Dikkat! Bu yazı ağrılarınızı azaltabilir! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Poli

Dikkat! Bu yazı ağrılarınızı azaltabilir!

ağrı

Ağrı biliminin temeliyle ilgili bir şeyler öğrendikçe, ağrı daha anlaşılabilir bir deneyim halini alıyor. Bana göre ağrınızı “tanımanız”, onunla başa çıkmanızı kolaylaştırıyor. Geçtiğimiz 50 yıl içerisinde ağrı bilimi çok büyük ilerleme kaydetse de, bu bilginin geleneksel olarak kullanılan ağrı tedavilerine yansıması o kadar da büyük olmadı. Yapılan araştırmalara göre, ağrı ile ilgili bilgilendirmeler sayesinde, ağrıyı azaltma ve ağrıyla başa çıkma konusunda oldukça etkili sonuçlar kaydediliyor. Bu bağlamda, eğer ağrınız varsa, bu yazıyı okuduktan sonra biraz daha iyi hissedebilirsiniz belki…

Ağrı, amacı vücudu korumak olan bir hayatta kalma mekanizmasıdır.


Güleceksiniz belki ama diş hekimine gittiğimde, eğer anestezili bir işlem yapılmışsa, sonrasında uyuşukluk geçene kadar ağzımı kapatırken yanağımı yanlışlıkla ısırmamak için elimle çekiyorum! Çünkü ağrı hissi olmadan ısırırsam çok kötü ısıracağımı ve bunun acısını uyuşukluk geçtiğinde çekeceğimi biliyorum.  Ağrı, genellikle beynimizin zarar gördüğüne kanaat getirdiği (doğru ya da yanlış) vücut bölümlerini korumak ve bizi o bölgedeki hasarla ilgili bir şey yapmaya motive etmek amacıyla yaşadığımız bir deneyim olarak tanımlanıyor. Ağrı hissediyorsanız, demek ki, beyninizin vücudun tehdit altında olduğunu ve bunun için bir şey yapılması gerektiğini düşünüyor. Bu anlamda, ağrı temel olarak bir hayatta kalma mekanizmasıdır. Ağrı hissetme yeteneği olmadan doğan insanlar (evet, gerçekten böyle insanlar var) çok yaşamıyorlar. Merkezi sinir sistemimiz, ağrı yaratma konusunda işini çok ciddiye alıyor. Dolayısıyla, vücudumuzun herhangi bir yerinde hasar olduğunu düşündüğü anda, bu hasarla ilgili bir şeyler yapmamamız için canla başla çalışır ve hatta hata verdiği de olur.

Ağrı, vücudun bir girdisi değil, beynin bir çıktısıdır.

Yakın zamanda ağrı biliminde ortaya çıkan paradigma kaymasının temel nedeni işte bu… Ağrıyı beyin kendisi yaratıyor. Vücuttan gelen önceden oluşturulmuş ve beynin pasif olarak algıladığı bir duyu değil ağrı!

Vücudun bir kısmı hasar gördüğü zaman, sinir uçları tetikleniyor ve beyne uyarı sinyalleri gönderiliyor. Beyin bu bilgiyi yorumlayana kadar ağrı hissetmiyor. Daha sonra da ağrının bir şekilde faydalı olacağına karar veriyor – örneğin daha fazla hasarı en aza indirgemek için koruyucu davranışları teşvik etmek ve iyileşmeye zaman tanımak için… Ağrı tepkisinin oluşumunda, beyindeki duyguları yöneten alanlar, geçmiş anılar ve gelecek hedefleri de dahil olmak üzere beynin birçok farklı kısmı devrede… Profesyonel bir müzisyen enstrümanını çalmakta kullandığı elini incittiğinde beyni, aynı yaralanmaya sahip bir futbolcudan çok farklı eylemler düşünebiliyor. Ve bu nedenle, çok farklı bir ağrı tepkisi ortaya çıkarabiliyor. Bu nedenle, ağrı hiçbir zaman bir bölgedeki doku hasarının doğru bir ölçümü olmuyor; sadece teşvik edici bir sinyal olarak görev yapıyor.

Fiziksel hasar, ağrıya eşit değildir.

Ağrınız hissetmeniz, mutlaka bir yerinizi incittiğiniz anlamına gelmiyor. Ve bir yerinizi incittiyseniz, mutlaka ağrı hissedeceksiniz anlamına gelmiyor. Ağrısız doku hasarı da olabiliyor mesela… Bir asker savaşta yaralandığında veya bir sörfçünün kolu köpek balığı tarafından koparıldığındaki durumlar ağrısız doku hasarına verilebilecek örnekler. Bu gibi durumlarda, acil durum bitene kadar kişinin hiç acı hissetmemesi söz konusu. Unutmayın, ağrı bir hayatta kalma mekanizmasıdır. Yani, ağrının hayatta kalmayı daha da zorlaştıracağı durumlarda ağrı olmaması aslında o kadar da şaşırtıcı değil… Hiç köpekbalığı tarafından ısırılmamış olabilirsiniz; ancak maç tamamlanıncaya kadar ağrısı hissedilmeyen ya da hafif hissedilen çarpma, düşme ve benzeri sakatlıklar yaşamış olanlar vardır aranızda diye düşünüyorum. Ayrıca, birçok çalışmada; bel, omuz ve dizlerinde hiçbir ağrısı olmayan kişilerin büyük bir yüzdeliğinin MRI sonuçları; fıtıklar, omuz çevresi kaslarında yırtıklar ve dizlerinde kıkırdak hasarlarına sahip olduklarını göstermişler.

Öte yandan, çoğu insan hiç doku hasarı olmadığında da ağrı duyabiliyor. Allodynia, cilde hafif dokunma ile bile şiddetli ağrılar ortaya çıkaran bir durum mesela. Bu, hafif durumlara aşırı tepki verilebilmesi ihtimalinin uç bir örneği aslında. Sinir sistemi potansiyel tehditlere duyarlı olduğundan, gerçek bir tehdit olmadığında bile alarm çalabiliyor.

Beyin her zaman vücudun tehlikede olduğunu varsayar; tehlike olmasa bile!

Bunun en çarpıcı örneği, kişinin eksik bir vücut bölümünde hissettiği “hayali uzuv ağrısı” diğer adıyla Fantom ağrısıdır. Ağrılı bacak yıllar önce kesilmiş olmasına ve artık beyne sinyaller gönderememesine rağmen; beynin onu algılayan kısmı hala duruyor ve yanlışlıkla yakınlardaki sinirsel faaliyetin çapraz iletişiminden tetiklenebiliyor. Bu gerçekleştiğinde, kişi kayıp uzvunu inanılmaz derecede canlı ve ağrılı hissedebiliyor. Şaşırtıcı bir şekilde, fantom kol ağrısı, sağlam olan el bir ayna kutusuna konmak suretiyle, kayıp kolun canlı ve iyi olduğu görüntü hilesiyle beyin algıları kandırılarak tedavi edilebiliyor! Bu da, ağrı kesici için gerçek hedefin vücut değil beyin olması gerçeğinin olağanüstü bir göstergesi aslında…

Beynin vücutta neler olup bittiğini bilmediği ve tehlike altında olmayan bir alanda ağrıya neden olduğu daha birçok durum bulunuyor. Ağrının asıl sorundan biraz uzakta hissedildiği her türlü yansıyan ağrı buna örnek olabiliyor. Allodynia da yine bu duruma iyi bir örnek teşkil ediyor.

Ağrı ile ilgili söyleyeceklerimiz daha bitmedi… Haftaya devamı var J

Güzel bir hafta sonu diliyorum…

 

Uzman Fizyoterapist ve Yaşam Koçu

Pınar Çavlan

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar