Biz küçük toplumuz. Eğer koronavirüs gibi dünyasal bir sorunumuz olmasaydı şimdi bu adadaki “siyasi sorundan” kaynaklı “çözümsüzlüğü” hâlâ sorgular olacaktık. Şöyle ki “nerden geldik, nereye gidiyoruz?” “Kimiz neyiz arayışlarında!”
Zaten her devrede geçmişten bugünlere gelirken (yaşadığım için bildiğimce) bu adada sorunlarımızı Rum Türk halkları olarak biz kendimiz yarattık çünkü “varlık nedenimizi” ispat etmek için” bu sorunlara çok ihtiyacımız vardı!
Ve evet Doğrudur: Bu adada Osmanlının uzantıları “Türkler” olduğumuz için Türkiye’ye, Rum halkı da “Helen” olma iddiasında Yunanistan’a sığınıp dayanarak “varlık savaşımı” verdiler ki “Kıbrıs siyasi sorununu” doğurdular!
FAKAT: uzun yılların sonucu olması gereken bir tespitimi yazayım:
Hiçbir devrede “anavatan” dediğimiz halde, 1960’da İngiliz adadan çekip giderken ve hatta 1974’den sonra bile “Türkiye’ye bağlanalım” demedik!
Bu konuda “Rum toplumunu anlatmaya hiç gerek yoktur, tutun ki iki asırdır Kıbrıs’ı Yunanistan’a yamalamak için hâlâ sürdürüp götürdükleri mücadelelerini bitiremediler!
Nitekim bugün Türkiye adadaki siyasi ve Türk halkından kaynaklı garantörlüğünün getirdiği meşru haklarını boşasa, ertesi gün Rum tarafı Metaksas meydanında “Enosis” ilan edecek! Kaldı ki kaç kereler ilan etti sonuncusu 1974’de idi.. ***
TABİ ki yıllar yılıdır sürdürüldüğü için artık “antika” olmuş bu düşünceler aniden ve Allah tarafından doğmadı kafamda! Hatta Kıbrıs siyasi sorununun papucunu dama atan Koronavirüs’ün bile etkisi olmadı!
Çünkü Koronavirüsten çok önceleri de bu adada “Türkiye, Yunanistan, Rum ve Türk taraflarının Kıbrıs odaklı bir “Federasyonda” buluşabileceğini yazıyordum.. Tabi eğer gerçekten barışçı çözüm istiyorsaydık. Çünkü barışa inanılırsa sağlanır..
FAKAT Rum tarafı barışı değil, adanın tümünü istedi hâlâ da istiyor! Sürekli bu isteği bir idea haline getirip peşkeş çeken de Yunanistan ile Kıbrıs Ortodoks kilisesi oluyor!
Şimdi denecek ki zamansız zeminsiz nerden çıktı Kıbrıs sorunu? Yazayım:
***
DÜN Erdoğan bir kez daha yüzünü AB’ye dönerek şöyle dedi: “AB artık ortak düşmanımızın sınır tanımayan bir virüs olduğunu görmeli ve bu kez ayni gemide olduğumuzu anlamalıdır…” Evet doğrudur: Bu kez gerçekten Türkiye’nin değil, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum..
Çünkü “bir Hristiyan kulübü olarak” kurulan ve kendi “kabuğu içine kıvrılıp sinerken” dünyadaki tüm kötülüklerden azade kaldığını zanneden AB, gözüyle göremediği bir dünya virüsünün gazabına uğrarken, Avrupa’daki binlerce insan da canından oldu!
Fakat Türkiye’de benzer felaket olmadı! Kıbrıs Türk tarafı ile “KKTC de olmadı!” Buna karşın üyesi durumundaki Güney Rum Yönetimi hâlâ o virüsün pençeleri arasındadır!
Dolayısıyla sormaz mısınız? “Kim kime muhtaçtır?” AB mi Türkiye’ye, Türkiye mi AB’e?
VE tabi eklemek gerekir: “Koronavirüs dünya aleme reva gördüğü “ölümlerinin” ötesinde şunu da kabul ettirdi:
Gerçekte dünyada “büyük yada küçük ülkeler yoktur..” Eğer “Koranavirüs” odaklı bir yeni dünya çizersek göreceğiz ki “o yeni dünyada sadece “koronavirüsten dolayı ölenlerle” koronavirüs’e karşın direnç gösterip yaşamaya devam edenler vardır..”
Oysa bugüne kadar ülkeler kendilerini “ekonomik kalkınmışlık” ve “büyüklüklerinin ölçüleriyle” sınıflandırdılar! ***
İŞTE Koronavirüs o “kalkınmışlıkla büyüklük” kavramlarını altüst etti! Çin’e bakın! İşte Amerika, İtalya, İspanya, İngiltere… Yani virüsten dolayı rekor ölümlerin ülkeleri!
Pekala bundan sonra AB yeniden yapılanma gereğini duyar ve bünyesini restore etmek ihtiyacını hissederse gene “sadece Hristiyan oluşla ekonomik kalkınmışlığı mı gözetecek?”
Yoksa bir “şart” daha mı getirecek: “Koronavirüse karşı direnen ülkelerle direneyip ölen ülkeler!”
KISACA dünya fena halde küçüldü! Fakat Türkiye gibi KKTC gibi ülkeler büyüdü!
Komşumuza gelince! Hurmanın altında afyon çeken Arap gibi hâlâ Kıbrıs’a tümden sahiplik koymayı, Yunanistan’a peşkeş çekmeyi mi düşünmeye devam edecek bilmiyorum ama eğer bu virüs de aklını başına getirmemişse gayrı dünyada hiçbir felaket getiremez!
