HÜKÜMETİN ÖNÜNDEKİ ENGEL, KENDİSİ... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

HÜKÜMETİN ÖNÜNDEKİ ENGEL, KENDİSİ…

Hükümet, takvimine uyamadı. Oysa kurulduğu günlerde, bu takvime ne kadar bağlı olacaklarını söylemiş durmuşlardı. Programı duvarlarına bile asmışlardı…
Altı ayı bulmadılar daha ama, üç aylık, dört aylık vaadleri de vardı…
Önce UBP kurultayının kendilerini yavaşlattığını söylediler, sonra su, sonra ekonomik protokol ayaklarına dolaştı.
Oysa bunlar yasaların yapılmasına engel değildi.
Mesela Genel Sağlık Sigortası’nı sormuyorum. Biliyorum ki onun finansmanı, ekonomik işbirliği protokoluna bağlı…
Kayıt dışı ekonomiyle mücadele eylem planına engel miydi bu olanlar? Ya da kamuda istihdamda adaleti getirecek yasa? Telekomünikasyon’un uluslararası bir lisans kuruluşunca denetlenmesini sağlamak? İş sağlığı konusunda özel sektörle işbirliği? DAÜ yasası, açık süt üretiminin yasaklanması?
Aslına bakarsanız, başta kamu görevlileri yasasını hazırlayacak komite olmak üzere bir çok komite yasa hazırlığında. Aylardır çalışıyorlar. Hatta bazen vekiller, programın çok yoğun olduğundan bile şikayet ediyorlar…
Ama bakın işte, Meclis her oturumunda en fazla bir iki saat çalışıp, kapanıyor. Gündeminde de hala, hedeflenen yasa tasarıları yok.
Neden diye araştırdığımda, Komiteler’de işlerin verimli gitmediğini öğrendim…
Malum, mevcut durumun devam etmesini isteyen, reformlar önünde engel olan gruplar var. Artı, sendikalar da bu çalışmalara katılmaktalar… Öğrendiğim kadarıyla, her atılacak adımda, gelen tepkiler, ya da öneriler vekillerin üzerinde baskı oluşturmakta, bu da sonucu geciktirmekte. Ben buna baskı diyorum. Evet,  demokrasi var, katılımcılık olmalı. Ancak hükümetler ve de karar alacak partiler de seçilmişlerden oluşuyor. Programları halk tarafından onaylanmış bulunuyor.
Buna rağmen, o baskının üstesinden gelemiyorlar. Popülizmden kurtulamıyorlar.
Yapılaacak şey basit ve tek… Yine suda, ekonomik protokolde olduğu gibi boğulmadan, otorite ortaya koymak, sorumluluğu üstlenmek ve de en önemlisi cesur davranmak…
Eğer böyle devam ederse ve bu kafayla gidilirse, reform falan olmaz. En çok, statükoya makyaj yapılabilir o kadar…

ÇOK MU ZOR…   
Toplum olarak en büyük hatalarımızdan birisi, seçimlerde kimin kazandığından çok, toplumun ne kazanacağını sorgulamamamızdır sanıyorum. Takım tutar gibi tuttuğumuz partiler ve partiler içindeki kendi adamlarımızın kazanması yıllardır tek derdimiz oldu… Yani bugün eleştirdiğimiz siyasileri, o makamlara bizlerin taşıdığını hep görmezden geldik. Yüzlerce insanımızın canına mal olan, binlerce insanı evinden yerinden eden bu mücadeleyi üç-beş kişinin çıkarını korumak için mi verdik toplum olarak… Tabii ki hayır… Ama ne yazık ki, insanların yüzünün güldüğü, birbirleriyle barışık, geçim derdinin olmadığı, üreten ve kazanan bir ülke yaratmayı başaramadık. Kapalı bir toplum değiliz artık, gelişen teknoloji ve imkanlarla Sarayönü’nün dışındaki insanların nasıl yaşadıklarını biliyor, hatta gidip görebiliyoruz. Peki ama gıpta ile baktığımız, yaşam tarzlarını kıskandığımız o insanlar gibi yaşamak, imkanlara sahip olmak bizim de hakkımız değil mi..?
Ne yazık ki geçen yıllar içinde bunları başarmak yerine, birbirine küs, kavgacı ve bir toplum yarattık…
Halbuki ekonomisini planlama becerisine sahip olan, insanlarının daha çok ürettiği, daha çok kazandığı, daha çok çalıştığı ve, vatandaşların medeni dünyanın nimetlerinden eksiksizce yararlandığı bir ülke yaratamak çok mu zor..?
İnsanının alın terini birilerine rant olarak kullandırmayan, vergileri vatandaşına hizmet olarak geri döndüren bir yönetimi, siyasilerinin kavga yerine, adaleti, ekonomiyi, asayişi, gelişmeyi, kalkınmayı tartıştığı, fırsat eşitliğinin egemen olduğu, rüşvet almayan ve vazifesini hakkıyla yapan, devlette görev almayı ateşten bir gömlek telakki eden, devleti arpalık olarak görmeyen, devlet malını çalmayan, devlet kadrolarını yakınlarına peşkeş çekmeyenlerin yaşadığı bir ülke yaratmayı neden başaramadık..?
Ve son olarak; insanların bu ülkede dürüstçe ürettiği, çalıştığı ve vergisini ödediği sürece hayat tarzının, neye inanıp inanmadığının kimseyi ilgilendirmediği, kavganın değil, sevgi ve saygının öne çıktığı, insanların birbirleriyle barışık olduğu bir ülkede yaşamak istersek çok şey mi istemiş oluruz..?


 

YERİN KULAĞI VAR
1 VERİP, 13 ALIYORLAR:
Havadis gazetesinde yer alan ithalat-ihracat rakamlarını okuyunca, rahmetli Turgut Özal’ın, “bir koyup, üç almak” sözü aklıma geldi. Aradan onlarca yıl geçti, artık bir koyup üç almak yerine, “bir verip onüç” alıyoruz… Ama aldıklarımız kar hanesine değil, zarar hanesine yazılıyor…

HAYIF GİDENE:
Yine iş kazası ve yine ölüm. Ama bu kez öne çıkan, alınmayan önlemler değil, çalışma saati… Kaza akşam saat 19:00 sıralarında meydana gelmiş. Yani havanın tamamen karardığı bir saatte. Bu saatte birisini çalıştırmak, hangi vicdana sığar Allah aşkına. İnsanlar birilerinin hırsı yüzünden körü görüne ölüyor, yazıktır, günahtır…

FİKRİNİZ VARSA SÖYLERSİNİZ:
Afrika gazetesinin önüne başı kesik bir köpek ölüsü bırakmışlar. Belli ki birileri gazetenin yayınlarından rahatsız olmuş. Olabilir de. Sonuçta, o gazeteyi almazsınız olur biter. 1950’lerden kalma metodlara başvurmak da neyin nesi. Fikre, fikir ile cevap vermekten aciz insanlar ancak böyle bir yola başvururlar. Varsa bir söyleyeceğiniz,eleştirinizi, adam gibi yaparsınız… 

CHP BİLDİĞİNİZ GİBİ:
CHP heyetinin Kıbrıs izlenimleriyle ilgili rapor, her zamanki yuvarlak ifadelerle, tipik bir CHP muhalefet belgesi. Kıbrıs Türk tarafının “olmazsa olmazları”ndan vazgeçilmiş gibi bir yorum yapılmış. CHP kendini, Kıbrıs müzakere sürecinde de gözü kapalı muhalefete koymuş. Yazık, çok daha yapıcı söyleler beklerdik.

RAHAT BATTI:
GİAD, ülkede verimliliğin artırılması hedefiyle kamu ve özel işyerlerinin çalışma saatlerinin eşitlenmesi gerektiğini kaydederek, kamudaki çalışma saatlerinin yaz kış ayırmadan, 08.00 – 13.00 ile 14.00 – 17.00 olması gerektiğini savundu. Şimdi gel de, sabah dokuzda işe gidip, ikibuçukta işten ayrılan memura bunu kabul ettir. Rahat dururken, niye zora girsinler ki. Şimdiden memur sendikalarının eleşirilerine hazır olun…

SANKİ YOKTU:
Gümrük çalışanlarının, fazla mesai paralarını alamadıkları için başlattıkları grev nedeniyle, mesai saatleri dışında hizmet vermemesinin, kaçakçılık riski oluşturduğu, ihracat ve turizm alanlarında sıkıntılar yaşanabileceği iddia edildi. Sanki daha önce de bu riskler yoktu. Elini kolunu sallaya sallaya bu ülkeye nelerin sokulduğunu, sınırlarımızın delik deşik olduğunu bilmeyen mi yok…

ZİRVEDEKİLER
Nikolaos Stelya:
Stelya bir İstanbul Rum’u. Öte yandan, bir siyaset doktoru. Bakın uzaktan bizi nasıl analiz etmiş; “Kuzeyde mafya-çarpık derin devlet-fuhuş-uyuşturucu düzeni alıp başını giderken bu toplum neden yetirince sesini yükseltmedi? Sözüm ola ilerici olan Kıbrıs Türk solu neden ‘eleştiriden’ öteye gidemedi? Neden sisteme yenildi ya da sistemin kenarındaki rolü özümsedi? Sözde aydın, çözüm yanlısı entelektüel kesim hangi nedenlerden dolayı tüm kötülüklerin ‘anası’ olarak ya Türkiye’yi ya da ‘aşırı uçları’ sorumlu tuttu? Neden özeleştiriden kaçındı? Ne yazık ki bugünkü kıstaslar ve gerçeklik Kıbrıs Türk kimliği özelinde bu duruşun ganimet kültürüne, mafya-fuhuş-derin devlet karmaşıklığına ‘kurban’ verildiğini göstermektedir”…

DİPTEKİLER
Çıksa Ne Olur:
Mecliste bekleyen yasalardan birtanesi de Kamu Görevlileri Değişiklik Yasa tasarısı. İyi de bu yeni yasa biz vatandaşa ne sağlayacak. Artık memur bize,“bugün git yarın gel” demeyecek mi, devletteki işlerimiz anında yapılacak mı, siz onu söyleyin. Vatandaşın hayatını kolaylaştırmayacaksa, bu yasa çıksa ne olur, çıkmasa ne olur…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar