Rum tarafı gündemi yapar, biz de “şartları” koymaya çalışırız.. Annan planından beridir “müzakere süreci” bu minval üzere devam eder
Mesela efelendik mi çok sık kullandığımız şartlı cümlelerimizden biridir “ucu açık müzakere istemeyiz” demek!
Yahut “Takvimsiz müzakere olmaz” uyarısını yapmak! Yada “TC’nin Garantörlüğünü asla tartışmayız” restini çekmek!
BUNA karşılık ne zaman masaya otursak Rum’un somut önerileriyle cebelleşmek zorunda kalırız çünkü bizim söyleyecek ne bir “Kıbrıs çözümü planımızla programımız vardır ne de mefkûremiz!”
Mesela Rum’un Enosisine karşılık “en iyi çözüm taksimdir” dedik mi?
Haşa sümme haşa! Nerdeyse “taksim” kelimesini lugatlardan çıkartıp atacağız!
Yada 2004’lerden beridir hangi müzakere masasında, Güney’deki komşuya azıcık gözdağı vermek babında, “en iyi çözüm konfederal sistemdir” dedik?
Amma da ha! “Birleşik Kıbrıs’a dayalı federal sisteme” ihanet mi edelim!” Gücendirelim mi Rum tarafını!
SONRA ne yapıyoruz ama? Yenilgiye doymayan pehlivanlar gibi oturduğumuz her müzakere masasından yenik ayrılmamıza karşın; aklımızı fikrimizi bir yenisinin ne zaman başlayacağına veriyoruz!
Bu nedenle gözlerimiz radar olmuş, bir yandan BM’leri bir yandan da Rum tarafını tarassut etmekte, “bakalım müzakereler ne zaman başlatılacak heves ve özleminde kurulacak masa gözlenmekte!
İŞTE yine o günleri yaşıyoruz! Nerden anladık derseniz, başladık yine: “ Ucu açık görüşme istemeyiz ha!..” “Bir takvim süresi olmalı!..” “Oyalanmaya hiç niyetimiz yok!..” demeye!
İşte şimdi de dilimize pelesenk, üstelik resmi açıklama yapmışız: “Müzakereler başlayacaksa ucu açık olmayacak!”
CANIM kardeşim başlayacak olan bu yeni müzakerelerin kendinden menkul adı zaten artık “Guterres planı” değil mi?
Darala daraltıla Annan planından beridir “çözüm arayışı” dediğimiz müzakerelerde bu 6 maddelik Guterres Planı çerçevesinde görüşecek değil miyiz? Bu maddelerin başlangıcında Birleşik Kıbrıs efkârında Türk-Rum federalizmini; bitiminde de Türkiye’nin garantisinin kalkmasına konacak şartları konuşacak değil miyiz?
Şimdi bu kadar ayan beyan bir “Guterres Planına “ucu açık diyebilir misiniz?”
Ki şu anda adadaki kıymeti harbiyemiz 6 maddeliktir efendim!”
HA ne diyecektim? Yani artık istesek de müzakere masasına konan görüşme metinlerinin ne uçları ne kıçlarıyla oynayabiliriz! Çember de daraldı, “çerçeve” de! “Kabul” dediğiniz anda Rum sağ biz selamet!
**********
BU DEVLETİN A’DAN Z’YE KADAR DEĞİŞİME İHTİYACI VARDIR!
KKTC’de bozuk düzenleri vurgulamak gereğini duyarken, “popülizm” kelimesini ilk kullanan politikacımız, eski bakanlarımızdan Salih Coşar’dı..
Bu “popülizm” dediğiniz tam da bizi işaretleyip ifade ettiği için olacak, kısa sürede tüm sorunların teşhisinde lokman hekimin ilacı gibi derde deva olarak kullanılmaya başlandıydı!
Ne var ki sonrası yıllarda “ilaç” öyle alışkanlık yaptı ki “halk dalkavukluğu” da denen “popülizmi” devlet kademeleriyle kurumlarından izale edip söküp atmak yerine; beterince yönetim sistemimizin parçası haline getirdik! Ki başımıza ne geldiyse bu “popülist tutumlardan” dolayı geldi!
BUNUN bir örneğini geçen gün Yeniden Doğuş Partisi Başkanı Erhan Arıklı ayazlattı.. Dudak uçuklatan açıklama, Kıb-Tek çalışanlarının geçen yıllar itibarıyla “maaşlarıyla özlük hakları” yönünden Amerika’da bile mümkünatı olamayacak olanaklarla donatıldıklarını, kendilerine ait özlük haklarının maddelerini bircik bircik aktararak koyuverdi ortalara!
BU belge kimin gözüne girdi, hangi yetkili ve sorumlunun vicdanını sızlattı bilmiyorum ama ilk hatırladığım şu oldu:
Geçmişte hak hukuk iddiasında greve giderken, şu anda astronomik maaşlarla donanmış bu Kıb-Tek’in sendikası “Tel-Sen” hükümeti dolayısıyla halkı, “şalteri indirip memleketi karanlıklara boğmakla” tehdit etmiyor muydu!” Ne kazandıysa ondan kazandı işte!
BURAYA kadar gelmişken Arıklı’nın ayazlattığı şu Kıb-Tek gerçeğindeki bazı rakamları da aktarayım.
Bu kurumun bünyesinde sadece bir çalışanın devlete aylık maliyeti 13 bin TL tutuyormuş!
Bu rakam devlette çalışanlardan yüzde 3 ile 40 aralığında daha çokmuş!
Tüm çalışanlarına 500 TL aile yardımı yapılıyormuş!
Çalışan kişiler her doğan çocukları için 572 TL doğum ödeneği alıyorlarmış…
RAKAMLAR, Kıb-Tek çalışanlarına sağlanan parasal olanaklarla bu silsile içinde uzarken, “vay anasını dersiniz, meğer bu KKTC ne bonkör devletmiş!..”
İyi güzel de yıllardır bu anormal gerçek yaşanırken, (kim bilir diğer kurumlarda nasıl dolaplar çevrilmektedir) bu ülkede bir Allahın kulu, bir yürekli politikacı, bir siyasi parti falan… Neden çıkıp “bu gidiş yanlıştır KKTC’ye ihanettir” demedi! Neden ikide birde grevlerle devletin ümüğünü sıkarak kazanılan bu “haram” maaşlar, olanaklar (şimdilerde dillere pelesenk) “mercek altına alınmadı, gereği yapılmadı?”
KISACA ne diyorduk? Bu devletin a’dan z’e kadar değişime ihtiyacı vardır!
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (BÜYÜK ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN…)
Barış Harekâtının 44. Yılında yedi lira kilosu patatesle hıyarın, artık fiyatı altının değeriyle yarışan etin, yüzde otuz zam yediği için dünyanın en değerli enerji şampiyonu olan elektriğin, pahası depara kalkan akaryakıtın, “yüksel ki yerin bu yer değildir” şiirini söylerken yükselmeye doyamayan dövizin falan… Zafer bayramlarını kutlar başarılarının devamını dilerim efendim…