Kıbrıs sorunu ve uçakla seyahat korkum - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

Kıbrıs sorunu ve uçakla seyahat korkum

Bu ikisi arasında benzerlik var.

Benzerlik sorunda değil, tarafların her iki sorunun çözümüne yönelik arayışındaki psikolojide.


Kıbrıs sorununun masadaki güncelini bilmiyorum ama uçakla seyahat etme korkusunun psikolojisini iyi bilirim.

Benim uçakla seyahat etme korkum var. Tam olarak yenmiş olmasam da bu korkumu yönetmesini başarıp uçakla seyahat etmeyi başardım.

      xxx

Uçakla seyahat etme korkusu ve Kıbrıs sorununa çözüm bulma arasındaki paralelliği, sürecin başından başlayarak anlatayım.

Her seferinde görüşmelerin başlaması için ciddi çaba harcanması, uçakla seyahat korkusunu yenmek için tarafları havaalanına gitmeye ikna etme sürecine benzemiyor mu?

Görüşmelerin başlayıp başlamaması tartışmaları, uçakla seyahat etme korkusu olanların havaalanına giderim ama öncesinde bilet almam ya da gittiğimde havaalanında uçak olmasın gibi tartışmaların yapılması ile aşılabiliyor.

Görüşmelerin başlaması haberleri de, havaalanına gelindiğinde, “artık uçağa bu defa binecekler” diye bir heyecan sarmasına sebep oluyor. Ortada uçağın ve alınmış bir biletin olmaması önemli değil bu aşamada. İstediğiniz bilet ve uçak olsun hemen büyük “ağalar ve ağabeyler” nasıl olsa temin eder diye de destek verilir. Siz uçak korkusunu yenin hele gerisi kolay diye gaz verilir. Biz de bunu tamam bu iş oldu diye her seferinde yeriz.

      xxx
Uçak korkumun üzerine gittikçe anladım ki aslında bendeki uçakla seyahat etme korkusu değilmiş.
Çalışarak, mücadele ederek verilen fırsatları değerlendirerek yakaladığımız hayat standardını kaybetme ve çocuklarıma kaybettirme endişesiymiş bendeki.
Böyle düşününce benim bu uçak korkumun kök sebebiyle Kıbrıs sorununun çözülememesinin ortak sebebi her iki taraf için de ayni değil mi?
Her iki taraf da anlaşma ile kazanabileceğini inandırıcı bulmuyor ve gerekli olduğunu düşünmüyor. 
Anlaşma ile kaybetme ve gelecek nesillere kaybettirme ve “keriz” olarak anılma endişesi daha ağır basıyor.
Çözümün önündeki en büyük engel her iki halk nezdinde ileriye yönelik olarak kaybetmeyim de ne olursa olsun görüşüdür. Bizim tarafta, 1974’te savaşla “kazandığımı” kaybetmeyim. Diğer tarafta da siyaseten ve ekonomik olarak “kazandığımı” (ki o da artık tartışılır)  tekrar kaybeder duruma düşmeyeyim endişesi var.
Bu görüşün her iki toplumda kökleri o kadar derin ve sağlam ki herhangi bir örgütlenme ve propagandaya bağlı kalmadan kendiliğinden bir tavır olarak ortaya hemen çıkıyor.
Biz anlaştık dayatmasıyla değiştirilmesi çok zor olacağı için masadaki liderler de çözüm için sanki de anlaşmışçasına ayni anda liderlik etmiyor, edemiyor. Nasıl olsa gerekçelerimiz hazır diye bir söylemin arkasına sığınıyorlar. “Uçağa binmem. Ya düşerse. Ayağım yere basmadığı sürece içim rahat değil.” Üç aşağı beş yukarı söylenen bu değil mi?
Marjinal unsurları bir kenara bırakın, her iki taraftaki halk nezdinde anlaşma sonucunda karşı taraftan daha fazlasını elde etme hırsı olduğu görüşünde değilim.
Her iki tarafta da daha defansif bir durum söz konusudur.
Varsın iki ayrı araçta yollarımıza devam edelim görüşü, içgüdüsel olarak bilinmeyenle karşı karşıya kalmaktan ve toplamda kazanma ihtimalinden ve pastayı büyütmekten daha ağır basıyor.
Rum ağırlığını koyarak bizi içeri bile almadıkları “AB dükkanından” son model bir otomobil aldığı ve bizi bir kez daha cezalandırdığı için mutluydu. O mutluluğu bir süre sonra borçla devam ettirme şımarıklığına çevirdi.
Şimdi ağır bedel ödüyor.
Anlaşma olmadan da kaybetme durumunu yaşıyorlar.
Biz bindiğimiz eski model ve bakımı artık yapılamayan vasıtanın hiçbir zaman sahibi olamadık ama çok istekli olduğumuz için hoyratça da kullansak sürmemize izin verildi devlet dediğimiz bu vasıta.
Ama artık vasıtaya yakıt alırken bile ne yapacağımızı, nereye, ne zaman gideceğimizi gerekçeleriyle anlatmamız gerekiyor. Eskisi gibi her zaman da izin vermiyorlar vasıtayı kullanmamıza.
Haklı sebepler var, ama yine de bu çok ağrımıza gidiyor.
Bu gidişat bu iki toplumu sonunda farklı bir vasıtaya, uçağa, bindirir mi?
Böyle bir şey olacaksa, olası çözümün içerikle birlikte uygulamadaki yönteme de bağlı olması gerektiği düşüncesindeyim.
Varılacak olan bütünlüklü anlaşmayı tümüyle aynı anda değil, öncelikli olarak anlaşılanları aşamalı bir şekilde uygulamaya koymak ve gerekirse bunun sonunda referanduma sunmak bana daha akılcı bir yaklaşım olarak geliyor.
BM’nin veya diğer ülkelerin bambaşka sebeplerden dolayı dayatmasıyla karşı karşıya kalınsa da yöntem olarak bütünlüklü anlaşmanın aşamalı bir şekilde uygulanması bence referandum ve sonrası açısından en rahatlatıcı faktör olur.
Niye böyle düşündüğümü yine uçak korkumu nasıl yendiğimle açıklayayım.
Uçak korkumu ben havanın müsait olacağını düşündüğüm ilkbahar ve yaz aylarında gündüz gözüyle ve kısa mesafeli uçak yolculuklarıyla yendim.
Bunu da kendimden ziyade çocuklarımın yaşadığımız ortamın ötesindeki dünyayı görmeleri, anlayabilmeleri için birlikte seyahat ederek yaptık.
Kendimce çok büyük risk aldım.
Hala daha uçakla seyahat etmekle ilgili tereddüdüm ve stresim var ama çocuklarım o kadar mutlu oldu ki…

Bu korkuyu yenmek için THY’den destek almak istediğimde bana eğitime katılanların üçte birinin havaalanında alınan eğitimin uçakla birlikte seyahat etme bölümüne başlamadan hemen önce tuvalet neredeydi diye sorup, bir daha geri gelmediklerini söylediler.

Benzerliğin bu kısmını da geçmişe bakarak, varın siz Kıbrıs sorununa çözüm sürecine uyarlayın.

Görüşmelerin başında görüşme binasında tuvaletin olmayacağını da BM’nin taraflara şart koşması yerinde olmaz mı?!!!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar