İŞÇİ ÜZERİNE PAZAR SOHBETİMİZDİR - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

İŞÇİ ÜZERİNE PAZAR SOHBETİMİZDİR

Eğer Mağusa’da doğup büyümüşseniz “işçiyi” çok iyi tanırsınız. Tıpkı Mesarya’nın kurak çorak topraklarında doğup büyüyenlerin “çiftçilikle ırgatlığı” tanıdığınca…
Yanı sıra şunu da bilirsiniz: “İşçi olmak zordur zaten zorunluluktan olunmaktadır!” Ne var ki “işçi” devletin omurgasıdır. Yukarıya doğru ne varsa yükselen, omuzlarında yükselmektedir. Ne kadar çok ter akıtırsa işçi, devlet yücelir bir o kadar daha…
Bazen yetmez o terler… İşçi devletin yücelmesi için ölür de! Fakat hiç eksilmez, boş kalmaz yeri. Biri giderken onu gelir yerine…
Bizim kuşaklar “işçiyi ırgatı” iyi tanırlar. Çünkü “işçi de oldular ırgat da!” Hatta “madenci” de oldulardı! Fakat hiç zengin olamadılar! Hiç mülk sahibi de olamadılar! Çünkü işçinin alın yazısında “fukaralık” yazar…
BU İŞÇİYİ İYİ TANIRIM: Mağusalı olup da limanının kara asfalt rıhtımına ter akıtmayan insan mı vardı? Sadece “babaların” ekmek parası değildi liman… Oğulların cep harçlığı, okul masrafı, hatta ailesine parasal katkısıydı.
Ta İngiliz döneminden anımsarım. Daha ilkokulu yeni bitirdimdi ki üç ay tatilde ilk “işimle tanıştımdı.” İngiliz’in şimdilerde Akyar Sınır Kapısı’nın hemen yanındaki askeri kampında…
Orada İngiliz’in Orta Doğu’daki üslerinden kondeme çıkan askeri araçları tankları, kariyerleri binlercesi ile toplanır, içlerinden hâlâ çalışır durumda olanlar yeniden elden geçirilerek boyanır ve galiba şu bu ülkelere satılırlardı. Benim işim boyaya verilen bu arabaların camlarına graso sürerek gazete kâğıdı yapıştırmaktı. Camların da boyanmaması için…
Haftada dört beş Kıbrıs lirası yevmiye alırdım. Fena para değildi…
Limana sonraki yıllarda gitmeye başladıydım. Zaten bizim peder hamaldı. (O yıllarda liman işçisi denmez, hamal hatta “hammal” denirdi!)
Mağusa’nın Namık Kemal Lisesi’ne giden ne kadar öğrencisi varsa bir vesile ile hepsinin de o limana ter akıtmışlığı vardı…
“İşçinin ve işlemenin” ne olduğunu çocukken öğrendiydik kısaca. Para kazanmanın ne kadar meşakkatli olduğunu da!
KIBRIS’TA AĞIR SANAYİ YOKTU: Olmadığı için şu sıralarda Soma benzeri büyük iş kazaları da olmazdı zaten hâlâ da olmuyor…
Oysa adada çalışan maden ocakları vardı. Mesela babam bir devrelerde limandaki iş azlığından dolayı Lefke yakınındaki İngiliz şirketine ait Fokusa’daki madende çalıştıydı. Çamlıköy’de kaldığını, iyi para aldığını anlatırdı hep…
Her halde 1930’lardan sonra olmalı yahut öncesi mi bilemiyorum, hâlâ pederin madendeki tünellerde kullandığı aydınlatma lambası (karpit lambası) evimizin bir köşesinde asılı durur… Aynı devrelerde İrfan Nadir de o madende çalışanlardandı…
İş kazaları çok görülmezdi belki. Fakat işin bizatihi işçisi olundukta kazayı neylesindi insan? O işler sürekli törpülerken bedenleri, eritip bitirirdi zaten! Kısaca bir talihsiz meşakkatti çektiği işçinin!
Nitekim rahmetlik pederim yürümekte zorlanır, trahomdan dolayı görme bozukluğu nedeniyle geçen yıllarına kahreder ve ayaklarına bakıp bakıp parmak kalınlığındaki varislerini gösterirken fena fena yakınıp, “derler ki işleyen demir ışıldarmış. Bok ışıldar, insan kötürüm olur, mahvolur” derdi!
Doğruydu: Kaç işçi tanımışsam ömrünün son dönemlerini ağrılar, yaralar, sızılarla geçirdilerdi ki zamansız ölenler, günü saati gelenlerden her zaman daha çoktular!
YA ŞİMDİLERİN İŞÇİLERİ? Yavaş yavaş üniversite mezunlarımızı da o askeri ücrete tutsak hale getirecek düz işçiliğe itiyoruz! On iki saat günde, sendikasız, toplu sözleşmesi olmayan, ancak işverenin insafı ve insanlığı oranında ücret alabilen işçiler deryası yarattık ama bir iki iş kolundan öte kimsesine karnını doyurabileceği, ailesinin nafakasını kazanabileceği olanakları sağlayamadık!
Hiç gereği yokken çalışan insanları “devlet görevlileri” ve “özel sektör çalışanları” diye kamplara ayırdık. Oysa anayasamız imtiyazsız sınıfsız toplumuz der… Hep öyle derler ama kulak vermeyin. Çünkü değil! Çünkü imtiyaz insanın rüyalarına girerken egonun patlama yaptığı son mertebedir! Erişilmesi büyük olaydır! O da parasız olmaz! Para dediğiniz ise oktur işçide!”
DOĞRUYA DOĞRU AMA: Şu sendikalara ikide birde çatmış da olsak sayelerinde ve en azından “çalışanların hakları” yerlerde sürünmüyor… Galiba pek çok ülkeden çok daha iyiyiz hem de bu şartlarda…
Belki işçi hâlâ ulaşması gereken yerin çok gerisindedir, özellikle beleşe giden emeği yönünden ama bu memlekette “samanlık bile seyrandır!”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar