Kamu, vatandaşına ne veriyor - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

Kamu, vatandaşına ne veriyor

Kızan kızsın…

Söven sövsün…
Ama iki elinizi başınızın arasına alıp da bir düşünün…
Dün, bir arkadaşımız isyan etti…
“Vergi borcu yoktur…”
Alacağı yazı bu…
8 oda gezip, 11 memur ile muhatap oldu…
Tam iki saat…
Böyle bir işlem için daireye bile gitmiyor “dünya” vatandaşları.
Ama “üçüncü dünya ülkesi” olduğumuz için…
Bizde normal.
“Ne gördün” dedim…
“Bir dairede onlarca genç… Hepsi şıklık yarışında… Ellerinde birer telefon… Hepsi içine gömülü…”
Kamuda işe girmek için kıyasıya bir kavga var.
Ama ne kavgalar…
Örgütler devrede…
Torpiller havada uçuşuyor.
Neden?
“Kamuda işe girmek için…”
Nedir kamu?
Kamuda ne iş yapacan?
Ne için kamu çalışanı olacan?
Şu anda kamudan maaş çekenlerin yüzde 90’ı bunun farklında değil.
Vatandaşa asık surat…
Bir afra tafra…
Sanırsın, “lütfedip kamu çalışanı” oldular.
Halbuki, görev halka hizmet.
Güler yüzle ve en hızlı şekilde…
Kimse bu vatandaşa bedavaya hizmet vermiyor.
“Ben Göç Yasası’ndan girdim maaşım düşük” diyen genç arkadaşlarımız da bu maaşı alacaklarını bilerek girdiler.
Girmek için de bin kişinin hakkını yediler.
Vatandaş oda oda dolaşırken, “odacı” oturuyor.
Mesela…
Sadece “yazdır” tuşuna basmak için bekleyen memur var.
İşinin sorumluluğunu bilenden yana şikayetim yok ama…
Öğretmeni daha fazla ders vermesin diye kavga eder, işi ders vermek…
Doktoru daha fazla hasta bakmamak için kavga eder, işi hasta bakmak…
Memur, vatandaşın işini “lütfen” yapar, işi vatandaşa hizmet etmek…
Polisi olaylardan kaçar, işi olayları çözmek…
Yargısı yavaş ilerler, işi adaleti hızlı sağlamak…
Maalesef durumumuz budur.
Herkes, bir sendikanın arkasına saklanmış gidiyor…
Bir siyasetçinin arkasına saklanmış, gidiyor.
Bu vatandaşa yazık değil mi?..
Kamusu vatandaşına “yardımcı” değil, azap veriyor.
Ama sorsanız, herkes az para alıp çok iş yapıyor kamuda…
“Lütfedip” çalışıyor…
Tam da bu arada, Ali Bizden’in sosyal medya üzerinden şu isyanını okuyorum:
“İki cümlelik resmi bir yazı 9 farklı odadaki 9 memur ve bir kamu işçisi, toplam 10 kamu çalışanı tarafından veriliyor. 8 oda ve 8 memur arasındaki evrak dolaştırmak da vatandaşın görevi. Üstelik tüm bilgiler elektronik ortamda yer alıyor ve bilgisayar ekranından kamu görevlileri tarafından kontrol ediliyor. Vatandaşın oturduğu yerden bu işlemleri kendi bilgisayarından yapabilmesini veya evrakı talep eden kamu kurumunun bu bilgilere diğer dairenin sisteminden görebilmesini geçtim, tek odadaki tek memur tüm bilgileri kontrol etse ve bir yetkili de imzalayıp onaylasa iyi olur. Onca server, bilgisayar, network, güvenlik yazılımı ve daha bir sürü para harcanan onca donanıma rağmen KKTC'de bu bile neden olamıyor bilemiyorum.”


“Sizi gidi sermaye kesimi…” CTP’nin görüşü mü?

İş dünyası bir araya gelerek, “Kıb-Tek özelleştirilsin” dedi.
Neden dedi?
Çünkü bu kesim güçlü bir meblağ ödüyor.
Özel sektörde, ya da hane halkı tüketicilerde, “ödemeyenin” elektriği kesiliyor.
Artık siyasetçi devreye girse de kesiliyor.
Ama ne dedi Kıb-Tek Yönetim Kurulu Başkanı…
“Sermaye kesiminin elektriğini halk ödüyor… Bir de utanmadan konuşuyorlar…”
Siyasi irade ortada yoksa, ortaya da bu manzara çıkar, normal…
Kıb-Tek, özel bir şirket olsa…
Başındaki ekip bu cümleleri kuramaz.
Ama tekel olduğu için…
Herkes de bu elektriğe muhtaç olduğu için, İsmet Akim de böyle konuşabiliyor.
Tuzu kuran olabilir…
Ama insanlar elektrik parasını ödeyip, üretimine devam etmek için neler çekiyor bilen var mı?
Kimin umurunda…
“Nasıl olsa eşek gibi önünüze koyacağımız faturayı ödeyeceksiniz…” mantığı var.
Devlet, zamanında karar vermiş.
“Üreticiyi sübvanse” edecek.
Elektriği ucuza vermiş.
Zaman içinde ortaya çıkan maliyet farkı hane halkına yüklenmiş…
Devlet kendisi teşvik yapacaksa, yapabilir…
Üretimi ucuzlatabilir.
Devlet bunu kendisi ödesin.
Ama uygulamayı yapan hükümet…
Eleştiriyi yapan kurum yönetim kurulu başkanı.
Bu CTP’nin görüşü mü?
CTP, “sermaye” kesimine yönelik bir kavga mı başlattı?

Patateste mantıksızlık silsilesi

Bakanlar Kurulu, ülkedeki patates üreticilerini desteklemek için bir karar aldı.
Alınan karar 1.5 kilo ithalat için bir kilo yerli ürün alımını zorunlu hale getirmek…
Böylelikle, parmak patates pazarının yüzde 40’ı bu alanlarda çalışan iki firmaya yönlendirilmiş oldu.
Bu iki firma, ülkedeki patatesi alacak, işleyecek, parmak patates haline getirecek ve çok sayıda otel ve restorana satacak.
Uygulama güzel.
Hiçbir mahsuru da yok…
Fiyat dışında…
“Mecburen pazarın yüzde 40’ına hükmeden” yerli parmak patates fiyatları, ithal parmak patatese göre daha pahalı…
Ama restoran ve otel sahipleri bunu almaya mecbur…
Ne çıkıyor ortaya biliyor musunuz?
Biz…
Sen ve ben…
Bunun bedelini ödemek zorundayız.
Yani devlet yerli üretimi teşvik edecekse etsin.
Ama bedelini neden bana ödetiyor?
Her gün tonla patates kullanan restoran, otel var.
Bu yolla, artan maliyeti ödeyen tüketici oluyor.
Her yerde aynı şey…
Devlet, kendi sorumluluğunu üzerinden atıyor…
Üretici ile tüketiciyi baş başa bırakıyor.
Arada 3-5 partili memnun oluyor…
Hayat da böyle akıp gidiyor…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar