Eşi menendi görülmemiş sahtekârlık - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Eşi menendi görülmemiş sahtekârlık

Bekir AzgınBekir Azgın

Bankacı ve avukatlardan oluşan bir çete, Almanya da dahil 11 Avrupa ülkesinin hazinelerini boşalttı. Bugüne kadar su yüzüne çıkan bilgilere bakılırsa sözkonusu çete 55.2 milyar Avro yürütmüş. Yapılan tahminlere göre, bu vergi kaçırma skandalı, tarihte yapılan en büyük sahtekârlıktır.

Bu sahtekârlık, bankacıların, ekonomistlerin ve borsa ile işleri olan kişilerin “Cum-ex” ismini verdikleri metotla hayata geçirilmiş. Eminim, siz de benim gibi “Cum-ex”in ne olduğunu bilmiyorsunuz. Latince bir ifadeymiş ve İngilizce “With-without” demekmiş. Türkçe’ye “Onunla-onsuz” diye çevrilebileceğini tahmin ediyorum.


Okuduklarımdan anladığım kadarıyla hisse senedi satın alma ve bu satışı kayda geçirme işi ile ilgili bir uygulamadır. Bir şirket, hisse senetlerini satışa arz ettiği zaman, birtakım kişiler veya kurumlar, belli miktarda hisse alacağını bildirir. Siparişi veren kişi veya kurum iki gün içinde parayı yatırmak zorundadır. Dolayısıyla para yatırılıp gerekli muameleler yapılıncaya kadar aradan dört gün gibi bir zaman geçiyor.

Sahtekârlığın devreye sokulması için üç tarafın işbirliği yapması gerekiyormuş. Birileri hisse senetlerini satışa çıkaracak, öteki siparişi verecek ama parayı yatırmayacak. Üçüncü taraf da hisseleri satın alacak. Üçkâğıtçılığın nasıl çalıştığını tam anlayamadım ama sonuçta şu oluyor: İlk işlemde para yatırılıyor. Ondan sonra yapılan iki-üç işlemde ortada para dönmüyor. Ve bu işlemler 11 ülke arasında dönüşümlü olarak yapıldığı için müfettişlere yakalanmıyorlardı. Bu arada paralar ödeniyor diye onların gelir vergisi ödenmiyordu. Bu sayede çete üyeleri 55 küsur milyar Avro kaçırmış oldular.

Bunlar entelektüel hırsızlardır. Bu vesileyle Ziya Paşa’yı rahmetle anmamak olası değil: (Milyonlar çalan şerefli mevkilere yükseltilip baş tacı edilir. Birkaç kuruş çalan kişiye kürek cezası verilir.)

“Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz

Birkaç kuruşu mürtekibin cayı kürektir”.

 

Peki, madem ki yakalanmıyorlardı, nasıl oldu da sahtekârlık deşifre edildi? Bunu bir grup gazeteci ortaya çıkardı. Bir zamanlar basına boşuna “4’üncü güç” dememişlerdi. Basit insanların haklarının koruyucusu olmalı. Hani, ne demişler? “Basın rahatsız olanları rahat ettirmeli, rahatına bakanları rahatsız etmeli”.

Almanya’da “Correctiv” veya “CORRECT!V” adını kullanan kâr amacı gütmeyen bir örgüt var. Bu örgüt, bünyesinde araştırmacı gazeteciler barındırmaktadır. Örgüt, “Tarafsız araştırmalar” yapıyor. Araştırma sonuçlarını Almanca, İngilizce ve Rusça dillerinde yayımlamaktadır.

2014 yılında kurulan örgüt sürekli olarak 20 araştırmacı gazeteci çalıştırmaktadır. Örgüte 1,000 Avro’dan daha çok bağış yapanlar Web sitesinde ilân edilmektedir. Essen kentinde bulunan örgüt, üç yıl süreyle Brost Vakfı tarafından desteklenmiştir. Vakıf, örgüte senede 1 milyon Avro devretti.

İşte, bu araştırmacı gazeteciler birliği, 12 ülkeden 38 gazeteciyi bir araya getirdi ve bu olayı araştırmalarını istedi. Gazeteciler, 180,000 sayfa belge incelediler. Her birine ortalama 4,737 sayfa düşüyor. Dile kolay.

Sonuçta uluslar arası bir çetenin 55.2 milyar Avro kaçırdığını kanıtladılar. Araştırmacı gazeteci dediğin böyle olur. Hava basmakla olmaz.

Bir grup üçkâğıtçının cebine giren paralar, aslında sağlığa, eğitime ve alt yapıya sarfedilmesi gerekirdi. Bir yandan da Avrupa’da popülist milliyetçilik niye yükseliştedir diye hayret edip duruyoruz.

Merkezlerdeki ülkeyi yöneten muktedirler parsayı toplarken sistemin dışında kalmış olanlar malı götüren merkezdekilere karşı öfke besliyorlar. Öfke ise nefreti doğuruyor.

Birileri gelip kendilerine “dışarıdan gelen bu göçmenler sizin işlerinizi ellerinizden alıyor” dediği zaman onlara inanıyorlar. Zaten kendileri ya işsizdir ya da en düşük ücretli işlerde çalışıyorlar. Ellerine geçen para çok kısıtlı. “Göçmenler ucuza çalıştıkları için sizin ücretlerizi de düşürüyorlar” dendiği zaman hemen inanıyorlar.

Birileri bu insanlara “Göçmenler gelip yaşam kalitenizi düşürecek. Onların zaten dinleri bozuk. Sizi de bozacaklar” dediği zaman bu insanlar korkuya kapılıyorlar. Bunların zaten dinden başka sarılacakları kurtuluş umutları pek yoktur. Onu da kaybetmek istemeyecek ve onu korumaya çalışacaklardır. Böylece ekonomik korkulara bir de “öteki dünya” korkuları eklenecek. Bu dünyada nasıl olmasa kaybetmişlerdir, bari öteki dünyada kaybetmesinler.

Faşizan milliyetçiliğin tırmandığı ülkelere dikkatlice bakıldığında milliyetçilik ile dindarlığın kol kola gittiği görülecektir. Her iki alanda da insanlara hayal satılıyor. Öteki dünyada güzel bir yaşam vadediliyor. Büyük ve güçlü bir ulus vadediliyor. Ya da ulusu tehlikeden kurtarma sözü veriliyor. Üstelik bu tehlike gerçekten var olan bir tehlike olduğu gibi hayali bir tehlike de olabilir.

Çıkmazda olan insanlar Hitler’in peşine de düşer, Mussolini’nin de. Hatta ölmüş kerhaneci “General” Hof’un peşinden bile gitmekte sakınca görmezler.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar