Kıbrıs sorununa çözüm için müzakere sürecine, yeni bir başlangıç… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 16, 2024
Köşe Yazarları

Kıbrıs sorununa çözüm için müzakere sürecine, yeni bir başlangıç…

Birkaç yıl aradan sonra Kıbrıs konusunda müzakerelere başlama sürecindeki tıkanıklık, ani bir hızlanma ile ve tarafların istekli görünen tavırlarıyla yeniden alevlenmiştir. Salı günü Ara Bölge’de, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum liderler, Sayın Eroğlu ve Anastasiadis Başkanlıklarında heyetler, BM GS’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi L. Buttenheim’in ev sahipliliğinde toplandılar ve önceden hazırladıkları veya hazırlanmış metni görüşerek mutabakatlarını 7 madde halinde açıklamışlardır. Bu mutabakat metninde esas alınan çerçeve ve ana ilkeler doğrultusunda çok yakında müzakerelere başlama niyetlerini de kuvvetli ifadelerle beyan etmişlerdir. Cuma günü de Özel Temsilciler K. Özersay ile Mavroyannis’in müzakereler için planlama yapılacağı açıklamasından sonra 14 Şubat’ta ara bölgede bir araya gelmiş, BM GS’nin Kıbrıs’taki sözcüsünün yaptığı açıklama ile İki Görüşmecinin Ankara ve Atina görüşmeleri için şubat ayının son haftasında bir gün belirlediklerini, çarşamba günü de yeniden bir araya gelineceğini ifade edildi. Hızlı bir hareket süreci başladı ancak esasa müteallik görüşmelerin ne zaman başlayacağı herhalde bu süreçten sonra tespit edilecek. Hayırlı olması dileğimizdir.
Bu görüşmelerin başlamasında uluslararası camianın baskısı olduğu açık ve seçiktir. Rum tarafının tavrında da ani bir değişiklik olmuştur. Rum lider Anastasiadis’in söylemleri tamamen değişmiştir. Daha da ilerisi Rum Başpiskobosu II Hrisostomos’un açıklaması da manidardır. Rum halkı üzerinde oldukça psikolojik ve çeşitli nedenlerle fiili etkisi olan Hrisostomos bir nevi manevi liderdir. Görüşmelerden sonra geçen gün yaptığı açıklamada, halkı ve partileri bu konuda barışmaya ve Kıbrıs sorununun çözüm çabalarına destek çağrısı yaptı. Ve devamında Kıbrıs Ortodoks kilisesinin Anastasiadis’e çözüm için tam destek verdiğini açıkladı. İlk defa. “Artık tek başımıza değiliz. Biz de birşeyleri feda edeceğiz” söylemi bu güne kadar alışılmışın dışında ve olumlu bir gelişmedir. Halkı aksi yönde bu güne kadar etkileyen Kilise’nin, bu defa olumlu yönde telkini söz konusu. Bunu hem Anastasiadis’in başarısı hem de Yunanistan’ın telkini olarak da görmek yanlış olmaz. Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayarak hiçbir yere varılamayacağının anlaşılması ve süper güçlerin ABD ve AB’nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs liderliği üzerinde etkili olduğunu da okumak gerekir. Türkiye zaten uzun bir süreden beri süreçte olumlu yönde temaslarını sürdürmüş ve çözüm taraflısı olmuştur.
Çoğu yorumcuların söylediği üzere, Doğu Akdeniz’deki tüm gaz ve petrol kaynaklarının da bu süreçte etkili olduğu bir gerçektir. Yeraltı kaynaklarının tüm taraflarca birlikte değerlendirilmesinin hem ekonomik açıdan hem de siyasi açıdan ve Akdeniz’de barışın tesisi yönünde en uygun formül olacağı görüşünde mutabık olunduğu beyanatlara da yansımaktadır. Uluslararası şirketlerin etkilerinin de ağırlığı vardır.
Türk tarafı olarak konuyu değerlendirdiğimizde, uzun süredir Rum kesimince görüşmeler için öne sürülen ve sonunda kabul edilen ön mutabakat metni içeriğine baktığımızda, Türk tarafının uzun yıllardan beri Türk tezi olarak bilinen temel prensiplerinin hemen hemen tümünü görmek mümkündür.
1- Madde 1 ve 2’deki girişten sonra madde 3’te, anlaşmanın iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon temelinde olacağı,
2- Federal Anayasa’nın birleşik Kıbrıs Federasyonunun, eşit statüdeki iki Kurucu Devletten oluşacağını, (madde4) federasyonun iki bölgeli, iki toplumlu doğası ve AB’yi tesis eden ilkeler, adanın bütününde temin edilecek ve sayılacaktır, ifadesi,
3- “Artık yetkileri” kullanmak bakımından kurucu devletlerin tam yetkili olacakları, federal devletin bu yetkiler kullanılırken hiçbir şekilde müdahale etmeyeceği, aynı şekilde kurucu devletlerin de federal yetkilerin alanına giremeyecekleri,
4- Taraflardan hiçbirinin, diğeri üzerinde hüküm ve yetki iddiasında bulunmayacağı, kesin ifadelerle belirtilmiş,
5- 5’inci husus, Birleşik Kıbrıs’ın tek uluslararası kimliği, tek egemenlik, tek vatandaşlık ve dışta tek temsiliyet konusunda, mutabakat sağlanmıştır. Özellikle tek egemenlik konusunda evvelce M. A. Talat döneminde Rum tarafı ile varılan mutabakata karşı, toplumda büyük tartışma yaşanmıştı. Bu fikre şiddetle karşı olan siyasi partiler ve liderlerinin ve bazı sivil toplum kuruluşlarının bugün bu prensibi benimsedikleri, destek verdikleri ve Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun arkasında oldukları, metnin açıklamasının ardından beyan edilmiştir. Demek ki bu konuda da toplumsal bir mutabakat gelişmiştir. Burada birleşik Kıbrıs’ın tek uluslararası kimliği ve Kıbrıslı Rumlardan ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet eden olması, ayrıca Kurucu Devlet’lerin ayrı vatandaşlıklarının içte geçerli olmak üzere olacağı, hususları da kayda geçmiştir ki, Talat-Hristofyas zamanında önceki “mutabık kalınan” görüşme belgelerinde de bu hususların olduğunu hatırlıyorum.
6- Metinde, bütünüyle ya da kısmen başka bir ülke ile birleşme, herhangi bir bölünme ayrılık veya devlet işlerinin herhangi bir şekilde tek taraflı olarak değiştirilmesi yasak olacaktır, esasları üzerinde de mutabık kalınmıştır.
Yukarıda özetlediğim metin tabii ki bir çerçevedir ve ana kriterleri içeren bir ön metindir. Esas olan bundan sonraki müzakerelerdeki, süreçte varılacak anlaşmadır. Kıbrıs konusunda bir çözüm için Türkiye’nin güçlü isteğinin ve desteğinin olduğu açıktır. Ayrıca uluslararası camianın da ABD, AB ve BMGS ve yetkililerinin de Akdeniz’de çıban başı olarak gördükleri bu sorunun çözümünde etkili olmaya çalıştıkları hatta direk içinde oldukları gözlemlenmektedir. Akdeniz’deki Kıbrıs ve diğer ülkelerin münhasır bölgelerindeki kaynakların kullanım ve iletimleri ile Türkiye’den gelecek suyun etkisinin ve bölgedeki siyasi ve ekonomik dengelerin oturtulması isteğinin, bu konuya ivme kazandırdığı yorumları bence de geçerlidir. Bunu gerek Türk gerek yabancı gerekse Rum resmi yetkililer ve gayrı resmi açıklamalarla açıkça dile getirmektedirler. Dünyadaki ve bölgedeki gelişmeler, çok taraflı istekler olarak Kıbrıs konusundaki çözümün gerekliliğini gündeme taşımış ve ivedilik kazandırmıştır.
Şimdi bundan sonra müzakerelerde al-ver sürecine girildiği zaman ne şekil alacağı müzakereler başladıktan sonra belirlenecektir. Rum tarafı başlangıçtan beri 2008-2010 müzakerelerinde mutabık kalınanları ve kalınmayanları yeniden gündeme koymak niyetinde olduğunu defalarca şart koşmuştur. Şimdi aynı görüşü müzakerelerde devam ettirecek mi? şimdilik öyle görünüyor ancak göreceğiz. Federal hükümetin yetkileri, kurucu (federe) devletlerin yetkileri, federal devlette yetki ve güç paylaşımı ve devlet kademelerindeki eşitlik temelinde temsiliyetlerde, ekonomik ve mali konularda ve diğer varılan mutabakatlar ve varılmayanlar, yeniden gündeme mi gelecek?
Her halükarda gündeme geleceği ancak gerek bu konular gerekse teknik konularda önceden varılan mutabakatların müzakere ve çalışma sürecine katkı sağlayacağı ve süreci süratlendirecek bir avantaj olacağı malumdur. KKTC Dışişleri Bakanlığı’nın da TC Dışişleri Bakanlığı ile ve AB yetkilileri ile süreçle ilgili temas ve görüşmeler sürdürdüğü görülmektedir. Bunun da sürece büyük faydası olacaktır. Bu defa görüşmelerin seyrinin ve karşılıklı olarak iki topluma yayılan isteklerin ve bu alanın ve görüşme alanının daha geniş olacağı anlaşılmaktadır.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar