Uzun süredir müzakerelerde Annan planının referans olarak kullanıldığını söylüyorduk. Öyle olması da çok doğaldı çünkü iki halk ile kurulacak federal sistemin özellikle “yürütme ve güç paylaşımı” ayarları ince elenip sık dokunan bir çalışmanın ürünüydü. Tek eksiği iki halktan birinin Türk diğerinin Rum kimlikli olmasıydı! Dolayısıyle “mükemelle” de ifade edilse sonuçta asıl başarı planın uygulanabilirliğinde görülecekti. Yani: İki halkın Türk ve Rum kimliklerinden soyutlanıp “Kıbrıslılık bilinciyle” hareket etmeleri beklenecekti. Bu da yetmeyecek, Türk Rum kafalarının detoks yaparak içlerini boşaltmaları gerekecekti. Yine de tamam olmayacak birbirlerine tahakkümle değil, barışçı ve yapıcı yaklaşımlarla davranmaları, sevgi değilse bile saygı duymaları beklenecekti.
Dahası Kuzey’i ve Güney’i değil tüm Kıbrıs’ı vatan bilmeleri gerekecekti.
Enerji, turizm, sahiller ve ötesi doğal kaynaklardan Türkler Rumlar ayırımında değil Kıbrıslılar olarak yararlanılacaktı.
Kısaca “ırksal” saplantılarla idealar gidecek yerlerine “Kıbrıslılarla ortak vatan Kıbrıs” gelecekti.
NE KADAR ZOR! Bizim kuşak 1960’larda bu filmi sadece seyretmekle kalmadı. Bizzat figüranları da oldu yönetim organlarının ağaları paşaları da! Dolayısıyle adına “Kıbrıs Cumhuriyeti” demiş de olsak “üniter” kulpunu da taksak aslında ortaya çıkan “yönetim” ve “paylaşım” tipik bir federalizmdi! Ki bugün de Rum tarafı Federalizmi, bu 1960’lar Cumhuriyetinin üzerine oturtmak istiyor.
Sadede geleyim. O 1960 Cumhuriyeti de mükemmeldi. Üstelik üç garantör ülke tarafından güvenceye alındıydı. Eğer yaşasaydı nev’i şahsına münhasır bir siyasi deneyim olacaktı. Oysa Makarioslu Rum liderliği iki buçuk yıl dayanabildi ve Anayasada 13 maddelik değişikliği Türk liderliğinin önüne koydu! Tabi yıkılmasından başka çare kalmadıydı, yıkıldı!
OLAY NEYDİ: Değişmeyen Rum kafası! O kafa içindeki “meğalo ideası!” Tüm adaya egemen olma sevdası! Türk halkını ve Türkiye’yi her zamanki gibi düşman görmesi ve horlaması!
O kafa değişmediği için gün geldi Kıbrıs değişti! Kuzey Güney oldu. Şimdi “Federasyon” lafına sarılı benzer bir deneme daha yaşatmak istiyorlar. Çoğu Annan planından kopya edilen anlaşma metinleri ile iki halkı bir ortak vatan mefkûresinde birleştirmeyi hedefliyorlar! Hadi bakalım, rastgele! ********** TC-KKTC İLİŞKİLERİ (KESİNLİKLE DÜZELTİLMESİ GEREKİR!)
Heyecanlı günler geçiriyor, küçük dünyamıza konfetiler gibi büyük düşünceler serpiyoruz… Birlikler örgütler oluşturup Rum halkı ile kuracağımız ortak federal Kıbrıs Devleti hürmetine “halklar kardeştir” diyoruz. Sonra o halkların kardeşliğini şaşırıyor, Türkiye ile Türkiyeliyi içimizden dışımıza itiyoruz!
Öyle de olunca ne parasını istiyoruz ne suyunu! Ne reformlarını uyguluyoruz ne emirlerini! Ayakta duracak takat yok ama Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığı ile yatırımları söz konusu oldu mu egemenlik savaşına dört nala koşturan küheylanlar oluyoruz!
Şahsiyetli ve onurlu Kıbrıs Türk halkıyız vesselam. Ki bu “şahsiyet ve onuru” eğer kuvveden fiile geçer de referandumdan evet çıkarsa, ayni zamanda Rum halkı ile de paylaşacağız. Ki onların şahsiyetlerinde ayrıca “Helen” yazmakta, “onurlarını” da Yunan bayrağından almakta!
Kısaca “su sorununu” çözmedik Türkiye’nin önümüzde diz çökmesini bekliyoruz! Mali ve ekonomik protokolü imzalamadık Türkiye’nin bu “planların” bizim koşullarımıza uymadığını anlamasını bekliyoruz!
Haliyle TC’den pompalanan para akışı da durdu! Biz “köşemizi” doldurmaya çalışırken “eksik maaş ödeme” olayının nereye vardığını, UBP’nin hükümette kalıp kalmayacağını, su sorununda ilerleme olup olmayacağını bilmiyorduk. Buna karşın ne “laf ola” yazıyoruz ne de “boşuna!” Ve ekliyoruz: POLİTİKACININ İŞİ: Politika yapmaktır. Kavga etmek değildir! Politikacı kişisel düşüncelerini değil, kaderini yüklendiği devletinin çıkarlarını savunur! Ve politikacı atın önüne araba koymaz, atı arabanın önüne koyar… Oysa ters yola girmiş bizdeki politikacılar aklın mantığın değil, hisleri ile ideolojilerinin “idealizm” ispatına soyunmuşlar inada murat yakıyorlar! Ve sonuçta hiç yoktan halk katlarında TC’li Kıbrıslı tartışması gibi abuk ortamlar yaratıyorlar. Nitekim.
KANBAY’IN UYARISI: Geçtiğimiz hafta TC Büyükelçisi Kanbay memleketin ahvaline bakıp şunu söyledi: “KKTC’den TC’ye, TC’den de KKTC’ye yönelik yanlış algılamalar var. İletişim kurup güç birliği oluşturmak gerekir..”
Sn. büyükelçinin bu yumuşak söylemine aldırmayabilirsiniz çünkü “politika yapmak yerine er meydanına çıkan yağlı pehlivanlar gibi ellerini birbirine çırparak ortalarda dönen ve Türkiye’ye meydan okuyan politikacılarımızı böylesi yumuşak laflar kesmez, tırnak kadar da ırgalamaz! Oysa “halkı husumet ve ikicikliğe iten TC karşıtı düşünceler onların marifetidir!”
SONUÇ ORTADADIR: Lafı geçen hafta Kanbay söyledi, anlayan için “bu sürtüşmelerden vaz geçin” demek istedi. Şunu da demek istedi mi? “Sonuçta faturasını halkınıza ödetirsiniz.”
Siftah değil ama işte Türkiye ile dalaşırken “Şubat maaşlarını” ödeyemeyecek duruma düşmüş bir hükümet! **********
KISACA TAKILDIĞIM. (MAĞUSA BELEDİYESİNİN HİZMET ÖNCELİKLERİ OLMALI!)
Belediyelerimiz kıpırdamak istiyorlar ama artık hemen tümünün de “yanlış oldu” dedikleri “o şişirme istihdamları” mali yönden ellerini kollarını bağlıyor! Mağusa Belediyesini de bu yargının dışında düşünülemez. Nitekim bir yılı aşkın süredir artan nüfusla yeni iskân alanlarına karşılık “beklenen hizmetleri” veremedi. Başkan Arter’in artan sorunların üstesinden nasıl geleceğini bilmiyoruz. Fakat bazı projelerini işitiyoruz. Mesela Glapsides’e yürüyüş yolu yapacakmış…
Kaça mal olursa olsun! Ucuz yahut pahalı! Yapmayın! Mağusa’lı yollarında araba süremez, kaldırımlarında yürüyemez, trafik işaretlerinden yoksun, ışıklandırmadan şavk alamazken ve de onlarca hizmet beklemekteyken, sahile yürüyüş yolu yapmak da neyin nesi oluyor? Hizmetler yönünden hiç mi eş değerde daha önemli öncelikler yoktur?
Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber > Köşe Yazarları > KAFA DEĞİŞMEZSE! (NE ANLAŞMA OLUR NE BARIŞ!)
Tepki göster
0
Bayıldım
0
Huzurlu
0
Hahaha
0
Üzüldüm
0
Hayran Kaldım
0
Facia