Güçlü devlet olmak için: (Yalvaran taraf değil, yalvartan taraf olmalıyız!) (1) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Güçlü devlet olmak için: (Yalvaran taraf değil, yalvartan taraf olmalıyız!) (1)

Müzakereler başladığında “nasıl sürdürülecek” diye sancılanıyorduk! Sonunda Anastasiadis TC’nin Navtex’i ile Münhasır Ekonomik Bölgelerinin yanında Barbaros Hayreddin Paşa gemisinin koruyuculuğunda araştırmalar yapmasını, “Türkiye egemenlik hakkımıza tecavüz ediyor” bahanesine uydurarak müzakerelerden çekildiydi!

Şimdi “müzakereler ne zaman başlayacak” diye yeniden sancılanıyoruz! Buna karşın kimse çıkıp da “Anastasiadis’in canı ne zaman isterse” demiyor çünkü bu “politika” dediğinizin hem inceliğine uymuyor hem de müzakerelerin lafzına aykırı olacak diye korkuluyor! Olmaya ki Anastasiadis’i gücendirirler!
ŞİMDİLERİN POLİTİKASI NASIL İŞLİYOR? “Yalvaran taraf ile nazlanan taraf” arasında! Başta Türk tarafı olmak üzere BM’ler, AB yalvarıyorlar: “Müzakereler başlasın!” Anastasiadis de üzerine gidildikçe, “kapısını görücülerin aşındırdığı gelinlik kız gibi naz niyaz kasıldıkça kasılıyor!” Tutun ki adam bu oyunun tiryakisi oldu! Nitekim “Barbaros ayrıldı hadi müzakere masasına dönelim” hatırlatmaları yapıldıkça bakın TC’nin önüne hangi koşulları yığmaya çalışıyor: “Navtex bir daha yenilenmemeli! Kıbrıs Cumhuriyetinin MEB’deki egemenlik haklarına halel gelmemeli!”
Öte yandan BM Temsilcisi Eide’nin müzakereleri yeniden başlatmak için adaya geleceği haberlerine de takılırken şöyle diyor: “Adaya neden dönüyor bilmiyorum. Elbette müzakere perspektiflerinin oluşup oluşmadığının yoklamasını yapmak için geliyor. Bunu olgular gösterecek, biz de karar vereceğiz!”
İŞTE GÜNEY’İN VAZİYETİ UMUMİYESİ BUDUR: “Yalvaran taraf” durumundaki Kuzey’in, Anastasiadis’li Güney’in bu kadar net politikasına karşın hâlâ çözümü hangi umudun bir gün açacak çiçeği olarak gördüğünü bilemiyorum! Çünkü benim için o umut Leyla’nın Mecnun’una kavuşması olasılığı kadar uzaktır!
Dolayısıyla karnımdan konuşmaya devam ediyorum: “Self determinasyon hakkımızı da saklı tutarak yalvaran taraf değil yalvartan taraf olmalıyız!” Bunun için de önce güçlü olmalıyız!
HAH! Şimdi geldik sadede: “Hem yalvaran taraf olmayacağız yalvartacağız hem bunu başarmak için “güçlü” olacağız!” Eee, nasıl olacak bu? Sevmediğim bir kelimedir ama hadi “irdeleyelim!” Güçlü devlet olarak…
     
**********


Güçlü devlet olmak: (Güçlü ve sarsılmayan milli iradeyi gerektirir) (2)

Hayali bile “Zümrüt’ü Anka” kuşu gibi! İsmi var cismi yok! Çünkü:
Her iki buçuk yılda bir genel seçim yapmakla güçlü olunmaz!
Türkiye’nin sadece parasını cepleyip ötesine karışma demekle güçlü olunmaz!
Meclis’e katılımı es geçip beklemekte olan Kamu Görevlileri Değişiklik Yasası, Seçim ve Halk Oylamaları Yasası… Gibi önemli yasaları çıkarmayıp savsaklayarak güçlü olunmaz!
Çıkan yasaları sendikal baskı ve eylemlerine yedirmekle güçlü olunmaz!
Asaleti ile genleri bozulmasın diye nadide Hollanda lalesi gibi kendimizi korumaya alırken, dışımızdan gelecek insanlara kapımızı kapatarak güçlü olunmaz!
Vergi alma becerisine sahip olunamadan sürekli dolaylı vergilere asılmakla güçlü olunmaz.
Sistem ararken mevcutları da tarumar ederek cascavlak ortalarda kalmakla güçlü olunmaz!
Özelleştirmelere karşı çıkarken, belediyelerinden üçlü kararnameli müşavirlere kadar devleti sütü bol Hollanda ineği gibi sürekli sağmakla güçlü olunmaz!
Polisi genel müdürsüz, üniversiteyi rektörsüz bırakıp, ticaret erbabı ile devlet sektörlerini olağan denetimlerle Sayıştay incelemelerinden kaçırmakla güçlü olunmaz!
Popülizm yaparken devlet dairelerini bütçede parası olmadığı halde yeni istihdamlarla şişirmekle güçlü olunmaz!
Maraş’ı iade edelim, KOP’un altına girelim demekle güçlü olunmaz!
Ercan’ı Mare Monte’yi güzü kapalı özele devrederken devralanları da devredenleri de mağdur durumuna getirmekle güçlü olunmaz!
Özel sektör yatırımlarına “devlet sektörlerine rekabet yaparlar” diyerek karşı çıkıp engeller koymakla güçlü olunmaz!
Her aklına gelenin sırf devletle boğuşmak için işlevsiz ve niteliksiz bir STÖ’yü kurarak önüne gelene tos atmalarıyla güçlü olunmaz!
Öğrencileri eğitim ve öğrenime kanalize etmek yerine bir yandan Bonzailerle zehirlerken öte yandan kaşarlanmış politikacıların emirlerinde harcanmalarına seyirci kalmakla güçlü olunmaz!
Ben Sol’um ben de Sağ’ım demekle hiç güçlü olunmaz!
VESSELAM: İlkokul’da küçük öğrencilere daha iyi anlamaları için devleti şöyle tarif ederdim. “Devlet dili, dini, tarihi ve kültürü ayni yahut benzer olan insanların; sınırları çizilmiş toprak parçasında kendi aidiyet ve kendi yönetimleri ile özgür ve egemen var olmalarıdır.”
Dikkat: “Dini” bile kaldırmaya çalışırken, “Kıbrıs Türk tarihini” bile değiştirirken, “kültürümüzü” bile Güney’e yamalamak isterken, Kuzey topraklarının sahipleri Rum’lardır diyerek iade etmeye yeltenirken, “vatan millet” kelimeleri faşizmdir denilerek karalanırken, “ulusal aidiyetimizi” Kıbrıslılıkla örtüp unutturulmasına çalışılırken, güçlü devlet olmaz!              
**********

Kısaca takıldığım: (O Meclis hem “yücedir” hem de dokunulmazdır!)     
“Takılmayacaktım” ama olay aklıma fena takılınca dayanamadım.
Şu sendikaların Meclis basması! En son eylem şekli olmalıydı! Bugüne kadar kapısına bağıra çağıra çok dayandılardı! Hatta bizzat Meclis’in Vekili o “yüce” dedikleri meclis’e eşekle bile gittiydi!
Buna karşın o Meclis bu ülkede bizzat halkın malı olan nice “Kurucu Meclis”lerin de Meclis’i olduydu, devletini ilan eden tarihi Meclisi de… Ki o Meclis Kıbrıs Türk halkının oyları ile seçilen, devletin bekasını gözetmek yemini eden halkın içinden çıkmış, özgür ve egemence hareket edebilmeleri için yasalarla dokunulmazlıkları olan milletin seçilmiş vekillerinin Kâbe’sidir…
SENDİKALAR DIŞINDA MI? O Meclis’in, halkın, Kuzey’in dışındalar mı? Kendi seçtikleri insanlar değiller midir onlar? Bizzat eylemleriyle değiştirmek istedikleri yasalar o Meclis’in karar ve oylarını gerektirmiyor mu?
Sakın “iyi ya biz de tam göbeğine kadar gittik ki o değişiklik yasasını acilen yapsınlar” demeyin! Çünkü size o meclisi basacak ne yetki ne de dokunulmazlık hakkı verildi! Her horoz kendi çöplüğünde öter. Artık birbirimizin “çalışma, yetki ve sorumluluk alanlarımıza” baskın düzenlemeye kadar vardırmışsak “eylemleri,” bu devlet bitti demektir!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar