Kıbrıs’ın iki yakasındaki siyasi gelişmeler 1974’den beridir hem oluşturulan istihbarat birimleriyle hem medya aracılığıyla, “komşu ne yapıyor” merakında yakından takip edilir! Yahut amiyane ifadesiyle “gene ne haltlar çeviriyor” tedirginliğinde!
Düşünün ki yıllar bu minval üzere geçti. Nitekim geçmişte her gazetenin “Rum basınından özetler” sayfası vardı. Şimdilerde sadece önemli haberleri serpiştirirler sayfalara…
DÜN bunlardan bir tanesi Yunan Başbakanı Çipras’ın adaya geleceği haberiydi. Mısır, Yunanistan ve Rum Yönetiminin üçlü toplantısına katılmak için!
(Hatırlayalım ama:) Bir zamanlar Mısır Türkiye’nin dostuydu. Hatta tarihi bağlarından dolayı çok da yakındılar birbirlerine. Keza Suriye, Lübnan, İsrail, İrak, İran ile de sürdürülen barışçı ve dostça ilişkiler vardı. Her ne kadar Abdullah Öcalan’ın uzun yıllar ikamet ettiği, PKK’nın eğitildiği Suriye ile öteden beri Hatay’ı da içine alan anlaşmazlıklar nedeniyle ilişkiler mayfoşi olsa da birbirlerine tos atacak kadar değildi elbet.)
BUNU neden yazdım: Ortadoğu’da siyasi dengeler bozulurken Türkiye Amerika ile Rusya faktörünü ve bölgedeki hedefleriyle gözettiği çıkarlarını iyi göremedi! Aksine Osmanlı’dan kalma vesayet hakkı içinde kendini bölgenin “lideri ve söz sahibi” olarak lanse etmek istedi, ters tepti tabi!
BU gerginlik de “Rum yönetimi ile Yunanistan’nın Kıbrıs siyasetine yaradı. Mısır, İsrail, Rusya gibi ülkeleri kendi saflarına çektiler.. Yılardır da üçlü toplantılar yapıyorlar. Bunun sonucu olarak da Türkiye Rum gazının TC üzerinden AB’ye sevki mücadelesini kaybederken, Mısır kazanıverdi!
Nitekim bugün Güney’de başlayacak görüşmeye ilk kez Mısır Cumhurbaşkanı da katılırken, enerji konusu da Çipras’lı Yunanistan’ın da katılımıyla müzakere edilecek.
TÜM bunları şunu sormak için yazdım: Tutun ki Güney İsa, Kuzey de Muhammet adına bir federasyonda çözüme ulaştı. Bildiğimiz kadarıyla da çözümün esasında “tek devlet ve tek uluslar arası temsiliyet” vardır ve vaz geçilmezdir. Peki Rum’un bugüne kadar uluslar arası ilişkileri “sil baştan” mı olacak? Yada yeni düzende uluslar arası ilişkilere Türk tarafı olarak otomatikman biz de mi katılacağız? Mesela Çipras’lı Yunanistan böylesi toplantılara katılırken, bizim de TC başbakanı Binali Yıldırım’ı davet hakkımız olacak mı? CEVAP veremiyorum, kafam karışıyor! Bu nedenle “çözüm zordur” diyorum! Ve ekliyorum: Çözüm olacaksa (en iyisi) iki devlete dayalı konfederal sistem olmalı…
GENÇ ADAYLAR DA SORUN YARATABİLİRLER!
Benim gibi müzmin “karmacı” için arayış ve çalışmalar başladı sayılır. “Adam gibi adam” 50 milletvekiline birer oy vererek yurttaşlık görevimi yapmaya çalışırken, bir yandan da Hoca’nın hindisi gibi düşünüyorum: “OĞLUM Çetinel diyorum. Yıllardır seçimden seçime koşup o “adam gibi adam” dediklerine oy verdin de ne oldu? Hadi söyle! Yoksa her defasında “kırmızıdır diye aldığın karpuz misali çoğu kabak mı çıktı?”
(Tabi birileri çıkacak araştıracak, adayların yaş ortalamalarını, mesleki durumlarını, kariyerlerini falan anlatacak da bir de gelip giden hükümetlerimize bakın:)
BEN 1974 öncesi “yönetim kadrolarının” seferberlik ruhu ile başlattıkları kalkınma ve kurumlaşma çabalarını özlüyorum halâ! Hatta 1974 sonrası “kuzey’de siyasi kadrolarıyla yaratılan heyecanları, TC ile başlatılan kıyı ticaretini, DAÜ’nin kuruluşunu.. Mesela o “Kooperatifçilik seferberliğini… Türk halkına ilk kez kazandırılan beş ulusal sanayi tesisini…
SONRA ne oldu? Film koptu bir daha geri saramadık! Ne var ki geriye bakıp ah vah etmenin kimseye faydası yok, kurtarılacakları kurtarıp yapılacakları yaparak yolumuza devam edeceğiz.. Edeceğiz de önce “seçimleri ve seçilmeyi” fantaziyadan kurtarmak lazım! yani “hedef,” milletvekili olmanın “fantastik tatminini” aşılmalı, yerine, devlete hizmetle tatminin başarısı konmalıdır!
CTP bu ikincisini koalisyon hükümetleri döneminde Türkiyesiz başarmaya çalıştı, kaybetti! UBP Türkiye ile başarmaya çalıştı o da kaybetti!
VE görüldü ki siyasi hayatımızın mihverinde “Türkiye” değil; tüm “başarısızlıklarıyla” bizim politikacılarımız vardır! Bu son dönemlerde ise partiler bünyelerinde, yeni yapılanmalar için bir “gençleştirme” operasyonuna gidildi..
FAKAT unutmayın: Türkiye’de de yeniden yapılandırmalar olurken, İnönü, Demirel, Özal gibi efsane başbakanlarla Cumhurbaşkanları vardı başlarında.. Bizde de Rahmetlik Denktaş, Dr. Küçük, Hakkı Atun gibileri. Yahut Bir Derviş Eroğlu… Bu politikacılar “akil adamlar” olarak her zaman partilerinin ve devlet yönetiminin önünde oldular.
ŞİMDİ “gençleştirme” derken bakıyorum, “devlet ve politik deneyimi olmayan gencecik insanlardan kurulu siyasi partiler de var, CTP de olduğu gibi Soyer’siz, Talat’sız, Siber’siz kadrolar da var, “eskidi” diye diye politika dışına itilen duayen siyasiler de var!
DİYORUM ki “yeniler” çok olsun ama “eskilerin” birikiminden de yararlanılsın, yoksa sorunların altından bundan sonra hiçbir hükümet kalkamaz!”
KISACA TAKILDIĞIM: ADAYLAR MAL BEYANINDA BULUNSUN.
Bir gazeteci olarak değil, bir seçmen olarak yazıyorum: “Parti adayları sadece gelir ve mal beyanından bulunmasınlar. Yanına “nereden buldun” sorusunu da koyarak açıklama yapsınlar. Çünkü artık seçilmişlerin “paraları ile malları üzerine oluşturulan çoğu çirkin veya yalan, yada gerçek fakat açığa çıkmayan haberlerden bıkıp usandık! Ki bir süre önce Başbakanımız bile bu konuda kamışın burnuna dikildiydi hem de yardımcısı ile birlikte.. Hadi gelin bir “hodri meydan” da bu “mal beyanı” için çekin partiler arasında!