liderler bir araya gelirlerken  ne diyordu  Ortodoks kilisesinin 2. Başpiskoposu Hrisostomos:  “Hepimiz Türk Başbakan’ının,  Cumhurbaşkanı’nın,  Dışişleri Bakanı’nın utanmadan iki devletten söz ettiğine şahit oluyoruz.  Türkler akıllarını başlarına almazlarsa müzakereler çöker!”
Başka da uzun lafa gerek var mı?  İşte mal meydanda!

    **********    

YAÖZGÜRGÜN’ÜN İDDİASI DOĞRUYSA (YOKSA SOL TÜRK TARAFININ ELİNİ GÜÇSÜZLEŞTİRMEYE Mİ ÇALIŞMAKTADIR?)
Bir ara neden UBP ile CTP yani iki güçlü parti bir  “koalisyon hükümeti oluşturmaz”  diyordum.  Bizimkisi  “politika dışı”  sadece memleket çıkarlarını gözeten   görüşlerimizdi.  Yoksa  bu iki partinin neden  etlerinin asla bir arada  kaynamayacağını biliyorduk…
Nitekim geçen gün UBP Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün Basın Bürosu tarafından yayımlanan açıklamasında bu  “nedenlere”  vurgulama yaparken CTP ile ne kadar ayrı kulvarların partileri olduklarını bir daha hatırlatıyor mesela CTP’nin öteden beri KKTC’de güttüğü politikayı şöyle ortaya koyuyordu: 
“…CTP taş üstüne taş konulmasın ve bu toprakları teslim edelim politikasını güden bir zihniyete sahiptir. Kuzey’de yapı çökerse onların istediği olacak. CTP Kuzey’in çökmesini istiyor ve kaç defa iktidar olmuşsa,  bakın ülkede hep çöküntü olmuştur…”
BU SUÇLAMAYI KÜÇÜMSEMİYORUZ:  Çünkü  Kuzey’i gerçekten  “güçsüzleştirip”  kendi kafalarındaki ideolojilere uygun çözüme zorlamak stratejilerinde hareket eden güçler,  öteden beri  CTP payandalı olmuştur!  Zaten nasıl ki memleketteki Sağ’ı UBP besleyip büyütmüştür,  Sol’u da türlü çeşitli fraksiyonları ile yetiştirip  memlekete yayan CTP olmuştur…
FAKAT BU KEZ İTHAM AĞIRDIR:  Gerçekten Özkan Yorgancıoğlu’lu CTP  Kuzey’in hayır yüzü görmemesi için mi   işleri ağırdan alarak hatta rölantiye yatırarak kısırlaştırmaktadır yoksa  “icraatlar konusunda çok mu beceriksiz”  kalmıştır…
Devleti siyasi ideolojiler uğruna dumura uğratmak korkunç bir politika  olmalıdır…  Ne var ki kaç devredir CTP ne zaman iktidara gelse  “iddialarının”  aksine başarısız ve  istikrarsız bir performans sergilemektedir…          Nitekim şimdilerde  de “yapacağız edeceğiz”  laflarının salınmasına hatta Meclis’in yasa tasarılarını süratle yasalaştırmak için çalışmasına karşın, “devleti sallayan ana sorunlar” çözümsüzlükleri ile  devam etmektedirler…
Mesela Belediyeler…  Mesela  “özel parantezi içinde”  ve CTP’li Başkanına karşın,  Lefkoşa Belediye’sinin artık tam bir facia haline gelmesi!    Yahut Kıb-Tek’in bitmeyen sorunları…     TC-KKTC arasında Mali ve Ekonomik İşbirliği Protokolü’nün hâlâ sürüncemede bırakılması…  Üstesinden gelinemeyen trafik sorunları ile  gıdalarda sürüp giden ilaç kalıntıları…     KKTC’deki üç  un fabrikasına karşın dışarıdan un ithal edilmesi,  buna karşın  ekmek fiyatlarının yine de zamlanması…          Koop-Süt’e karşın süt ve mamüllerinin fahiş denecek fiyatlara dayanması…
KISACA: Neresinden bakarsanız bakınız  “bir otorite boşluğu dolayısıyla bir sahipsizlik görürsünüz…”  İnsanlar yollarda bellerde burunlarından soluyorlar.  Birinin yüzüne şöyle bir bakacak olsanız anında işkillenip  “ne bakan be”  diyerek üstünüze yürümesi işten bile değil… Sinirler fena gerilmiş!
FAKAT  O DA NE?  Beklerdiniz ki İktidardaki sol parti CTP’yi bu “badireden” sıyırıp kurtaracak olan yine  Sol cenah’ın etkin uğraşları olsundu… Ki bunu yaparlarken   aynı zamanda  yanlış imajlar yaratan Sol’un adını sanını da kurtarsınlardı.  Oysa bu beklentilerde gözlenen “Sol kesimlere”  bakıyorsunuz,   CTP’ye UBP’den beter bayda atıyorlar! Gece gündüz yollarda,  eylemlerde,  devlete yönelik aykırı yayımlarda ve yıpratma kampanyalarında kitlesel hareketlenmeler yaratıyorlar…
Özgürgün’ün de söylediğince sanırsınız ki  memleketin Sol kanadı  “CTP ağırlıklı iktidarı yıkmak için seferber olmuş!”  Ki geçmişte de bugünkü gibi Sol hareketleri çok yaşadıktı…  Sonunda da mesela Soyer hükümetini hay haşiminan götürdülerdi…
Yoksa yine ayni senaryo mu sahneleniyor diyeceğiz de  bir yandan da  Özgürgün’ün lafına mim koyuyoruz!  Ve diyoruz ki yoksa günlük olaylarla ve Sol kesim tarafından yaratılan tüm bu karmaşa  Türk tarafının Kıbrıs sorununda elini zayıflatmak için mi tezgâhlanıyor?   Olacak iş değil ama ya oluyorsa!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar