KIBRIS SORUNU, TÜRKİYE BATI İTTİFAKINDA YERİNİ ALDIĞI ZAMAN ÇÖZÜLÜR - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

KIBRIS SORUNU, TÜRKİYE BATI İTTİFAKINDA YERİNİ ALDIĞI ZAMAN ÇÖZÜLÜR

Kıbrıs siyasi sorunu iki temel nedenden dolayı çözülemez.
BİR: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tanınmış devlet olup BM ve AB üyesidir… KKTC ise tanınmamış fakat siyasi yönden defakto bir devlettir. Güney Rum Yönetimi “Kuzey’in işgal altında olduğunu” iddia ederken çözüm aşamasında defakto Türk Devleti’nin adanın tanınmış devleti olan Kıbrıs Cumhuriyeti amblemli Güney’deki Rum Yönetimi’ne katılımını ön görmektedir… Zaten “tek egemenlik” tartışması da buradan kaynaklanmaktadır.
İKİ: 1974’te garantör ülke oluş hakkını kullanarak askeri harekâtla Türk halkının can mal güvenliğini sağlayan ve hemen akabinde varılan bir mutabakatla adayı Kuzey-Güney olarak iki halklı iki bölgeli siyasi konuma sokan Türkiye, Kıbrıs sorununu çözecek iradeye sahip olan Batı ittifakının içinde değildir. Kendi siyasi iradesi ise “çözümü” sağlamaya yetmemektedir. Nitekim ilk kez çözüme Annan Planı ile çok yaklaşılmasının nedeni o dönemde Türkiye’nin AB ile olan iyi ilişkileri sonucudur…
BU İKİ SAPTAMAYI GÖZDEN UZAK TUTAMAYIZ. Ve kabul etmeliyiz: Ecevit döneminden beridir Kıbrıs’taki siyasi sorunu çözmek konusunda Türkiye hiç acele etmemiştir. “Nasılsa askerim ve siyasi irademle Kuzey’de varım” demiş çözümü zamana yatırmıştır. Fakat geçen kırk yıl göstermiştir ki “çözümsüzlük çözüm değildir.” Hatta Türkiye’nin Kuzey’e yaptığı alt yapı yatırımları ile maddi ve manevi yardımları adeta “çözümsüzlük” nedeniyle “boşuna kayıplar” hanesine geçmiştir… Yani ne Kıbrıs Türk halkını refah ve saadete gark eylemiştir ne de belirli bir ekonomik seviyeye getirebilmiştir. Üstelik her devrede Kıbrıs siyasi sorunundan dolayı Türkiye BM ve AB karşısında “siyasi suçlu” muamelesi görmüştür… Öte yandan Kıbrıs sorunu AB ile olumsuzluğa varan ilişkilerinin ana nedeni olmuştur…
TÜRKİYE NE YAPMALIDIR? KEMAL DERVİŞ’İ DİNLEYELİM. Türkiye 2004’te Annan Planı ile yaşadığı hayal kırıklığı sonucunda Amerika’nın Büyük Orta Doğu Projesi içinde yer alarak siyasi rotayı Batı’dan Doğu’ya kaydırdıydı… Erdoğan’ın siyasi ihtirası sonucu da duvara tosladıydı, biliniyor…
Geçtiğimiz gün Cansu Çamlıbel’in Hürriyet Gazetesi’nde TC’deki 2001 ekonomik krizinin doktoru olarak lanse edilen Kemal Derviş’le yaptığı bir röportajı yayımlandı… TC’deki son olayları değerlendirirken özellikle vurguladığı Türkiye’nin yerinin Batı içinde olması gerektiğiydi…
Son zamanlarda kendini yenileme hedefinde yeniden yapılanmaya giden AB’yi işaretleyen Kemal Derviş, TC’nin Avrupa içinde nasıl yer alacağı konusunda şunları söylüyordu: “…Avrupa krizden sonra kendini yeniden yapılandırıyor. Eski tür bir Avrupa olmayacak. Yapısı çok daha esnek, farklılaşmış kurumları olan bir Avrupa’ya doğru gidiyoruz. Bu Avrupa içinde tam üye ama para birliği içinde olmayan ve o ölçüde egemenlik paylaşımına girmek istemeyen bir ülke olmamız gerekiyor. Bu noktada bize örnek olacak ülkeler İngiltere, İsveç ve belki Polonya olabilir. Hem Hollande (Fransa Cumhurbaşkanı) hem Fabius ‘haklısın bunu tartışmamız lazımdır’ dediler…”
Yani öteden beri tartışılan konu: TC’yi “özel ortaklık” kapsamında AB bünyesine katmak…
KIBRIS SİYASİ SORUNU İLE İLGİSİ NE: Türkiye Batı ittifakı içinde yer almaz, fiilen AB’nin velev ki “özel ortaklık” esasında da olsa üyesi olmazsa Kıbrıs sorununu çözmesi mümkün değildir. Unutmayın, Annan planına o AB’ alternatifi nedeniyle “evet” dedirttiydi…
AB içinde Türkiye, Yunanistan ve bütünüyle Kıbrıs olarak yerli yerine oturmuş üç ülke, sadece Kıbrıs siyasi sorununu değil, kendi içlerindeki sorunları da çözerek bölgede hem ekonomi hem de turizm açısından müthiş bir işbirliği yaratabilirler. Refah paylaşılırsa siyasi sorun barışa ve çözüme dönüşür… Ki bu da Kıbrıs sorununun beklediğidir.             

**********     
İŞTE KOOPERATİFÇİLİĞİN MUCİZESİ

Gözlerinizi kapatıp aklınızı uçurtsanız da bilirsiniz ki tarım kesimindeki “üreticiler” her zaman haklıdırlar! Çünkü onlar toprağa serptikleri tohumdan memelerine yapıştıkları hayvanlarına, meyve bahçelerinden seralarına kadar önce “doğanın” sonra da “şansla talihin” tutsaklarıdırlar! Kuraklık da felâketleri olur yağmur çok yağsa da! Bitkisel hastalıklar da kırar bellerini, hayvansal olanları da! Çok üretseler elde kalır zarar ederler, az üretseler yeterince kazanamaz dara girerler… Bu nedenledir devletten en çok destek ve teşviki Tabiatla boğuşan bu insanlar görürler…
Bunları yazmamın nedeni şudur. Son zamanlarda süt ürünleri imalatçıları “süte yapılan zammı protesto ederek boykot kararı aldılar. Bu sütlerin bir kısmını Koop-Süt alırken ellerde kalan tonlarcası da döküldü…
Kaç gündür olayın tartışmaları yapılıyor ve şöyle deniyor: Allah Koop-Süt’ten razı olsun. İmalatçıların ellerde bıraktıkları sütlerin bir kısmını alıyor da zararımızı aza indiriyor.”


İŞTE O BÜYÜK KOOPERATİFÇİLİK OLAYI: Ki Kıbrıs’ta en az İngiliz sömürge idaresi kadar eskidir çünkü oluşturan da o İngilizdir…
Bu ülkede yıllarca “ekonomik sistemler” aradık… O kadar ki ganimet ekonomisinin üzerine bile “serbest piyasa ekonomisi” adını yazdık! Olmayan ekonomiye karşılık ekonomi literatürlerinde ne kadar “terim” varsa hepsini de bünyemize yamaladık. Sonuçta alın size ekonomi! Olanını da batırarak bugünlere geldik!
Pekala Kooperatifçilik? Rahmetlik İsmet Kotak ilk kez Kooperatifler Bakanı olarak görevi yüklendikte Kooperatifleri bataktan çıkartarak yeniden devreye soktuydu. Sütçülük, Zeyko, Harup Fabrikası, Binboğa Yem Fabrikası memleketin ilk sanayi tesisleri oldulardı… Hepsi de Koop. Sisteminde çalışıyorlardı…
1981’lerde o Kooperatif sistem bu kez bakan Nazif Borman tarafından köy köy gezilerek yerleştirildiydi…
Yürümedi! Bütün Kooperatif Kuruluşlarını birer birer yıktık! Geriye en nihayet ve mecburiyetten “Koop-Süt” kaldı. İyi ki kaldı. Bugün memleketin süt üreticilerini sırtlayan müessese olarak hayır dualar almaktadır…
Ve dikkat edin. Bugün ayakta kalan ekonomik kuruluşlar Kooperatif sistem içerisinde çalışanlardır. Dolayısıyla desek ki memleketi ekonomik yönden sırtlayacak olan yine “üretim ve tüketim Kooperatifleridir” bunları tıpkı geçmişteki o seferberlik ruhu içinde yeniden ihya edip devreye sokmak gerekmektedir… Her halde ukalalık olmayacaktır…          

  
*********       
KISACA TAKILDIKLARIMIZ

DAÜ Rektörlüğü bet ofislerine savaş açtı. Gençlerin buralarda nasıl kumar illeti ile sarmalanıp mahvolduklarını anlatıyor ve hemen hepsinin kapatılması gerektiğini söylüyor… Doğrudur. Kapatın gitsin! Hatta bastırın cezaları hepsinin de canlarına okuyun…
Ancak ben beklerdim ki DAÜ gibi donanımlı bir üniversitemiz bet ofislerinden yakınmadan önce mesela kendi fakültelerinden mezun olan gençlerin işsizlik nedeniyle ne hallerde olduğunun sorusunu sualini de etsindi. Bet ofisleri de “o işsiz gençlerin yapacak hiçbir şeyleri kalmadığı için bu tip yerlere dadandıkları açısından ele alsındı… Bilimsel açıklamalarda bulunurken devleti göreve çağırsındı… Hatta bet ofislerinden önce niçin gençlerin bu kumar inlerinde zaman ve hayatlarını harcadıklarının sosyo-ekonomik ve psikolojik verilerini toplumla paylaşsındı. Devleti ‘gençlerine sahip çıkmaya’ davet etsindi…”
Çünkü: Bet ofislerini besleyen “gençler” değil işsizliktir! Kapatın, yer altında oluşurlar, başka şekilde ortaya çıkarlar! Gençlere önce iş aş sağlayamıyorsanız ne tedbir alırsanız alınız onları kaybetmeye mahkumsunuz…
       
OTHELLO KALESİ DE ÇÖKÜYOR:
Zaten Mağusa Surları UNESCO tarafından galiba dünyadaki yüz riskli eski eser kapsamına alınmıştı. Ne zamandır ve her yıl biraz daha yıkılıyorlar. İleride hem onarımları daha zor olacak hem de maliyetleri daha çok büyüyecek… Bugün o zorluk ve maliyet nedeniyle tek fellik oturtmadığımız surlara yarın hiç yar olamayacağız…
Kısaca bir tarih göçüyor! Dünya utansın diyoruz! Ambargolar altında canımızı çıkartırlarken sırf Rum şovenizmden kaynaklı bir tutumla bu dünya mirası olan Mağusa’daki surlar yıkılıyor! Fakat ne görmek istiyorlar ne de ellemek! Buna karşılık on binlerce insanın kanlarının aktığı Suriye’de ölenlere değil, yıkılan eserlere takmışlar, “gitti eski eserler” diye dövünüyorlar!
Eee, işte Kuzey: Barış da var yıkılmaya yüz tutan eski eserler de… Gelin sahip çıkın… Görmeniz için ille kanlar ateşler içinde yanması mı gerekir?

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar