Son günlerde Güney Rum Yönetimi ile Yunanistan eşgüdümlü politikalarıyla Kıbrıs sorununa hiddet ve şiddeti katıyorlar!
Tabi bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar, ona da ince ayarı Türkiye vermek zorunda kalıyor.
Aslında bu hezeyanlarının, bu adada kiminle dans etiğimizi anlamamız yönünden büyük faydası oluyor: Hem “Kuzey’e nasıl bir çözüm modeli biçmeye çalıştıkları hem de Türk tarafını bu model içinde nasıl tasavvur ettikleri açısından..
HANİ bilmiyor değildik ama ille de “ispatını isteyenler için” bu tip Rum-Yunan nakaratları yararlı oluyor..
Nitekim öğreniyoruz ki Anastasiadis yeni yıl dolayısıyla Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı’ya sosyal medya üzerinden gönderdiği mesajında “garantilerden, müdahale hakkından ve asker varlığından kurtulmuş, gerçek anlamda bağımsız ve egemen bir devlet” istiyor!
Yani Türkiyesiz bir Kıbrıs!..
BAZEN sürekli haklı çıkmaktan “sıkılıyoruz!” Rum tarafının nasıl bir çözüm istediğini tekrarlamaktan usanıyoruz!
Adamların çoğunluklarına dayanarak tüm adaya egemenliklerini sermek için mücadele ettiklerini söylemekten yoruluyoruz!
Fakat onlar bıkıp usanmadan söyleyip tekrar ediyorlar!
SON ispatı da Anastasiadis’in söz konusu yeni yıl mesajında salınıyor ve Sn. Akıncı’ya yeni yıl kutlamasında diyor ki “Siyasi eşitliğe saygıda, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler için olumsuz etkileri olacak işleyemez bir çözüm değil; sürekli barış ve istikrar sağlayacak bir çözüm istiyoruz. Bu da ancak iki toplumun haklarına karşılıklı saygı ile olur.” (Tabi hiç şüpheniz olmasın bu saygının nasıl olacağını saptayacak olan da yine kendileri olacak!)
ÖTE yandan: Tam bu “niyet” içeren mesajlar yer alırken, TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklaması geliyor gündeme. Ne diyor Çavuşoğlu?
Önce Yunanistan’ı uyarıyor ve “sizin ‘şımarık dediğiniz bir savunma bakanınız var ona sahip çıkın durup dururken gerginliği artırıcı söylemlerde bulunmasın, bizim güvenlik güçlerimizin elinden bir kaza çıkmasın..”
Ve ekliyor: Kıbrıs’ta sıfır asker hayal bile olamaz! (Ki yeniden hatırlatalım. Rum tarafı beynelminel askeri garnizon haline geldi!)
Tabi Sn. Akıncı’nın bu gelişmeler karşısındaki tavrının ne olduğunu, Rum tarafına ve TC’ye yönelik son gelişmeleri Anastasiadis’i kapsamına alan siyasi değer yargılarında nasıl analiz ettiğini bilmiyoruz.. Bildiğimiz siyasi eşitlikten taviz vermediğidir… İzlemeye devam..
**********
KUZEY’E LAYIK OLMAK
Anastasiadis’in bizi zerre kadar tanımadığı ortada! Tanımış olsaydı “garantilerle azınlık oluşumuza” takmaz, nüfus gibi değişkenliği olan demografik yapısallığı siyasi piyonu yapmaz, tüm ada egemenliğine salya koyuverirken haksızca gasp ettiği BM’ler ve AB üyeliğine sığınmazdı…
Dobra dobra derdi ki “arkanızda koskoca Türkiye varken eğer Kuzey’i bu perişan hallere düşürmüşseniz siz o topraklara layık değilsiniz…”
NİTEKİM bir gün yağmur yağsa sularında boğuluyor, güneş açsa sıcağından yanıyoruz!
Çarpık yapılaşmaların mimarları oluyor sonra yakınıyoruz!
Yarattığımız trafik faciası karşısında yapacak hiçbir şeyimiz yok Allah’a sığınıyor her yıl ektiğimiz fidan kadar orman yakıyoruz!
Akşamları karanlıklara teslim oluyor, bozuk yollarda kelle koltukta gidiyoruz!..
Kısaca Anastasiadis bile söylemekten sarfınazar ediyor ama galiba biz bu Kuzey’e layık değiliz ki hak iddia edelim!..”
TABİ ki şimdilerde de doğru işler yaptığımız söylenemez.. Fakat 1974’lerden sonra Kuzey’de say say bitmez çok yanlışlar yaptık! Ve biz o yanlışları yaparken aksine Rum tarafı Güney’i bir dünya devleti, bir turizm ve kültür bölgesi haline getirdi. Çapına göre iri sayılacak ekonomisiyle gelişti.. Ki şimdilerde de o ekonominin müşterileri olduk!
OYSA: Köyün minarelerini görmeye başladığımızda hiç de gecikmiş değildik. Tek yapacağımız “zamana” değil, yatırımlarla kalkınmaya bu arada kendimizi siyasi yönden tanıtmaya hasretmekti! Bizse Rum’un zaman içinde mayna edeceğini, eriyeceğini hayal ediyorduk. Meğer benzer “zamanı” da Rum Kuzey’deki Türk için kullanıyordu..
Şimdi çok daha iyi anladık. “Zamanı” onlar kazandı biz kaybettik!
Nitekim yıllardır hasretle beklediğimiz yağmurlar yağdı ki artık kim bilir kaç yıllar sonra görürüz böylesini! Ama perişan olduk, candan olduk! Ki yakında sesleri duyacağız: “Artık yeter yağdığı!” “Ekinlerimiz çürüyecek tarlalarda!”
FAKAT çok da iyi oldu. Ne olduğumuzu görmek anlamak için aynalara ihtiyacımız vardı. Doğanın hikmetidir. Hepsini gözlerimizin içine sokarak, ayaklarımıza sererek hatta canlarımızı alarak yansıttı bize.
Kısaca (dobra yazayım,) kaç yıldır Kuzey’in “bizim olmayan, Rum’un olan nimetlerini” yiyip bitirmek, gasp etmek üzerine kurulu düzenlerin “devleti” olduk! Ve doğrudur: Türkiye verdi biz yedik!
Sonra da kurulan müzakere masalarında ayni Kuzey’den nerelerini, Rum’a hangi şartlarda iade edeceğimizin pazarlıklarını yapmaya başladık.. Hatta Grans Montana’da bile!
NE oldu ama şimdi? “Bereket” dediğimiz yağmurlar yağdı ki yüzümüze tükürürcesine felaketiyle, “işte size layık olan budur” hatırlatmasında!
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (BORÇLUYUZ)
“Belediyeler borçlu, kurumlar borçlu, devlet borçlu, insanlar borçlu! Uçan kuşa borcumuz var. Öyleyse hep birlikte haydi başla: “Borçluyum, borçlusun, borçlu! Borçluyuz, borçlusunuz, borçlularrr!…