Erdoğan’a Öykünme ve Göçmenlerin “İsyanı” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Erdoğan’a Öykünme ve Göçmenlerin “İsyanı”

Mete Hatay bannerMete Hatay

Mağusa’da dini bir dernek, kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı otobüsler kaldırarak Kıbrıs’ta bir ilki gerçekleştirdi. Amerikan icadı anneler gününü kutlamak için biraz da İslam sosu katmak isteyen organizasyon ekibi, gerçekleştirecekleri bu etkinliğin adını Hala Sultan’ı anma günü koymuşlardı. Etkinlikte tiyatro gösterisi, şiir okumaları, “yetenek sizde” şovunda meşhur olmuş bir adamın kumla şekil yapma şovu ve Türkiye’nin etkili mütedeyyin hatiplerinden Nihat Hatipoğlu’nun yarı vaaz, yarı ders olan sunumu vardı. Yer olarak ise Mağusa’nın tarihi Lala Mustafa Paşa Caminin musalla taşının hemen yanındaki avlusu seçilmişti. Cami/Katedralin ışıklandırılmış görünüşü ise arka dekoru oluşturuyordu. Meydana ayrı ayrı otobüslerde taşınmış seyirciler ise ilginç bir şekilde orada karışık oturtulmuşlardı.

 


Tepkilerin gelmesi gecikmedi. Vatandaş özellikle haremlik selamlık olarak kalkan otobüslere bozulmuştu. Gerçekten bildiğim kadarıyla böyle bir olay Kıbrıs’ta ilk defa gerçekleşiyordu. Bana biraz Amerika’da siyahların ayrı otobüslere veya otobüsün arka tarafıyla sınırlandırılmalarını hatırlattı. Onlarca insan bu tepkisini sosyal medya aracılığıyla gösterdi.

 

Bugünkü yazımda bu tip tepkilere gösterilen tepkileri incelemeye çalışacağım. Çünkü etkinlikle ilgili tepkiler yayılırken, bu tepkilere olan tavır gerçekten çok ilginçti. Örneğin ayrı otobüs kullanılmasına yapılan eleştiriye karşı genç bir dini sivil toplum örgütü çalışanı şöyle cevap verecekti. “Bence yerinde bir uygulama. Fakat, aksini düşünenler farkındalık yaratma açısından hanımlarını ve kızlarını erkeklerin otobüsleriyle gönderebilirler.” Yani sıkıysa gönderin der gibi bir paylaşım yaptı. “Farkındalık “ derken de ironik olmaya çalışarak Batılı sivil toplumların kullandığı ve tanıttığı bir terime vurgu yaparak esasında kötü bir şaka yaptı. “Sıkıysa farkındalık yapmak için erkek dolu otobüse sokun kızlarınızı, bakalım ne olur” der gibiydi. Diğer taraftan başka bir kişi ise Kıbrıslıların meydanlarda istediklerini yaptıklarını, ama Türkiyeliler yapınca hemen kazan kaldırdıklarını söyleyerek adeta mağdura yattı. Ardından diğer bir kişi ise devletin Müslüman olduğundan söz etti. Tepkilerin çoğu hınç dolu paylaşımlardı. Bir tanesi 40 yıldır dinin horlandığından söz ediyordu. Bir diğeri ise artık sıkıysa Kıbrıslı dinsizler ve Rumcular onların işlerine karışsınlar da günlerini görürler diyecekti. Hepsinin ortak noktası, herkesin bir çeşit mağdura yatması ve aşırı bir özgüvenle bu sözde haksızlıkları dile getirmeleriydi. Yani Kıbrıs Türkü’ne sanki bir “Hodri meydan” çekiliyordu.

 

Aynı gün Türkiye  gazetelerinden bir tanesinin muhabiri ise Barbaros’un Rumlar tarafından telsizine yapılan itiraza mehter marşı çalmasını eleştiren Kıbrıslı Türkleri az daha Türkiye düşmanlığı yapmakla suçlayacaktı. Bunu yaparken de kendinden gayet emin ve Erdoğan’ı aratmayacak bir özgüvenle yapıyordu. Diğer taraftan sosyal medyada bu defa Kıbrıs’ın en hümanist kişilerinden biri Halil Karpaşaoğlu’na, “sen ne biçim konuşuyorsun lan? Ermeni misin?” diyen bir genç tarafından tartaklandığı haberini okudum. Halil’in olayı sosyal medyada paylaşması üzerine saldırgan Halil’i Türkiyeli düşmanlığıyla suçlayacaktı yani o sataşmada da saldırgan mağdura yatarak kendini haklı çıkarmaya çalışacaktı. Yani yavuz hırsız modeli.

 

Doğrudur, yıllardır bazı Kıbrıslı Türkler bir şekilde (demografik mühendislik dahil) adaya yerleştirilmiş Anadolu halkıyla arasını düzeltemedi. Zaman geldi onları horladı, zaman geldi onları Türkiye’nin yanlış siyasetlerinin uzantısı olarak gördü. Öte yandan, onların bazıları da bazen gerçekten TC’nin uzantısı olmaktan çekinmediler. Bazı Kıbrıslı Türkler, Rumlar Kıbrıs Türkü’nü nasıl Türkiye’nin Truva atı gibi görüyorsa, onlar da Anadolu’dan Kıbrıs’a yerleşmiş bu insanları yerli yersiz Türkiye hükümetlerinin ve zaman zaman derin devletinin Truva atı olarak gördüler.

 

Peki şimdi acaba nedir olanlar? Bence bir kısmı haklı mağduriyetlerden kaynaklanan, bir kısmı ise bu mağduriyetleri kullanarak yeni bir siyasi hareket başlatarak Kıbrıs’ta etkin olmaya çalışan bazı siyaset meraklılarının dürtüleriyle bir şeyler kotarılmaktadır. Bu arada bolca da Erdoğan’a ve AKP’ye öykünülmektedir. Özellikle Erdoğan’ın taviz vermez duruşunu, erkeksi siyasetini, milliyetçi motiflerle bağıra bağıra konuşmasını, herkesi terslemesini, aşırı özgüvenini artık Kıbrıs’ta büyüyen ve bazen itilip kapıldığına inanan ikinci, hatta üçüncü nesil Anadolu kökenli çocuklar da izlemeye başladık.

 

Muktedire öykünmek azınlıkların en önemli hastalığı olarak bilinir. Bunu bolca Avrupa’da yaşayan göçmen çocuklarda da görüyoruz zaten. Ama bugünlerde Erdoğan’a öykünmenin bir şekilde kurumsallaştığı bir döneme girmiş bulunmaktayız. Özellikle Üniversiteli öğrencilerin de katkısıyla yarımadamız yüzlerce küçük Erdoğan ile dolma olasılığıyla karşı karşıyadır. Bu aşamada ne yapılır inanın tam olarak bilmiyorum. Ama artık sokakta yürürken bile bir birlerine “ulan” diye bağıran çocukların kime öykündüklerini eminim hepimiz biliyoruz.

Tüm siyasetçilerimize duyurulur.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar