İNSAN YURDUNU SEVER, FAKAT… VE BASİRET SAHİBİ OLABİLMEK! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

 İNSAN YURDUNU SEVER, FAKAT… VE BASİRET SAHİBİ OLABİLMEK!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Gene ayni cümleyi tekrarlayacağım.  “İnsan yurdunu sever.”

Ki aradan 47 yıl geçmesine karşın ne zaman adı geçse, lafı edilse; Güney’den Kuzey’den göç eden insanlarımız “ah Baf’ım, Leymosun’um” diyerek iç çekerler..


Üç beş arkadaşım vardır. Sohbetleri koyulaştırıp da geçmişe uzandık mıydı Güney’de doğup büyüdükleri köylerini, kasabalarını, bağlarını bahçelerini anlatırlar. “Onlar ne güzel günlerdi” derler..

Anlarsınız ki insan doğup büyüdüğü, yetişip serpildiği yurduyla özdeştir..

Fakat aradan 47 yıl geçmişse artık ne onların Kuzey topraklarında doğup yetişen evlatları için Baf Leymosun’dur yurtları  ne Güney’in köyleri kasabaları..

Havasını soluyup suyunu içmedikleri, yollarında yürüyüp bağlarında bahçelerinde çapa çekmedikleri, hayvanları güdüp sütünü sağmadıkları, çiçeklerini derlemedikleri, bağbozumu yapmadıkları…  Yerler,  artık ne vatandır ne özlem duyulacak geçmişler. Rumlar için de Türkler için…

***

GERÇEĞİ GÖRÜP KABUL ETMEK: Fakat Rum tarafı bu gerçeği kabul etmiyor.       Hayır “göç ettiği Kuzey’e duyduğu vatan özleminden dolayı değil. “Tüm adanın   mutlak egemeni olduğuna,  Kuzey’in mutlak hakimiyetinin kendisinde bulunması gerektiğine inandığından!” Tutun ki nesilden nesile sürdürülen şu “megali idea” tutkusundan dolayı!

Ne var ki artık bu antikalaşmış tutkuları da aşan siyasi ve ekonomik gelişmeler, enerji olayını da kapsamına alarak Doğu Akdeniz egemenliği arzusuyla sarmalanıyor!

Rum-Yunan ikilisi doymak bilmez bir iştahla tüm Kıbrıs’ı da içine alacak büyük bir coğrafi alanda “Helen egemenliğini” çakmak istiyor..

Ve çok basit bir kuramdır: Bu arzusunu gerçekleştirmek için de Türkiye’yi bertaraf etmesi gerekmektedir!

***

PEKİ BİZE NE OLMAKTADIR? Neden içimizdeki bir kısım insanlar bu adanın asıl sahiplerinin “Rumlar” olduğuna inanıyorlar!      Öyle olmasaydı neden kendilerini azınlıktaki ikinci sınıf toplum esamesine düşürecek, üstelik Türkiyesizleştirecek bir federal sistemin ortağı olarak görsünlerdi?

***

VE ASIL BÜYÜK GERÇEK: (Türkiye’nin bu adadan çekip gideceğini dört gözle bekleyenleredir lafım.)

Artık istemeseniz  de Türkiye Kuzey’i terk etmez daha doğrusu edemez.                                   Geri de çekilemez çünkü bu  “ricat” olur!   Doğu Akeniz’i de kaybedemez çünkü  bölgede etkisizleşirken alanı Rum Yunan ikilsine kaptırır!  Üstelik kabul etseniz de etmeseniz de adadaki hak ve hukukumuzu savunamayacak etkisiz bir  ortama hapsolur!

Tabi ki böylesi olumsuz değişimler aramızdaki bazı kişilerin yada lobilerin “beğeni ve tercihleriyle” statüleşemez!          Bu olay siyasi, ekonomik ve uluslar arası güç yarışında  Türkiye için bir  realitedir..

Kuzey’i, yurdunuzu TC’ye tos atmaya çalışmadan  da sevebilirsiniz demek istiyorum.                                                                                                      ***

KISACA TAKILDIKLARIM: (YÖNETİLEMEDEN İDARE EDİLEN KKTC!)

İki kelimeyi çok severim. Biri “basirettir.” Diğeri “teeni.”

Tutun ki yalın ifadesiyle “basiret” dediğiniz ileriyi görebilme hatta kalben görebilmedir. Sezgili ve ciddi..

Diğeri “teenni”dir. Olayları ciddiyetle ve acele etmeden ele alabilme, değerlendirme..

Her iki kelime de insana mahsus melekelerdir.. Mesela benim huyumda  ne biri vardır  ne öteki!

Fakat devlet dediğinizde “basiret de olmalıdır teenni de.. Olmazsa ne olur bilir misiniz?                                                                                                    ***

İŞTE OLANLAR: Her yıl bir erken seçim yapılırken bir hükümet yıkılır yeni bir hükümet kurulur!..

Sabah alınan Bakanlar kurulu kararı akşam güneş batarken değiştirilir, ertesi sabah değişikliğin değişikliğiyle yeniden düzenlenir!

Alışkanlık haline geldiği için her hükümet değişiminde bir “plan program” yapılarak Meclis’ten geçirilir ama birinci sayfasında yazılanlar bile gerçekleşmeden (zaten hükümet gittiğinden) ne uygulanma fırsatı bulur ne de hatırlanır!

Seçim öncesi vaatler hemen sonrasının daha  ilk dakikalarında unutulur ve anında yeni istihdamlar furyası başlar. Eş, dost, partili, tanıdık…                                             Derken mevcutlara yenileri ulanır, devlet dairelerinde taşıma, aktarma, piyangodan çıkan yeni  personele ne sandalyeler yeter ne masalar, oda kapılarından taşarlar!                                                     ***

BU CÜMLEDEN OLMAK ÜZERE: Geçtiğimiz hafta tam da “basiretsizlik” örneği bir soruna daha toslandıydı. “Ercan Hava Alanının adının Dr. Fazıl Küçük’ün  adıyla değiştirilmesi olayı..”

BİR kere daha yazalım: Bu ülkede alınan  kararlar hükmü karakuşidir! Olanca sokak adları bunlardandır. Aralarında gül gül patlatıp çatlatacak antika olanları da vardır  gereksiz ve alakasız olanlarıyla yersiz olanları da..

Mesela Mağusa’da bir parkın adına vakti zamanında belediyede çalışan bir adamın adını verdiler. Kimdir, hangi büyük işlere imza attı,  adını bir millet bahçesine verecek kadarıyla ne yaptı?   Niteliği ne?

Hepsinin de cevabı bir koca hiççç!              Keza dünya sivil havacılık literatürüne de kazınmış, “bölgedeki hava ulaşımlarında adıyla anılan “Ercan hava alanını” başında düşünülmeyen Dr. Küçük adıyla değiştirmek “uygunsuzluk ve yersizlikten” başka bir şey değildir.                                                                        Üstelik bu değişikliğin    rahmetlik liderimiz “Dr. Küçük” adıyla gündeme sokulması, tutun ki “tam da KKTC’e özgü bir işgüzarlık ve idare’i maslahatçılık” oldu!

…GEÇEN hafta  TC’deki bir gazeteci yazdı da hatırladımdı: Rahmetlik Demirel “Türkiye yönetilmez ancak idare edilir” derdi.

Aynen  yönetilmediği yönetilemediği için  “idare” edilen KKTC gibi!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar