Cüzdanımda, banka hesabımda, terazimde, küfemde, kefemde, cebimde, odamda, kafamda, yüreğimde, etimde ne varsaydı biriktirdiğim, çıkarıp hesaba tutmanın zamanıydı.
Mizanımı, bilançomu, yarım kalmışlıklarımın girdilerini, çıktılarını, sermaye ve borçlarını, para ve senetlerimi, tasarruflarımın ve kayıplarımın dökümlerini çıkarmanın havasıydı. Üstelik de aylardan Haziran’dı. Ve ben “Haziran’da mavi benekli bir çocuktum”.
Öyle demişti A. İlhan ve ben onun bir şiirlik kuytusuna sinip uyumuştum.
“Haziran’da ölmek zor”luğunu tercih ettim hep yaşam kolaylıklarına. Bir tasın çukuruna değil ama, yaşam denen panayırın ortasına parçaladığım ruhumu sundum. Kör bir tencereden, sağır bir sürahiden, inatçı bir çatal-bıçak setinden yana kullanmadım hiç huysuzluğumu. Masalara her yeni gün iplik-iplik ayırdığım çocuk sevinçlerimin örtülerini serdim.
Yem etmedim sandığımdaki anlarımı ve fotoğraflarımı ne kurda, ne kuşa. Yem etmedim erguvanları, zangalakları, ağının pembe yapraklarını, sardunyaların o ateşli salınmalarını toprağımı eşeleyen karıncalara.
Yanık kökte gizli Aralık ayına sahip çıktım, sahip çıkarcasına saçları örgülü o kızın gözyaşlarına.
“O muydun?” diye sordum ve yanıtladım.
Sordum ve anladım.
Sordum…
Biliyorum ki, arda kalan “bir ben vardır(m) bende, benden içeride” yalnızca…
“Senin saçların, gülen gözlerin
Haziran günleri gibi aklıma gelir”
Diyen Necati Cumalı oturdu yanıbaşıma ve döndürdü beni yeniden “Susuz Yaz”ıyla tanıştığım o sıcak, boğucu akşama.
Cinnet yazlı bir Haziran sonrasında, tam da ortaya dökmüşken eksik dişli bir şiirle mal beyanımı, tam da susmaya ramak kalmışken ve pes etme sınırlarına gidip dönmüşken, Haziranlığım tuttu yeniden. ‘Ne iyi etmiş de gelmiş’ diyerek açtım kapımı ardına kadar ve toparladım odalarımı. Aldım tozlarımı, düzenledim mobilyalarımı, araladım yeniden perdelerimi…
Silkeledim paspasımda arda kalan tozlarımı…
“Hazirandır, yalnızlık gibi aşkın ortasındadır”
diyen Haydar Ergülen’e inat, ortasına gelmiş bir şiirin en sıcak, en yakıcı mevsimindeyken ve hayata “hey bakar mısın?
Hesabı alalım” derken Haziran’la söyleştim yeniden:
Yeniden doğmaklığımın sancılarıydı
Dalgaların hüznünde yalpalayan
O aç, o arsız, o öğüten, tüketen, bitiren
Çarklarıydı maviliğin
yeni bir eldiven izine, yeni bir kimlik poşetine
Sığmayan…
Yarılanmış bir şiirin ortasında
Tütsülediğim buhur kokusuydu
Ve doğurucuydu
Mürekkep izi savaşlardan yorgun çıkan
Bir ruha
“Haydi, yeniden başlayalım”
Diye bağıran
O akıl koymaz
O işveli
O başkaldırıcı Haziran…
UZAK HAZİRAN
İki dudak arası bir zaman
Gözgöze geldikse geçerken
Mayıs’la Haziran arasında
Yağmurlu bir saçak altından
Aşktı uçup giden üstümüzden
Aşktı değip geçen yanımızdan
Uyanıp kış uykularından
Şubat’la Mart arasında
Eylül’le Ekim arasında
Yaz sularından kıyıya çıkan
İki adım arası bir zaman
Gözgöze geldikse geçerken
Günlük güneşlik bir kaldırımdan
Aşktı uçup giden üstümüzden
Aşktı değip geçen yanımızdan
Aşktı görmedik bilmedikse
Kimbilir hangi Eylül bir daha
Hangi uzak Haziran
Necati Cumalı
Sıcak Haziran Geceleri
saadetin içimde,
yıldızlar gibi kaynaştığı geceler;
ben de artık yalnız değilim,
rüzgarın bütün serinliğini duyuyorum.
geçen yıl da haziranın sıcak günlerinde
çocuktum, böyle aşıktım.
rüzgarlar yakardı ayak bileklerimi,
içimi en güzel sevdalar sarmıştı.
caddelerde gider gelirdim.
akşamları parklar tenhalaşır,
gözleri gülerdi kızların.
vitrinler aydınlanırdı birdenbire;
gelip geçen otobüslerden.
kızların yüzleri de aydınlanırdı.
böyle ay ışığında geceleri
bütün konuştuklarını duyardım kadınların;
rüzgarlar getirip götürürdü.
nehir gibi deniz geçerdi köprünün altından.
böyle sıcacık şehirlerin
parklarını ve rüzgarlarını severim.
böyle ay ışığında geceleri,
sebepsiz üzülürüm.
sıcak haziran geceleri,
aydınlık bir liman önünde,
vinçlerin, mavnaların gürültüsü duyulurdu.
hafif bir mehtap dolardı vitrinlere.
her günkü saadetini düşünürdü insanlar.
bir ara köprünün üstünde
ışıklara bakarken görürdüm.
şüphesiz yalnızlığımı bilirdi.
martılar uçardı, bir tuhaf olurdum.
yosun kokuları yakardı içimi.
Edip Cansever
Haziran
Aşktır, yırtıldı yırtılacak bir anı gibi
eski sesli haziranın tam ortasından,
tam duyuldu duyulacak derken yalnızlığın
sesi aşktır, açılır bir şiirin her yerinde:
– Yalnızlık kokuyorsun demiş miydi Edip Bey,
öyleyse haziran kokuyorsun demiştir bir de
şunu: Bir anıya bir başka anıdan ne
kalır, elbet aşkın ortasında haziran kalır!
Bir yazı bile şurda-burda birlikte
tamamlamadan henüz, bir yaz daha
çıkarma telaşından sakın! Ne haziran
kalır geriye ne o adamla kadın!
Şimdiden teşekkürler bir anıyı böyle
dayanıklı kılan iyiliğine, aşkın
ve haziranın trenini kaçırma, ocakta
ateşçisi ol ve öv onu, hızlı geçen
şubatta yavaşlığına bak kırların, martta
makas değiştir, istasyonda bekleyen çocuğu
benim için öp, o senin çocukluğun!
Mayısı havalandır, sonrası hazirandır…
Hazirandır, yalnızlık gibi aşkın ortasındadır
Haydar Ergülen